Şu anda Drutoşis’in “Karanlık Yön-EOKA” adlı kitabı önümde duruyor. Araştırma çalışmalarımda kullandığım ve altını sarı renklerle çizdiğim önemli açıklamalar var içinde. Türklerin ve Rumların, son 15 Temmuz’a nasıl geldiklerini tanımlamak için, Druşotis’in kitabından bazı alıntılar yapmak istedim.
Drotoşis, Rumlar tarafından adaya sokulan ilk silahları ve EOKA yoluna girişlerini şöyle anlatır:
“Ocak 1954 başlarında Mücadele Komitesi, eylemi başlatma kararı aldı. Makarios’un ekonomik desteğiyle, Kıbrıs’a patlayıcı madde ve az sayıda silah getirilmesi ön hazırlıkları başladı. Makarios, Şubat 1954’te Atina’da, Grivas’la tekrar görüştüğünde Grivas ondan, Kıbrıs’a ilk silahların gönderilmesi için onay istemişti. Makarios yine tereddütlüydü. Grivas, Amiral Aleksandros Sakelarios’la birlikte Makarios’u ziyaret etti ve onu iknaya çalıştı. Makarios sonunda ikna oldu ve Azinas’ı silahların gönderilmesi için Grivas’la işbirliği yapmak üzere Atina’ya çağırdı.”
Druşotis’in kitabına aldığı bu durum, EOKA’nın ve ölüm sinyallerinin ilk kıvılcımlarıdır. Yani çılgınlığın ilk heyecanları. Görüldüğü gibi işin içinde hem Kıbrıs Rum fanatikleri, hem de Yunan fanatikleri var. Makarios korksa da, bu işe onay vermişti. Ve ilk silahlar gönderilmişti.
Bakınız Druşotis ilk silahları nasıl anlatır kitabında.
“Kıbrıs’a ilk savaş malzemesi seferi, Gazuelas’ın özel ihtimamı ile gerçekleşti. ‘Sirina’ (Yani Denizkızı) adlı kayık kiralandı ve 20 Mart 1954’te Lavrion’dan demir aldı. Kayık, 2 adet ağır makineli tüfek, 47 adet piyade tüfeği, 7 adet tabanca, 30 bin adet civarında mermi, 290 el bombası ve 20 kilo patlayı taşıyordu. Gemi komutanlığına, Amiral Sakelarios tarafından, savaş sırasında yine İngilizlerle çalışan Evangelos Kutalyonos atanmıştı. ‘Sirina’nın kaptan kabininde, Ortadoğu’daki İngiliz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından kendisine verilen ve Alman işgali altındaki Yunanistan’a silah çıkarma ile ajan sevkinden dolayı teşekkür eden bir karne asılı duruyordu. Gemi, 25 Mart 1954’te Hloraka’ya (Baf köyü) ulaştı ve silahlar Andreas Azinas’la çalışanlardan kurulu bir ekip tarafından teslim alındı.”
Artık dinamitin ve ölüm bombasının fitili çekilmişti Rum ve Yunan fanatikleri tarafından. Ege’de, Türk ordusu tarafından denize dökülüşlerini unutan bu milletin çılgınlığı, yine kendini gösteriyor ve bir sonun ilk adımları atılıyordu.
Rumlar artık stratejik çalışıyordu. Rum-Yunan planlarının işleme startı verilirken, Makarios’un sistemli baskıları, Yunanistan’ı dünya siyasetindeki saçma düşüncelerin eşiğine getirdi. O bağlamda, Yunanistan Kıbrıs sorununu (ki öyle bir sorun yoktu, bizzat kendi ENOSİS idealleri için kolları sıvamışlardı) İngiltere’nin önüne koymaya başlamıştı. O günlerde İngiltere Dışişleri Bakanı olan Anthony Eden, Yunanistan’ın bu tez ve isteklerine tepki göstererek, Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada, “Hükümetim, Kıbrıs sorununu Yunanistan’la tartışacak pozisyonda değildir” ifadesini kullanmış ve Rum ve Yunanlıların ağzını kapatmıştı.
