Bazen öyle şeyler okur ya da dinliyorum ki aklım havsalam almıyor. Bu topraklarda yaşanan gerçekler nasıl pervasızca tersine çevrilebiliyor? Bu nasıl bir bağnazlık, aymazlık, saçmalık, ahlaksızlık, vicdansızlık, yalancılıktır?
Siyasetin ya da ideolojinin körleştirdiği bazı kişilerin Kıbrıs faciasının sorumluluğunu Kıbrıslı Türklere ve TMT’ye yüklemeye, neredeyse EOKA’yı bile TMT’nin kurduğunu bile savlamaya çaba gösterenlerden söz ediyorum. Göçleri bile TMT’nin zorla yaptırdığını söyleyebiliyorlar.
Bu bakımdan zaman zaman bu konularla ilgili paylaşımlar yapmak gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda, Güney Kıbrıs’taki Larnaka köyü Maroni’deki bir avuç Türk’ün Boğaziçi/Aytotro’ya göç etmesi olayını, göçten yaklaşık 8 ay sonra, 1964-65 döneminde teksir makinesi ile çıkardığımız Mücahit gazetesinde sıcağı sıcağına yayımlanan bir röportajla anlatacağım. Sadece soru ve yanıtların kolayca ayırt edilebilmesi için S ve Y harfleri eklenen, “Mücahitlerle Yaptığı Röportaj Serisi”nin ikinci röportajı olarak Mücahit Gazetesi’nin 9 Eylül 1964 tarihli sayısında K. A. K. tarafından köy öğretmeni Sadi Ziya ile yapılan röportaj aynen şöyledir:
“Maroni Öğretmeni İle Bir Konuşma:
RUMLARA ESİR OLAMAZDIK
Maroni Lârnaka kazasına bağlı 500’ü Rum, 100’ü Türk olmak üzere 600 nüfuslu bir köydür. Türklerin mali durumları Rumlardan aşağı değildi. Köyde Türkler müreffeh bir hayat yaşıyorlardı. 21 Aralık (1963) hadiseleri başlayınca bu köyde yaşayan Türklerin de artık yüzü gülmeyecekti. Çünkü aşağıda öğretmenin izah ettiği Rum mezalimi Maroni’de de alıp yürümüştü.
Öğretmen S. Ziya’ya sorduğum ilk soru:
Hadiseler başladığı zaman köyü terk etmek fikrinde miydiniz?
Hayır köyü terk etmek fikrinde değildik. Hatta okulumu 7 Ocak (1964) tarihine kadar açık bulunduruyordum.
O halde daha sonra köyü boşaltmaya niçin mecbur kaldınız?
5 Ocak (1964) tarihinde silahlı Rumlar köy dahilinde ve okul civarında devriye gezmeye başladılar. Bu durumu köylülere izah ettim. 6 Ocakta yem yiyecek vermeyi reddettiler. Lefkoşa ve Lârnaka ile irtibatımız kesikti zaten. 6 Ocak gecesi Türklere ait 15 kuzu Rumlar tarafından çalındı. 7 Ocak gecesi ise Türklere ait ağıllar ateşe verildi. 8 Ocak günü sabahleyin saat 9 raddelerinde silahlı Rumlar evimi bastı. Ailem evde yoktu. Evde ne buldularsa yağma ettiler. O gün İngilizler köye gelince durumu onlara anlattım. Bizlere hiçbir yardımda bulunamayacaklarını söylediler.
Yapılan bu vahşi tecavüzler yetmiyormuş gibi Rumlar bize şu gülünç teklifte bulundu: “Silahlarınızı ya teslim edersiniz ve yahut bu köyü terk edersiniz.” Ayrıca Rum değirmenci de öğütülmekte olan buğdayımızı dışarı attı.
Bu hadiselerden sonra ya teslim olmak veya daha salim bir yere göç etmek lâzım geliyordu. Boğaziçi Türklerine müracaat ettik. Boğaziçi Türk gençleri hayatlarını tehlikeye koyarak bize yardım ellerini uzatmamış olsalardı mal mülk yanında can kaybına da uğrayabilirdik.
Maroni’yi terkettikten sonra Rumlar yağma işine devam ettiler mi?
Evet. Evler tahrip edildi. En mukaddes varlıklarımızdan olan okul ve cami yakılıp yıkıldı. Bütün ekinlerimiz yedirildi.
Boğaziçi’ne geldikten sonra yerleşme işiniz kolay oldu mu?
Evet. Tahmin ettiğimizden de kolay oldu. Kendi yaşadıkları evlerin bir kısmını bize tahsis ettiler. Bu hususta Maroni Türkleri adına Boğaziçili kardeşlerime teşekkürü bir borç bilirim.
Peki. Köyünüzü terk etmeden önce salim bir yere göç etme kararını almıştınız. Boğaziçi’ne geldikten sonra 4-5 defa çarpışma oldu. Bu durum karşısında Boğaziçi’ni hâlâ salim görüyor musunuz?
Türklüğe yaraşır cesaret ve kahramanlık destanları yaratan, düşmanla çarpışmasını pekiyi bilen ve başaran bu gençlik köyde mevcut oldukça her zaman kendimizi selamette hissedip bu köyü salim görüyorum. Mücahitler sağ olsun.”
***
Boğaziçi’ne yerleşen Maronililer, 1974’te ikinci kez Güney’den Kuzey’e göç ederek Boğaziçililerle birlikte Yeniboğaziçi’ne yerleştiler. Kuzey’e göç topluca olmadı ve nice öyküler yaşandı.
Köyle bağlantısı olan bir yazarımız (iznini almadığım için adını söylemiyorum), Maroni’nin öyküsünü romanlaştıracağını söylemişti. Belki de yazmış olup yayımlayacaktır.
Keşke her köyümüzün öyküsü yazıya geçse, monografisi yazılsa! Bütün köylerimizin monografisinin yapılmasını öngören bir ön proje hazırlamıştım ama bu gibi çalışmalar pek önemsenmiyor.