Bugüne kadar apartman hayatı ile ilgili kaç tane yazı yazdığımı hatırlamıyorum... Belki bütün yazılarımı bir araya getirsem, kocaman bir kitap olur.
Oldum olası ülkemizdeki çevre kirliliği yanında, o yazılarımda apartman kültürünün eskikliğine de değinmişimdir. Şu küçücük ülkemizde bulunan bütün apartmanları teker teker inceleme imkanımız olsa, herhalde parmakların sayısı kadarını ancak bulabiliriz çağdaş ve temizlik bakımından birkaç apartman.
Uzun zamandan beri kafamın bir köşesinde bir nokta olarak duran “ülkemizdeki rezil apartmanları yaz” düşüncesini bugün kaleme alırken, yine kafam atmış olacak ki bu konuya yine parmak basma ihtiyacı duydum. Özellikle bayram nedeniyle ailece uğradığımız bir apartmanın pisliğini görünce...
Ülkemizde apartman hayatı ne zaman başladı, hiç düşündünüz mü?
Özel ve tüzel kişilerin yapmış oldukları apartmanları ikiye ayırmak lazım. Bunlardan birincisi aile apartmanı, diğeri de yap-satçıların apartmanları. Lefkoşa apartmanlarını şöyle kafamdan geçiriyorum...
Mesela Köşklüçiftlikte Muharrem’in apartmanı vardı, aile apartmanı olarak. Kumsal’da Harman’ın apartmanı. Kuruçeşmede Evkaf’ın Karakaş apartmanı var ayrıca.
Yap-sat olarak ilk aklıma gelen apartman, Cemal Yorgozlu’nun Kumsal’da yaptığı Kumsal Apartmanıdır. Daha ötede Efruz’un apartmanı var, Belkola Fabrikası karşısındaki köşede . Ve ondan sonraki hayatımızda bayağı çoğalıyor apartmanlar. Yorgozlu’dan sonra yapılan Temel Apartmanları var mesela. Anımsadığım kadarı ile apartmancılıkta yap-sat işi 1968 yılında başlamış ve insanlar başlarını sokacakları birer daire sahibi olmuşlardır.
Şimdi gelelim esas meseleye...
İnşaat yapımcıları veya yap-satçılar gerek apartman daireleri olsun, gerekse müstakil site evleri olsun, malı satacakları kişi veya kişilerin sosyal ve kültürel yapısına bakmaksızın sırf para için mallarını satarlar. Onlar sadece paraya bakarlar. Belki içlerinde, satışta alıcının kültürel yapısına bakan tek tük müteahhitler olur. Bilemiyorum, ama genellikle pek bakan olmaz.
Apartmanlar hayatımıza girip apartmanlarda yaşamaya başlayınca anladık apartman hayatının özveri ve anlayış istediğini. Öyle apartmanlar vardır ki, daire sahipleri birbiri ile savaşan iki düşman gibi savaş halinde. Apartman merdivenlerinin kırılan camlarının tamiri, müşterek kullanım alanlarının bakımı ve elektrik paraları, çevre düzenlemesi filan derken ancak sekiz dairelik partmanlarda üç beş kişi bulursunuz apartman kurallarına uyan.
Henüz kanalizasyonun hayatımıza girmediği günlerde hatırlıyorum bazı apartmanlardaki kuyu taşmalarını. Afedersiniz pislikler alır başını giderdi. Kimse şu merdiven ayaklarına bir süpürge vurmaz. Ve daha niceleri. Ödenmeyen merdiven ayağının elektrik parası yüzünden o kadar insan karanlıklarda inerler çıkar apartmana.
Bir de apartman sakinlerinin alışkanlık haline getirdikleri, üst katlardan çöp poşetlerini balkondan yandaki boş arsanın içine fırlatmaları vardır maalesef. Sineklere ve kedi köpeğe davetiye çıkaran çöp poşetleri...
Bir gün eski İçişleri bakanlarından birisine sormuştum...
“Yahu şu apartman kanununu neden geçirmezsiniz?”
O da bana şöyle demişti:
“Apartman kanun vardır da, tüzükleri filan eksiktir. Henüz hayata geçirilmedi maalesef” demişti.
Gördüğünüz gibi kimsenin kulağı terlemez apartman hayatımızla ilgili. Arkadaş sen bir kanun çıkartır mısın her apartman kendi bütçesini ve yönetim kurulunu oluştursun? Yıllara meydan okuyan boyası ve sıvası dökülen apartmanlara boyama mecburiyeti getirilemez mi?
Geçen gün Ortaköy çemveri yanındaki Öğretmenler Apartmanı’nın bir blokunun boyandığını görünce bayağı sevindim, görsellik ve apartmancılık açısından.
O apartmanda oturanların çoğu öğretmendir. Yani kültürel ve sosyal yapıları çok yüksektir. O gökdelen diye niteleyebileceğimiz yüksek apartmanı boyamak gerçekten özveri ve katkı ister. Bu insanları kutlamak isterim doğrusu. Nitekim geçen zaman zarfında diğer blokları da boyatmış öğretmenler. Şimdi o apartman herkese örnek olacak bakımda.
Zaman zaman hem çevreden hem de turizmden dem vururuz da, her ikisindeki eksiklikleri ciddi şekilde düşünmeyiz.
Belki bu konuda sayfalarca yazı yazabilirim... Gazetedeki köşem buna müsaade etmiyor maalesef. Lakin yine bu önemli konuya parmak bastığım ve insanlara doğru mesajlar verdiğim için kendimi mutlu addediyorum.
Anadolu insanı İstanbul’u kendine mesken tutunca mutlaka orada bir apartmanda yaşamaya başlar. Ve o girdikleri apartmanın bütün kurallarına uyarlar. İstanbul’da bütün apartmanların kapıcıları var, bakıcıları var. Lakin bizler o kadar kültürel seviyemiz yüksek olmasına karşın, apartmanda yaşamayı veya toplu yaşam kültürünü öğrenemedik.
Yani apartman hayatı vesselam...