1., 2. 3. Cemreler düştü düşecek derken, havaya, suya ve yere havalarımız bayağı ısındı daha da ısınacak..İlkbaharın ılık havasını, sabahları soğucak meltemlerini hissetmeyenimiz kalmadı. Kış ayının nergislerinin kokusuna doyamayanlar için mis çiçekleri bayağı imdada yetişti. Mis çiçeklerinin kokusunu oldum olası pek de severim. Kokularını içime çektikçe ta derinden, akciğerlerimden öte,burnuma takılan hoş kukuları beynime kadar ulaşır dersem hiç de abartı sayılmaz.
Çeşitli zambaklardan tutunuz, şabboyların her rengi ve katmerlisinden yalınına, çiçeklerin şahı mı dersiniz; güllerin artık her renge uzanan farklı tonlarına bayıldığımız ışıklı bahar günlerimiz başladı a dostlar.
Doğanın ovalarından dağlarına yeşil tonların sayısız çeşidinin birbirini kovaladığı inişli çıkışlı, açık ve saklı kuytularında mantarlardan tutun, ağrelli otları ve yumurta otu avcıları her an boy gösterecek hostes otlarını da sıkıca gözetleyerek, dağ-bayır seferi halleriyle arzı endam ediyor.
Kısa değil bayağı uzun yürüyüşler yapmanın tam zamanıdır. Hele de ekip olarak yapılan yürüyüşler güzergahında gözlere ve gönüllere takılan dağ, deniz ve çekici topoğrafya manzaraları, ortada salınıp duran doğa, çayır, çiçek, ağaç ve ova kokusu ile birleşerek, beyinleri de gönülleri de dinlendirmektedir. Neredeyse beş duyumuzun tamamına takılan hoş algılar beynimizde doping etkisi yapmaktadır. Yaşam enerjimizi artıran bu doğal ortamlar ve içimize işleyen hoş ve güzel algılarla kendimizi ve gerçek gücümüzü daha da bir keşfediyoruz.
Kıbrısın yazının sıcak günleri geliyorum demeden hemen gelir biliyoruz. Kapıyı bile çalmaz. Bu nedenle Mart ve Nisan aylarının zaman zaman yağmurlarla serinleteceği günlerimizin tadını ve kıymetini iyi bilelim.
Dağlarımızda, ovalarımızda ve deniz kıyılarımızda dolaşmak varsa gitmediğimiz, görmediğimiz yerleri keşfetmek güzelim adamızı , yurdumuzu tanıyabilmeleri açısından özellikle çocuklarımız ve geçlerimizin, vatan sevgilerine hep artı değerler kattığını , katacağını da unutmadan vurgulayayım.
Gidilen görülen , ulaşılan varılan yerlerin herbirinin sahip oldukları tarihsel kalıntılar yönü de vardır ve bu ada topraklarının kültürel miras açısından nereden nereye geldiğini de çok güzel dillendirirler. Yeter ki biraz merak, biraz ilgimiz olsun.
Sadece gezmek görmek dokunmak olmadığını, farklı birşeyler yemek ve içmenin de üzerimizde bıraktığı olumlu etkileri neden duyumsamayalım ki.? İşte tam da bu noktada gidilen köylerimizde, hele bir de festivaller ya da panayırlarla buluşur ve bu etkinliklerin sarmalına bırakırsak kendimizi? Derin dondurucular yaygınlaştı ya, eskiden ancak zamanında tadabildiğimiz palüze, sucuk ve köftere selam çakmadan geçmek olur mu?.
Dağlarımızın geleneksel ağaçlarında meyvelenen haruplardan elde edilen pekmezin kokusunu bir parça pastellide duymak, tadmak festival havasına girmemize yeter. İşte tam da bu kıvamda, yerel ve otentik müzik seslerinin kulağımıza ulaştığı anda değemeyin keyfimize.
Bu güzel duyguları, iç coşkuyu yaşarken iyi ki diyorum, bu taraflara, kuzey Kıbrısa gelen bulutlara yağmurlara ambargo koyamıyor birileri. Güneşimizi ayımızı kapatamıyorlar. Havamızı kesemiyorlar, suyumuzu da..Dağlarımızda ovalarımızda çiçeklerimizin açmasını, ağrelli otlarının çıkmasını kuşların ötmesini engelleyemiyorlar.
Bir zaman 2. Cumhurbaşkanımız Mehmet Ali Talat mevkidaşı ve de yoldaşı Hristofyasla görüşmeler sürdürdüğü dönemlerde canı o kadar sıkılmış olacak ki Rum adadaşlarımızın engellemeleri ve bağnazlıklarından ; “ellerinden gelse havamızı da kesecekler” demek zorunda kalmıştı.
Hristofyasın yerineAnastasiades geldi hem de 2. Kez, öte tarafta, güneyde. Adam havamızı kesemeyeceğini çok iyi biliyor da, denizlerde Kıbrıslı Türklerin en az kendileri kadar hakkı olan enerji kaynaklarını kesmeye, bu kaynakardan insanlarımızı mahrum etmeğe kalkıyor. Neden yapıyor bunları? Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenlik hakları imiş bu işler?
Tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı adamızı, Kıbrısımızı gittikçe daha da güzelliklerine alan, sarmalayan baharı fırsat bilerek Sayın Akıncı ile, içecekleri zivaniya ve kahve ile beraber, denizlerdeki zenginlikleri de ortaklaşarak paylaşmanın yollarını artık bulabilse diyoruz hep beraber! Kendisi bilir tabii..Kulaklarına kim bilir, kimler neler üflüyor o da ayrı bir mesele..Yoksa gosgoca Frengistan başganı neden kalkıp da Reis’e telefon açsın..
Herkesin kendi ağrellilerini topladığı gibi bu ada topraklarında, yine herkes bu adanın denizlerinde kendi gazını bulur ve çıkarır.Tabii ki yine oturup anlaşmak ve kavga etmeden paylaşmak her zaman için olasıdır. Kavgaya , savaşa yeter
(en gani), ortaklaşmaya, paylaşmaya, uzlaşmaya, barışa ve istikrara EVET (NE!).
Söz veriyorum Anastasiades bu gaz işini tatlıya bağlarsa, ben da saçlarımı boyatacağım! Saç boyasının markası ve numarasını bana vermek de O’na kalıyor. Dök bir zivaniya daha. EYVA!