AB-Orta Asya Zirvesi Sonuç Bildirgesi Üzerine

“Türk Devletleri” olarak nitelenen Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan, bağımsızlıklarını SSCB’nin dağılma sürecinde kazandılar. Onları derhal ve ilk     tanıyan ülke, yıllarca önce, 15     Kasım 1983’te bağımsızlığını ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) de tanıyan ilk ve derhal (ve tek) ülke olan Türkiye Cumhuriyeti olmuştu. KKTC, bağımsızlığını kazanan ikinci Türk devleti idi ama     Türkiye Cumhuriyeti dışında onu tanıyan olmadı. Buna karşı SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını  kazanan beş cumhuriyet sorun yaşamadı ve BM üyesi oldu.
 SSCB’nin dağılma sürecinde bağımsızlığını ilan eden ama Türkiye Cumhuriyeti’nin bile tanımadığı Türk ya da Türk dilli üç ülke daha var: Tataristan Cumhuriyeti, Çuvaşistan Cumhuriyeti ve Gökoğuz (Gagauz)     Cumhuriyeti Günümüzde Tataristan ile Çuvaşistan, Rusya Federasyonu’na bağlıdır. Gagauzya (ya da Gagauzyeri) ise, Moldova Cumhuriyeti içinde özerk bölge/devlet olarak varlığını sürdürüyor. (Çuvaşlar’la Gagauzlar’ın  Ortodoks Hristiyan olduklarını belirtelim.)
 SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan beş cumhuriyet ile Türkiye Cumhuriyeti arasında ilk ortak oluşumlar, resmî adı “Türk Dili Konuşan Ülkeler” Zirveleri olan “Türk” zirveleriyle 1992’de başladı. 3 Ekim 2009’da imzalanan Nahçıvan Anlaşmasıyla dört devlet (Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan) tarafından “Türk Keneşi (Konseyi)” kuruldu. Özbekistan, Keneş’e on yıl sonra 14 Eylül 2019’da katıldı. Türkmenistan, tarafsızlığını neden göstererek oluşumun dışında kaldı.
 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen 8. Zirvede, Türk Keneşi adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirildi. ve Türkmenistan da oluşumda gözlemci üye olarak  yer aldı. Macaristan daha 2019’da Keneş’e gözlemci olmuştu, yeni oluşumda da bu statüsü devam etti. KKTC hiçbir zirveye çağrılmadığı gibi Türk Keneşi’nin de dışında tutuldu ama  bu durum çok sürmedi. Türk Devletleri Teşkilatı birinci yılını doldururken 11 Kasım 2022’de Özbekistan’ın Semerkant kentinde gerçekleşen 9. Türk Zirvesi’nde, KKTC’yi Teşkilat’a  “Gözlemci Üye” olarak alınıverdi. Hem de anayasal adıyla, yani “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” olarak! 
 Türk Devletleri Teşkilatı, devletler arasında, uluslararası topluluk içinde bir oluşum!  İslam İşbirliği Teşkilatı’nda da gözlemci üyeliğimiz var ama anayasal adımızla değil, Annan Planı’ndaki Kıbrıs Türk Devleti adıyla! Yani yeni gözlemci üyeliğimiz bir “başka” hatta “bambaşka” olaydır. Olayın Türk Tarihi’nde efsanevi yeri ve ünü olan Semerkant’ta gerçekleşmesinin simgesel bir anlamı da vardı.
22 Kasım 2022 Vatan’ın bu sayfasında çıkan “Türk Devletleri Teşkilatı” başlıklı yazımda, KKTC’nin anayasal adıyla (yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” olarak) Türk Devletleri Teşkilatı’na “gözlemci üye” kabul edilmesinin önemli bir aşama olduğunu yazmıştım. Aynı yazıda, “gözlemci üyelik elbette ki yeterli değildir, elbette ki bizi tatmin etmez ama     yine de çok şey anlatır ve gelecek için bir işarettir” diye yazmış, “çok büyük olasılıkla bu olay, ileride tarihçiler için önemli dönüm noktalarından biri olarak değerlendirilecektir”  diye de eklemiş ancak parantez içinde “(Elbette ki ‘Türk Devletleri’ bunun arkasında dururlarsa!)” diye not düşmüşüm. 
***
 “Elbette ki ‘Türk Devletleri’ bunun (KKTC’nin gözlemci üyeliğinin) arkasında dururlarsa!” derken kehanette bulunmamış, tedirginliğimi dile getirmiştim. Azerbaycan, tanıdım  demeden KKTC ile bazı ilişkilere girdi, hatta Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı sarayında konuk etti. Özbekistan ile Kırgızistan, Tatar’ın ülkelerine girmesine izin verdiler ama onunla ilgilenmediler. Kazakistan Tatar’ın ülkeye girmesine bile izin vermedi. Bir yandan da Özbekistan ile Türkmenistan Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde  Roma Büyükelçilerini akredite ederlerken, Kazakistan “ala ile vala ile” Güney’de Büyükelçilik de açtı.  Daha kötüsü, Semerkant’ta 4 Nisan 2025 tarihinde düzenlenen “AB- Orta Asya  Zirvesi” sonuç raporunda, insana “ne alaka” dedirtecek biçimde KKTC’nin tanınmaması içeren BM Güvenlik Konseyinin 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı kararlarının ilgili devletler tarafından da kabul edildiğine dair siyasi bir ifadeler de yer aldı. Yapılan, hiç kuşkusuz Türkiye’yi işgalci, Rum Yönetimi’ni Ada’nın tek yasal temsilcisi olarak kabul etmektir ve bu Türkiye’yi ve bizi arkadan hançerleme anlamı taşımaktadır.  
Devamı Yarın