Dedik ya... İlk kıvılcımlar ve ilk kan kokusu, belirmeye başladı diye. Artık mütemadi bir şekilde Yunan ve Rum lobiciliği, İngiliz parlamenterlere karşı olan baskıları kendini gösterirken, Makarios inancını ortaya koymuştu, her zamanki gibi, yani 15 Temmuz 1974 noktasına gelinceye kadar olan süreçteki gibi.
Makarios ilk ENOSİS yeminini, 28 Ağustos 1954’te Lefkoşa’daki Faneromeni Kilisesi’nde yapmıştı büyük bir kalabalık önünde. Zaten kilise Makarios’un en büyük basamak tahtasıydı. Kilisenin mahzenlerine kadar dolan silahlar bir yana, daha daha nice silah yüklü gemi geldi Kıbrıs’a ENOSİS idealleri için. Ve 1 Nisan 1955’te EOKA faaliyete geçti ve faaliyetlerini ta 15 Temmuz, 1974’e kadar sürdürdü.
Bir düşünün 1955’ten 1974’e kadar geçen süreçte neler neler yaşamış Kıbrıs Türkü. Rumlar ne kadar masum Türk ve İngiliz’i saçma idealleri için öldürdü. Türkler TAKSİM tezleri ile mücadele verirlerken, işte o bağlamda TMT de kendi örgütsel yapısını ortaya koydu. Ne zaman? 1 Ağustos, 1958 tarihinde.
TMT’nin kuruluşu bir ihtiyaçtan kaynaklanıyordu. EOKA’ya karşı kurulan bir savunma ve icabında kurşuna kurşunla cevap verecek güçlü bir oluşumdu, panzeyir olarak.
Öylesine çetin ve kırılgan bir yok oluşun içinde pek çok insan hayatından oldu ve Rumlar kocaman bir sıfır aldılar 15 Temmuz, 1974 Makarios darbesi ile. Kardeşin kardeşi vurduğu bir haftalık süreçte, işte o zaman Türkiye harekete geçti. Türk askeri ilk sinyali vermişti 15 Temmuz darbesinden sonra. “Akritas Planı uygulamaya geçti” demişti Türkiye Genel Kurmay Başkanlığı.
“Artık Türkleri öldüremeyeceksiniz, çünkü biz orada olacağız. Kafi bu çılgınca ölüm çıkışlarınız. İşte biz buradayız ve ölüm soluğumuzu sizin üzerinize sindiriyoruz. Artık bizden korkun!” dercesine bir hareketle, Rumlara son darbeyi ve son hançeri vurdu Mehmetçik.
Siz ENOSİS mi isterdiniz? Alın size ENOSİS. Türkiye’yi ve Türk ordusunu küçümseyen çılgın Rumlar o son yumruğu yediklerinde anladılar on üçün, Rumca dilinde “theka dria” olduğunu.
Ve 15 Temmuz, 1974’ün üzerinden tam 44 yıl geçti. Yani Kıbrıs Türkünün hayatının dönüm noktası ve 20 Temmuz’la gelen yeni bir doğum günü.
Rumlar Kıbrıs’ta çözüm istemezlermiş. Veya çözüm ister görünerek dünyayla dalga geçmektedir. Bu dalgaları çok gördük ve çok yaşadık. Yine de Anavatan Türkiye ve Türk ordusuna şükranlarımızı dile getirmeden edemiyoruz. Onlar olmasa biz buralarda var olur muyduk? İyi ki 15 Temmuz darbesini yapmış Yunanistan Makarios’a ve bize yeni bir hayatın yolunu açtı.
Değil mi ya... İşte son 15 Temmuz’da buraya kadar geldiğimiz nokta. Güçlü, inançlı, Anavatan’la bütünlüklü, özgürlük sınırları içinde kalan ve onurla, gururla yaşayan koca bir Kıbrıs Türk halkı. Hem de devlet olma erki ile.
Gerçekten 15 Temmuz darbesi, hayatımızın dönüm noktası değil mi?