2024 İle 2025’in Farkı Olmayacak (Çünkü Emperyal “İştaha” Doyumsuz)

Ülkemin durumuna üzülmemek olası değil! Kıbrıs Türkleri’nin efsanevî Varoluş Savaşımı’na katılanlar bana soruyor: “Biz bunun için mi savaştık?” 
Yanıtım, “elbette ki hayır” biçimindedir kuşkusuz!
Durumu düzeltecek ve düzeltmekle yükümlü olan siyaset kurumuna bakıyorsunuz, yürekler acısı! Saygınlığı ve güvenirliği yerlerde sürünüyor. Ana fonksiyonu sorun çözme ama bu konuda yeteneksiz ve beceriksiz! Bırakın sorun çözmeyi, kendisi “sorunlu” ve “sorun!” Temel sorun bu!     Yani sorunun esas kaynağı siyasetin ta kendisi! 
İçimi böylece döktükten sonra başka bir konuya geçmek istiyorum: Burnumuzun dibinde yaşananlara! İştihasını tatmin için bizim adamızı da tepe tepe kullanan emperyalizmin, bir türlü elini çekmediği kapı komşumuz Suriye’ye! 
***
2024’te insanlık, uluslararası toplum/ilişkiler/ hukuk ve Dünya Barışı ile ilgili değerlerin ayaklar altına alındığı, orman kanununun acımasızca egemen olduğu bir garip aleme dönüştü. En azından ben öyle değerlendiriyorum. 2024 ile 2025’in farkı olmayacak, çünkü “emperyal iştiha” doyumsuz. Özellikle bizim coğrafyamız bağlamında! 
2024 yılı biterken kapı komşumuz Suriye’de ilginç bir süreç yaşandı ve 13 yıldan beri süregelen iç savaş yıldırım (12 gün) hızıyla İslamcı/cihatçı muhaliflerin zaferiyle bitti. Daha doğrusu bitmiş görüntüsü ve algısı doğdu ama çok geçmeden   Suriye’ye şeriata dayalı din devleti mi yoksa özgürlükçü, eşitlikçi, çoğulcu bir demokrasi mi geliyor ve yeni bir hesaplaşma mı olur soruları sorulmaya başlandı. 
Anavatan Türkiye ve bizim bakımımızdan yaşamsal bir sorun da var. Suriye ikimizin de komşusu! Öyle bir komşu ki hep “sorunlu” olmuş. Beka ve ulusal güvenlik sorunlarının kaynağı ve bu konuda “sabıkalı bir komşu!” İslamî/cihatçı bir Suriye büyük olasılıkla yine sorunlu olur. 
 Olmasa şaşardım: “Emperyal iştiha” yine dişlerini gösterdi ve ABD, Suriye’nin bütünleşmesinin önünü takozlamaya başladı. Şimdilerde Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu ile PKK güdümündeki Demokratik Suriye Güçleri Kuzeydoğu Suriye’de savaşıyor ve bazı yorumcular bunu Türkiye ile ABD’nin vekillerle savaşı olarak niteliyor.  Yeni bir savaş, yeni bir cephe diyenler de var bu duruma!
Bilindiği gibi Türk - ABD ilişkileri limonî ve ana anlaşmazlıklardan biri Suriye, daha doğrusu iç savaştan yararlanarak Suriye’nin Kuzeydoğusu’na egemen olan Demokratik Suriye Güçleri! Amerika onları müttefik olarak kabul edip eğitti ve silahlandırdı. Türkiye’ye göre (ki buna katılırım) Demokratik Suriye Güçleri terör örgütü PKK’nın ta kendisi! 
***
Bazıları yadsımaya çalışsa da benim için Türkiye Anavatan’dır. Tarihi bir yana bıraksanız bile, uluslararası hukukun ta kendisi olan Zürih, Londra ile ittifak ve garanti anlaşmaları da öyle diyor, AB hukukunun bir parçası durumuna gelen 1960 ortak Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası da, KKTC Anayasası da öyle diyor. Gerçek yaşamda da öyledir. Üstelik sen kendine Türk demesen de, Türkiye anavatandır demesen de dünya seni öyle görüyor. Onun içindir ki Türkiye basit bir grip olursa biz zatürre oluruz. Türkiye Suriye’de sorun yaşarsa biz beterini yaşarız. 
Hem unutulmasın ki Suriye, 1. Dünya savaşı galibi İngilizlerle Fransızların çıkarları için kurduğu uyduruk sınırlı, uyduruk bir devlet! Sınırlarından da belli! 
Bunu şunun için söylüyorum: Uyduruk bir Devleti ayakta tutmak için özgürlükçülüğe, eşitlikçiliğe, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına dayalı, kendi özgün yapısını oluşturan etnik azınlık ile dini farklılıkları göz ardı etmeyen bir yapı gerekli de ondan! Ama kuzeydoğu Suriye’de süregiden savaş bunu engellemeye yönelik olup bölgede devlet içinde devlet yaratmak için yapılıyor.
Alın size yeni bir uyduruk devletçik daha! 
Suriye coğrafya mahkûmu bir ülke! Bir parçası üzerinde uyduruk bir devletçik kursan ne olacak? 
(Söz aramızda, öngörülen o uyduruk devletçik Suriye petrolü ile su kaynaklarının büyük kısmını denetliyor.)  
Sözün kısası, Suriye’nin, Türkiye’nin, bizim ve dünyanın çıkarına uygun tek çıkış yolu, özgürlükçü, eşitlikçi, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına dayalı, kendi özgün yapısını oluşturan etnik azınlık ile dini farklılıkları göz ardı etmeyen ve belki de daha önemlisi, Suriyelilerin içselleştirebileceği bir siyasal yapı görünüyor. 
İllâ ve lâkin şu “emperyal iştaha” olmasa!