Yumurta tepe.
Domuzcular burnunun karşısı.
Domuzcular Burnu’nda Kıbrıs Elenleri siperdeydi bize karşı ve Yumurta Tepe’de biz duruyorduk elimizde baba piyade ile.
Zifir karanlık gecelerde, aralarında yüz, iki yüz metre mesafe ile karşı karşıya duran ve birbirini kollayan iki kişi.
Bir kilometre çaplı bir çember tahayyül edin, işte o çemberin içinde başka hiçbir insan yok ve yaşım on altı. Korkmaz mı insan, ödüm kopuyordu.
88 Bölük Mücahidiydim.
Allah razı olsun Çavuşumdan, ilk nöbetimi Yumurta Tepe’de tutmama gönlü razı olmamıştı herhalde ki manga nöbeti uydurdu benim için.
Bak oğlum dedi, bu gece ilk nöbetini tutacaksın, korkma desem de korkacaksın biliyorum ama yine de korkma, dedi.
Öğrencisin, ilk akşam ödevlerini yap dersine çalış saat 10 da manga nöbetindesin 1 e kadar.
Vakti geldi nöbete durdum.
Çavuşum yanıma geldi ve sakın uyuma ha diyerek uyardı.
Manga arkadaşlarım kerpiçten yapılmış odada ranzalarına kimisi uyur , kimisi sigara tüttürür kimisi de kısık sesle transistörlü radyosunu dinlerken ben de odanın önünde volta atar halde nöbeti tutuyorum.
Saat on iki gibi Çavuş kontrola geldi, dur kimdir o, parola, işaret faslından sonra, bak evladım dedi, uyuklarsan aha lastik orda, uykunu dağıtmak için çiçekleri zerzevatları sularsın, uykun hemen kaçar deyip gitti.
Sebze ve çiçek ekmiştik mücahitler olarak.
Hoşuma gitti Çavuş’umun söylediği, lastiği, kuyu suyunun çeşmesine takıp açtım ve sulamaya başladım.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum.
Çavuş’un, uyan Cumhur sesi ile uyandım. Lastik elimde uyumuşum çiçek sularken.
16 yaşındaydım.
Kimse 16 yaşında sipere koşmak zorunda kalmasın.