AB’nin yutturduğu hap!
Fakat gelin görün ki dalınan uyku öylesine derinmiş ki bırakın ayağa fırlamayı ve zemini altımızdan çekenlere hesap sormayı, uyanıp uyanmama konusunda tereddüt ediyoruz.
İnşallah fazla geç olmadan uyanılır da kayan zemin doğru yere oturtulur.
Belki bu aşamadan sonra umarız gerekli ders alınır ve entrikalara karşı uyanık olma öğrenilir.
Umarız diyorum çünkü umursuzluk modunda da ilerlenmesi muhtemeldir.
*
AB’nin “Ocağıma düştün yavrum, kucağıma düştün yavrum” yaklaşımı ile izolasyon kaldırılacağı bahanesi ile “şunu şöyle yaparsan” şeklinde kurduğu tuzaklara gelmeyerek dik durmasını bilmeliyiz.
AB’nin zemin kaydıran tavrı karşısında “yanlış anlaşılmayalım” safsatası ile hak ve çıkarlarımızı göz ardı ederek emirlerine boyun eğmemeliyiz.
Kişiliğimiz ve direnişimizi bir çırpıda Rum’un kulu olan AB’nin sevdasına bir yana itip yok oluş yoluna girmemeliyiz.
“Yes be annem” diyerek, AB’nin ve dünyanın anladığı dilden konuşmuş olacaktık! Bu yolla, AB kapıları bize açılacaktı! Davamız başarıya ulaşacaktı!
“Yes be annem” dedik.
“Yes be annem” dedikten sonra AB’nin dilini daha kolay mı öğrendik, yoksa AB, dilini bize daha kolay mı öğretti?
Dil merağı olanlar daha iyi bilecek ama olanlara bakalım.
*
“Evet” demeyip de “Hayır” diyenler bunun cezasını çekecek, hayır demenin sonuçlarına katlanmak zorunda kalacak!” diye buyrulmuştu. Fakat, “Hayır” diyen üstelik de bunu güçlü bir şekilde söyleyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, uluslar arası anlaşmalar da göz ardı edilerek AB üyesi yapıldı.
Kıbrıs sorunu büyük ölçüde BM şemsiyesi altından AB şemsiyesi altına kaydırıldı.
Evet demekle Kıbrıs konusu Türkiye’nin önünde engel olmaktan çıkacaktı. Türkiye’nin önü kesilmemeliydi!..Evet denilmesi ile Türkiye’nin önü açılacaktı.
Şimdi Kıbrıs, Türkiye’nin önünde engel olmaktan kalktı mı?
Kıbrıs, Türkiye için bir şart olmaktan çıktı mı?
“Evet” diyerek AB’ye girecektik. Evet diyen Türk tarafı ödüllendirilecekti. Ambargolar kalkacak, izolasyonlar sona erdirilecekti.
Evet diyen Türk tarafına mali yardım yapılacaktı.
Ama bir de baktık ki AB, “Hayır” diyen Rum’un emrine girdi. İzolasyonlar sona erdirilmedi.
Efendim zorluklar varmış da Rum karşı çıkıyormuş!..
*
Rum ve AB bizim anladığımız dile yabancı kaldı. Biz AB’nin ve Rum’un dilinden konuşmaya çalışırken onların dilini kuvvetlendirdik, sesini yükselttik. Kendi dilimizi ve sesimizi zayıflattık.
Güney Kıbrıs’ın yasa tanımazlığına rağmen onlarla ortak dilden konuşmaya çalışmamız, olanları içimize sindirebildiğimiz şeklinde algılandı.
AB’yi ve yasa tanımaz Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni daha da cesaretlendirdik.
AB, “nasıl olsa bunlar elime düştü”, diyerek zemini kaydırmaya başladı.
Kayan zeminle birlikte kendimize gelecek miyiz?