Hemen hemen her gün gazetelerden izlediğimiz koronavirüs vakalarındaki düşüş, bayağı bizleri sevindirirken, şimdi de “Maymun Çiçeği Virüsü” çıktı başımıza. Bu virüsün diğer adı da Ebola imiş. Öyle algıladık esasında.
Geçen on beş günlük süre zarfında bana İstanbul’dan gönderilen Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” kitabını okuyordum. Daha önce de yazdığım gibi, o kitapta yok, yoktur. Kitap gerçek anlamda tam bir “Mustafa Kemal” kitabıdır.
Kitapta ilgimi çeken konuların altını çiziyorum, gazete yazılarımda veya romanlarımda kullanmak için.
Atatürk’ün hayatı boyunca geçirdiği hastalıklar ayrı bölümde veriliyordu. Ta çocukluğundan gençliğe ve savaş meydanlarına ve zafer sürecinde ve sonrasında geçirdiği ağır hastalıklar ve salgın virüslere ilişkin herşey anlatılıyordu.
Atatürk’ün salgın hastalıkla cebelleşmesini okurken şunlar geçmiştir aklımdan.
“Koronavirüsten kurtulduk derken, bu kez de Maymun Çiçeği Virüsü hayatımıza girdi veya girmek üzeredir.”
Tarihsel süreçte salgın hastalıkların kronolojik tablosunu çıkarsanız, herhalde göreceksiniz tarih boyunca insanların ne kadar salgın hastalıkla mücadele ettiğini.
Bakınız Atatürk’ün salgın hastalıkla mücadelesine dair anlatılara...
Şubat 1919... Samsun’a gitmek üzere son hazırlıklarını yaparken, İspanyol nezlesine yakalandı, yüksek ateşle yanıyordu.
Nezle deyip geçmeyin... 1918’de ilk defa ABD New Mexico’da görülmüş grip salgınıydı. Aniden dünyayı sarmıştı. Kitlesel ölümlere yol açıyordu. ABD’de 675 bin kişi, İngiltere’de 250 bin kişi hayatını kaybetmişti.
Bu salgın Osmanlı topraklarını da kasıp kavuruyordu. Statistik olarak rakam verilmiyordu ama ölen ölene bir durum vardı. Birinci Dünya Savaşı nedeniyle tüm Avrupa’da sansür uygulanıyordu. İspanya dünya savaşına katılmadığı için bu korkunç salgın haberini sadece İspanyol basını yazıyordu. Bu nedenle “İspanyol nezlesi” diye isimlendirilmişti.
Samsun’a birlikte çıkacağı arkadaşlarından Dr. Refik Saydam tarafından tedavi edildi. Ölümcül sonuç söz konusu olduğu için hassas şekilde takip ediliyordu. Kan alınıyor, tahliller yapılıyordu. Atatürk’ün tedavisi bir ay sürdü. Çok sıkılmıştı. “Beni askeri okula alırlarken bile böyle sıkı bir muayene etmediler” diye yakınıyordu.
Tabii ki Atatürk Samsun’a çıktıktan sonra da bazı mide spazmları geçirdiğini yazıyor kitap.
Sözü şuna getirmeye çalışıyorum...
Dünyada meydana gelen salgınlar, ne Atatürk dinler, ne kral, ne kraliçe, ne de bilim adamı ve ünlü bir aktör veya aktris. Alır götürür valaaa...
Gerçekten insan bütün bunları düşününce tedirgin oluyor. Özellikle koronavirüs safhası geçiren dünya ve ülkemiz, haliyle şu soruyu soruyor kendine:
“Koronadan kurtulduk, şimdi de Maymun Çiçeği virüsü mü girecek hayatımıza?
Maymun Çiçeği virüsüne yakalananların yüzlerindeki kabarcıklara ve iltihaplı sivilcelere bakınca, insan dünyasından soğuyor. Ne dehşet verici bir hastalık...
Bu virüsün kökeninin, maalesef yine Afrika ve uzakdoğu öğenildi. Verilen kaynaklar bize şöyle diyor:
“Batı ve Orta Afrika kökenli virüs, başta Avrupa olmak üzere yayılıyor. Hafta sonu Avrupa’da vaka görülen ülkelere Avusturya, İsviçre ve Danimarka da eklendi. Amerika ülkelerinden Arjantin de ilk şüpheli vakasını bildirdi.”
Avrupa ülkeleri üzerinden yorum yapacak olursak, “Çağır da geliyor, eli kulağında” diyesi geliyor insanın.
Avrupa’da milyonlarca Türk vardır. Sık sık Türkiye’ye gidip gelmektedirler. Üstüne üstlük turizm sezonu da açıldığına göre, hayda hayda bu virüs Türkiye’ye gelir.
Bu salgının aşısından söz eden yok. Hep koronavirüs aşısından söz ederler.
Daha ne diyelim ki... Tarih boyunca süregelen ve insanlığı yok etme yönüne giden nice salgın hastalıklar bu kez Maymun Çiçeği virüsü ile mi girecek hayatımıza.
Allah korusun. Ne yalan söyleyim... Ben şu Maymun Çiçeği virüsü haberlerinden müthiş rahatsız oldum ve olmaya da devam edeceğim. İnşallah virüsün yayılması konusunda yanılırım. İnşallah.
Bekleyip görecek ve takip edeceğiz. Bundan sonraki hayatımızda yeni virüs veya virüslerini biz mi yeneceğiz, yoksa onlar mı bizi yenecek, onu da göreceğiz.