Ayağa Kalkıyorum Suçum Sabit

İki ay göz açıp kapayıncaya kadar geçer, kırktan fazla sene nasıl geçtiyse Kutlayalım.
Evet kutlayalım.
Ve bilelim ki en iyi kutlama sorgulamaktır.
1974 Temmuz Ağustos ve 1983 devlet kurma coşkusunu bu gün daha da artmış bir şekilde değil de tam tersine giderek azalan bir şekilde yaşıyorsak, bunun sorumlularını işaret etmek her bir Kıbrıs türkünün boyun borcudur.
200 bin insanın göç ettiği bölgeye, kendi göçmenlerini yerleştiremeyenlerden, ve uyguladığı yanlış, partizanca uygulamalardan dolayı konunun 50 yıl sonra bu gün halâ daha tartışılıyor ve can acıtıyor olmasından dolayı, bir hesap verici olmalı değil midir.
Haydi hesap vermesi gerekenler bundan kaçınıyorlar da hesap sorması gerekenler niye bu yanlışları yapanların peşinde koşmaya devam ediyor.
Sadece Mia Milya bölgesinde, sonradan adını Haspolat Sanayi Bölgesi koyduğumuz alanda var olan 200 fabrikayı, küçük sanayi tesisini, kimlere, hangi özelliklerinden dolayı tahsis ettik ve sonra da satıp savıp kör çar etmelerine göz yumduk, niye yumduk, arada akçeli işler oldu mu. Bu mirasyedi hovardalığını meclisin araştırması niye gündeme gelip yapılmıyor. Hadi mecliste var olan partiler bir birlerini kolluyor, kollasınlar da bu memleketin kendi kendilerine sivil toplum örgütü adını takan ve fakat anayasal örgütler olduğunu kendilerinin de bal gibi bildiği ve fakat inatla bilmezden geldiği bu örgütümsüler, sadece özlük hakları ve veya TC ya da AB finansı, sponsorluğu gündeme gelince mi hareketleniyor. Nerde işçi ve memur sendikalarının konu ile ilgili detaylı araştırma ve incelemeleri.
Az maaş alana düşük zam, çok maaş alana çok zam diye özetlenebilecek eşel mobil denen garabet sistemi, halkımızın başına belâ edenleri bu berbat uygulama için teşvik edenler hatta kışkırtanlar anlı şanlı solcu diye tanınan memur ve öğretmen sendikaları değil miydi. Hiç olmazsa şimdi bir öz eleştiri yapmaları ve hükümetlere düşük maaşlara zam, yüksek maaşlar gerekirse dondurulmalı önerisi yapmayı niye akıl edemiyorlar.
Güvencesi ve güvenliği sağlanmadığı için, giderek artmakta olan işçi ölümlerine karşı, gerek işçi sendikalarının, gerek memur ve öğretmen sendikalarının top yekün bir greve gitmeleri, kanunla ya da silah zoruyla yasak mı.
Diyeceksiniz ki nerde sendikalarda o güç. İşte ben de tam bunu söylüyorum. 50 yılda sendika gibi bir sendikası yoksa bu halkın sendikalar kendilerini yenilemeli ya da dükkanı kapatmalılar.
Bitmedi. Merkezi eğitim sistemine geçeceğiz diyerek, köyleri okulsuzlaştıranlar ve köyler okulsuzlaştırılırken seyirci kalanlar hatta alkışlayanlardan bir öz eleştiri beklemeyelim mi.
Güzelyurt da binlerce dönümdeki on binlerce narenciye ağacını kurutan politikaları kim yaptı ve yapanları kim seçti niye seçti.
Berbat iskan yasasının üstüne, pasta tepesindeki kiraz misali İTEM yasasını ekleyenler, kendi iç hesaplaşmasını hiç mi yapmayacak.
Belediyeler güçlensin adı altında kıyıları inşaat yağmasına açanlar, devlet malını eşe dosta peşkeş çekenler ve bu peşkeş çekicilere sandık sandık oy verenler nasılsınız şimdi.
1974 yılında Kıbrıs Türk halkının geleceğini refah içinde kurma şansı elimizdeydi ve yapamadık. Başka suçlu aramayalım, suç bizim hepimizin.
Bu yazı uzar gider de benim asabım bozuldu kendi yazımdan, hep beraber sorumsuzluğumuzdan, neme lâzımcılığımızdan, bizim çocuğa iş sayın vekil, çok sayın bakan, çok daha çok sayın başbakan yalakalığından.
Son söz olarak, Serdarlı, Esentepe çocukları gençleri insanları, bizim resimlerimizi görmeseler de şiirlerimizi okumasalar da olur ama devlet bizim sattığımız resimlerden vergi almamalı, satın alanların vergisinden düşmeli ve bizi İstanbul’a, Paris’ e sergi açmaya şiir okumaya devlet kesesinden göndermeli, doyumsuzluğuna da değinmeliyim.
Değindim.
Ayağa kalkıyor ve sesleniyorum varsa başka suçlular onlar da ayağa kalksın.
( 2017 yılında da yayımlanmıştı, geçerliliği devam ediyor ne yazık ki )