Koronavirüsünün kasıp kavurduğu bugünlerde milyonlarca insan işsiz kalıyor. Ekmeksiz ve çaresiz kalıyor. Bu çaresizlik içinde bir çıkış yolu arıyor işsiz kalan insanlar.
Fabrikalar üretimlerini durdururken, büyük, küçük ve orta işletmeler de nasiplerini alıyorlar bu beladan.
Koronavirüs belası geçip hayat normale dönünce herhalde bir tablo konacaktır ortaya. O tablo bize, gerek ülkemizde, gerekse bütün dünyada virüs nedeniyle ne kadar insanın işsiz kaldığı gerçeğini gösterecektir.
Bütün bunlar yaşanırken aklıma geldi birden...
“Böyle bir günde insanın en iyi dostu, yine kendi parasıdır.”
Öyle dğil mi? İnsanlar güçleri yettiğince mutlaka ama mutlaka bir kenara üç beş kuruş atmalıdırlar, diye düşünüyorum. Belki bugün, belki yarın, belki daha ötelerdeki bir gelecek günde o karınca kararınca biriktirdiğiniz para, Hızır gibi sizin imdadınıza yetişir elbette.
Eski insanların bir sözüdür, “Ak akçe kara gün içindir” sözü.
Tam da yaşadığımız günlere uyan bir darbı meseledir bu.
Kim ne kazanırsa kazansın normal zamanda... Lakin aile hayatınızı aksatmayacak şekilde bir kenara o “akçelerden” koymuşsanız, şimdi ne ala. Koymamışsanız kesinlikle bunalıma girecek ve başınıza başınıza döğüneceksiniz.
Belki bazı kişiler şöyle düşüneceklerdir...
“Benim etim ne, budum ne?” sorusunu soracaklardır.
Veya “Benim kazancım ne ki aldığım maaşımdan veya yevmiyemden bir kenara koyabileceğim?” sorusu...
Bu atasözü, ilkokulda iken kırtasiyeciden aldığımız defterlerin arka sayfalarında yazılıydı.
“Ak akçe kara gün içindir” derdi o defterin arkasına yazılanlar ve hocalarımız bize tasarruf etmenin önemini anlatırlardı. Bu atasözüne eş anlamda bir başka atasözü daha vardı ki o da, yine İş Bankası’nın kumbarasının görüntüsüyle verilen damlayan suyun nasıl göle dönüştüğünü anlatıyordu. O atasözü de şuydu:
“Damlaya damlaya göl olur.”
Bu atasözü de aynı anlama gelmiyor mu? Sadece ikisi arasında bir nüans farkı vardır, her ne kadar da iki atasözü “para biriktiriniz geleceğiniz için” anlamı taşısa da..
Pek çok işletme bu kriz nedeniyle nerdeyse kapısına kilit vurdu. Veya işletmenin temel taşları birkaç kişiyi çalıştırmak ve normal diğer çalışanların işine geçici olarak son vermek zorunda kaldı. İşçi de, işveren de haklı kendilerince.
Hani bir de şu söz vardır tutumluluğu anlatmak adına.
“Hazır para yemek kolaydır. Zor alan parayı kazanmak ve çarkı döndürmektir.”
Doğru söz değil mi bu da?
Gerçekten kimse bankadaki hazır parasına güvenerek har vurup, harman savurmasın. Şu anda öyle bir süreç yaşıyoruz ki, artan bir lokma ekmeğin bile muhasebesini yapmakla karşı karşıyayız, sırf sokağa çıkmamak ve virüse yakalanmamak için.
Bugünlerin en önemli sloganı, “Evde kal, güvende kal” dır.
O zaman evde kalırken bütün ihtiyaçlarınızı bir veya iki defada alıp eve stok yapınız. Normal hayattaymışız gibi sık sık marketlere gitme lüksümüz olamaz, sağlığımız için. Hele şimdi evlerimizde derin dondurucular olduktan sonra...
Malum derindondurucular çok işimize yarıyor bu zor günlerde. Et, tavuk, balık ve kıyma gibi temel gıda maddelerini fazladan alıp buzdolabına stoklamak iyidir. Bunlara fazladan ekmek, bazı sebzeler ve daha nice gıda maddeleri derin dondurucuya konabilir, saklanan ak akçe gibi.
Şu anda bizim savaştan hiç farkımız yoktur. Bu savaşta kurşun yok, ama gizli bir düşman pusuda bizi bekliyor. O düşmanın tuzağına düşmemek için kesinlikle evde kalmak zorundayız.
Bu zor günleri atlatacağımızın umudu içinde, geleceğe olumlu bakmak lazım.