Ne zaman sokağa çıkacak olsanız, ne zaman alış-veriş yapmaya niyetlenseniz hep bir soruyu sormalısınız, diiye düşünüyorum:
“Hiç babamın kutlamadığı bir gelenek, gelenek olur mu?”
Bilirsiniz, köylerde düzenlenen festivallerin önemli bir bölümü “Geleneksel” diye başlar. Ama hemen ardından birinci yıl, üçüncü yıl, beşinci yıl kelimeleri sıralanır.
“Hiç geleneksel... beşinci yıl bilmem ne festivali olur mu?”
“Hiç geleneksel, birinci yıl harnup festivali olur mu?”
Efendim, eğer bir geleneği dedeniz, en hafifinden babanız kutlamamışsa, o kutlanacak bir gelenek olamaz. Olsa olsa, ticaret erbabının adam kazıklama yolu denir, o tip etkinliklere.

***

Efendim, genç kız esas oğlan için parfüm alıyor. Gerçi oğlanla daha evli değil ama; olsun! Ona sen benimsin, mesajı vermek istiyor.
Tuğçe, iki yıllık uzatmalı sevgilisine bir tshirt alıyor. Ne rengi önemli, ne modeli...
Sen markadan haber var. Tanınmış mı, herkesin “ooo” deyip içinden “çok pahalı bir markada” dediklerinden mi, ondan haber ver.
Evin annesi Gülsen Hanım, gidip pahalı bir hediye almalı, hayat arkadaşına.
Kimse, o renk ona yakışır mı diye sorgulamayacak.
Kimse, modelini de sorgulamayacak.
Herkes babalara veya erkek arkadaşlara “pahalı” bir armağan almaya çalışacak.
Çünkü, para demek, önemsemek demek, önemsemenin bir başka anlamı da “Seni seviyorum” demek olabilir.
Oysa alınan bütün armağanlar “Babalar günü” için. Sevmek sevmemek değil, pahalı ve daha da pahalı önemli.

***

Eğer amaç yılda bir kez dahi olsa, “Babaları” anımsamak ise, ne ala... O zaman babaların sırf “Baba” oldukları için yaşadıkları sorunları gündeme getirebiliriz.
Söyler misiniz; “Babanın çocuklarına karşı duyduğu sevgi sadece haftanın Pazar günleri ile sınırlandırılabilir mi?
Çocuğu alıp sinemaya götüreceksin.
Çocuğunu alıp hamburgerciye uğrayacaksın.
Dönerci de olabilir bu hafta; tavuk kanat da gelecek hafta!..
Önemli olan, kızının veya oğlunun seninle hafta arasında yapamadıklarına izin verebilmen.
Annenin hem ana, hem baba rolü oynayarak “Yok” veya “Yasak” dediği herşeye izin vereceksin ki, senin kendi çocuğun üzerinde bıraktığın izlenimin güzel olsun.
Yaşadığın kentte bir hayvanat bahçesi varsa, ne ala; ya yoksa...
Kızını elinden tutup milyoncudan arkadaşına doğum günü armağanı alacaksın.
Derken aylar, yıllar birbirini kovalayacak. Derken hafta sonu babasının gezi programları kesmeyecek babayı.
Günlük hayatta pek yapmadığın bir işi, kızınla, oğlunla, kısaca çocuklarınla Karpaz’da “Altın Kum” da kamp yapacaksın. Tek amaç, çocuğuna unutamayacağı bir anı bıraktırabilmek. Ay ışığında kumlalda yatabilmek, gece denize girebilmek gibi.

***

Yanlız anaların sorunları olduğunu, özellikle çocuklarını babasız büyütmenin çok zor olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama, ya yalnız babalar?.. Çocuğunun kendisine karşı iyi izlenimler duyabilmesi için çocuk eğitiminden verilen tavizler..
Hiçbir şey kolay kolay belleklerden silinemiyor.
Babalar gününde çocuğuna doyamadan ondan uzaklaşmak zorunda kalan babaları düşünüyorum.
Sadece annelerin burun kemikleri sızlamaz ki? Babalarda etten, kemikten ve yürekten yapılma.
Ne dersiniz, ticaret mafyasının duygu sömürgelerini bir kenara atıp, yılda bir kez de olsa babaları, yani yüreğinde evlat sevgisiyle; ama o duyguyu doya doya yaşayamayanlarla birlikte bir hafta sonunu geçirelim mi?
Baba sevgisinin bilmem kaç TL’ye eşit olmadığını anlayabildiğimiz sürece, tüm bababalarımızın geçmiş babalar gününü kutlamak isterim.
Efendim, saygılarımla!..