Akdeniz Sondajı

Rumların “münhasır bölge” olarak niteliği Akdeniz hidrokarbon kazı çalışmaları, başlarına bir iş açar mı?
Her ne kadar da Rum liderliği “Yer altı kaynaklarından Türkler de yararlanacaktır” dese de, aynı o hain kurt gibi kim inanır onlara?  Ne ilktir ne de son olacaktır.  Lakin Rumlar şunu bilmelidirler ki, karşılarında aktif olarak biz ada Türkleri değil, bizim hakkımızı savunan ve savaş gemileri ile tavır alan koskoca Türkiye’dir.
Benim her zaman kullandığım ifade vardır.
“Kıbrıs artık bizim değil, Türkiye’nindir.”
Doğru bir teşhis değil mi bu?
KKTC’yi tanıyan Anavatan Türkiye, kağıt üzerinde ve garantörlük ilkeleri içinde hareket etse de, bundan sonra kendi karasularını ve kendi güvenliğini de düşünmek zorundadır. O halde?
Rumlar bu operasyona başlamadan önce stratejili olarak işin içine hem İsrail’i, hem de Lübnan’ı kattı.  Ne olur ne olmaz, “Bakınız biz bu işte yalnız değiliz” demeye getiriyor Rumlar.
Türkiye’nin bir arslan gibi ta içlerine kadar sokulması üzerine Kasulides bu konuda çok rahat.  Hatta şöyle diyor...
“Cuma günü kaptana geri dönmeme direktifi verildi.  ENI Türkiye’nin artan faaliyetlerinden çok da endişe duymadı.  Bu tür tacizler alışılagelmiştir.  Dünyanın hidrokarbon araması yapılan birçok ülkesinde bu tür vukuatlar sıklıkla cereyen ediyor.”
Rumların bu faaliyetleri normal bir faaliyet mi?
Değil ama yine hafife alıyorlar 20 Temmuz çıkarması öncesindeki durum gibi.
O zaman da Rum siyasiler “Türkiye adaya müdahale etmez canım.  Hep tehdit eder ama aktif bir duruma girmez” diyorlardı.
Galiba Türkiye’nin teröristlere yönelik Afrin operasyonundan da haberleri yok.  Veya onu da hafife alıyorlar.
Bİr defa şunu bilmelidirler ki, Türkiye eski Türkiye değil.  Güçlü ordusu ve donanması ile, hava filosu ile çok güçlenmiş ve gerek Türkiye’ye gerekse Kıbrıs Türklerine zarar gelebilecek her türlü operasyona karşı her zaman hazırlıklıdır.
Bu meselede de Türkiye’nin beklentisi, Rumların Türkiye ve Kıbrıs Türklerini dışlayarak tek başına hareket etmesini ortadan kaldıracak ortak zeminde bir operasyondur.  Ama Rumlar, “Bu kaynaklardan Türkler de yararlanacaklardır” demeye devam ediyorlar.
Tabii ki bir de bu işin diğer bir yüzü vardır.
Bütün mesele Türkiye’yi Ortadoğu ve Akdeniz’de zayıflatmaktır.  Veya her tarafı kan revana dönüştürecek çok geniş bir yelpazede olayların içine çekmektir.
Türkiye zayıflar ve çok büyük karmaşanın içine girerse, onlarca “Bütün cephelerde savaşamazlar ya” anlayışıdır.
Rum komşularımız o hayalle yatıp kalkarken, olası çok büyük bir savaş başlarsa, elbette kendileri de ada Türklerinin üzerine bombalar yağdırmaktan geri kalmayacaklardır.
Bütün mesele adadaki Türk askerini çıkarmak ve o oldu bitti karşısında yeniden adanın geneline hakim olmaktır.
Zaten bu saçma hayalleri değil mi onları bu duruma getiren.
Şimdi Anastasiadis yeniden görüşmeler için KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya çağrı yapacakmış.
Bu ne cüret, bu ne cesaret?
Anastasiadis’in Sayın Akıncı’ya çağrı yapacak yüzü mü kaldı?
Grand Montana’da sunduğu teklifleri geri alıp da Akıncı’nın da eli kolu bağlı mı kalacaktı?  Elbette o da sunmuş olduğu haritayı geri almıştır.
Rumlar şunu bilmelidirler ki, bundan sonra ikili görüşmelerin başlaması herhalde TC Dışişleri Bakanı Mevlût Çavuşoğlu’nun dediği gibi bir ön anlaşmaya ve takvime bağlanacaktır.  Yani eskisi gibi zamana oynamak olmayacaktır.
Ondan sonra ne olacak?
Ondan sonra herkes yoluna.  Kıbrıs Türkleri’nin “B PLANLARI” yok mu?  Elbette vardır.
Hele bir gelişmeleri takip edelim, bu işin sonu nasıl olacak anlayalım.