1974 sonrası ekonomik düzen şartları içerisinde konut, dar gelirli emekçiler için ulaşılması çok zor bir “hayal” oluverdi.
Ulusal Birlik Partisi iktidarının, ülkemizde yıllardır uyguladığı kaçakçılık, vurgun ve sömürü ekonomisinden gittikçe palazlanan küçük bir azınlık, önceleri 15-20 yıllık çalışma ürünü olarak en çok ulaşılabilen modern konutlara, bugün 5-6 aylık bir ticaret hayatı ile ulaşabilmektedir...
Ülkemizde, tersine çevrilmiş bir iç donu gibi görüntüleşen sosyo-ekonomik düzenin yarattığı dengesizlikler, konut alanında da tam anlamıyla kişnemektedir.. Günümüz ekonomisinin içine düştüğü krizde, 1974 sonrası “Ganimet” ve “tutanın elinde kalır” sisteminin, UBP iktidarı tarafından en işler mekanizma haline getirilmesinin de konut sorununun canavarlaşmasına kattığı maya oldukça okkalıdır...
Gün geçmez, bir yurttaş oturduğu evden çoluk çocuğuyla şu veya bu nedenle sokağa atılmasın.
Yılların birikmiş İskân politikalarının rezilliği, sokak ortalarından geçip mahkeme salonlarında sonuçlanıncaya dek nice insanlarımız büyük gelişmelere göğüs gere gere yaşamını sürdürebilmiştir. Oysa; Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasasının 47’nci maddesi şöyle der; “Devlet konut sahibi olmayan veya sağlık ve insanca yaşama koşullarına uygun konutu bulunmayan ailelerin konut gereksinmelerini karşılayacak tedbirleri yasa ile düzenler”...
Söz konusu anayasa maddesîne göre konut, açıkça ticarî bir meta olamaz. Konut Devlet tarafından dar gelirli yurttaşlara sağlanması gereken bir kamu hizmetidir.
Barınma, insanoğlunun başta gelen ana gereksinmelerinden biri olduğuna göre de, bir Sosyal Devlet anlayışı içerisinde “KONUT” konusuna başka türlü yaklaşma olanak dışıdır.
Konut sorununa evrensel boyutlar içerisinde bakılacak olursa, sorun sanayileşme ve ona bağlı olarak da hızlı kentleşme ile birlikte oluşup büyüyen bir olgu biçiminde ortaya çıkmaktadır.. Ancak Dünyanın her yerinde sanayileşmeye bağlı kentleşme aynı hız ve nitelikte değildir.. Ülkemizin de küçücük bir ada olması, kentleşme olgusundaki hız ve niteliği bakımından dünya ölçüleri içerisinde oldukça yavaş seyreden bir özellik taşımaktadır.. Bunun yanında kendine özgü bir ada ekonomisine sahip Kıbrıs ve onun bir parçası durumunda olan Kıbrıs Türk Feder Devleti ekonomisi, kendi iç yapısına dayalı gelişme yerine, dış pazarlara açık, yani emperyalizmin ağına takılmış bir Ekonomik yapı sistemine tarihsel zorunluluk olarak bugüne dek gelebilmiştir..
Ülkemizde her geçen gün çığ gibi büyüyen sosyal sorunların en başında gelen konut sorununa, mutlaka böyle bir zaman tünelinden geçerek bakılmalıdır..
Yılların birikmişliği ile ülkede kök salan Sosyo-ekonomik bireysel alışkanlıklardan halkımız uzaklaştıkça kuşkusuz sadece konut sorunu değil, daha birçok sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm kapıları açılabileçektir.
Bu tarihsel gerçeği göz önünde tutarak diyebiliriz ki; ülkemizde, bugün had safhaya varan konut sorunu genel anlamda bir düzen sorunudur..
Çarpık ve tarihsel kalıntılı bu ekonomik-sosyal bozuk düzen, siyasal çözümsüzlüğün de mayalaması ile sürdükçe tüm sorunlarda olduğu gibi, konut sorunu canavarlaşacak ve canavarlaşdıkça diğer yan huzursuzlukların boyutunu da gittikçe genişletecektir...
Kıbrıs Türk Federe Devleti olarak "Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü” diye bilinen siyasi bir düğüm içerisindeyiz. Bu düğüm çözülmedikçe, Ekonomi ve onun yarattığı sosyal sorunlara köklü çözümler getirmek mümkün değildir... Ama, bugünün mevcut şartları içerisinde akılcı politikalarla sorunlarımızı azaltabiliriz.
Sosyo-ekonomik yapıya, böyle bir genel açıdan bakacak olursak, sorunların sadece biri olan konut sorununun;
Ekonomik düzen,
Siyasal çözümsüzlük ve eşdeğer mal konusu, Devletin örgütlenme yetersizliği gibi temel birikimler üzerinde hantallaşmış bir gövde olduğunu çıplak gözle görebiliriz...
Yukarıdaki 3 ana çizgi üzerinde, konut sorununu ele alacak olursak, mevcut düzen şartları içerisinde sıkıntıyı azaltabilme yolunda dar boyutlu dahi olsa bazı kapılar açılabilecektir...
10 Temmuz 1980 - Halkın Sesi Gazetesi