Zaman zaman çocuk suçluların durumu gündeme gelince bayağı insan hem düşünüyor, hem de derinden üzülüyor. Üzüntü ve düşüncenin arkasındaki duygular, “Ne olacak bu çocukların hali?” sorusunu da beraberinde getiriyor.
Gerçekten toplumsal bir yara haline geldi çocuk suçlular. Ve soruyoruz!
“Çocuklar neden suç işlerler? Onları hırsızlığa, şiddete ve uyuşturucuya teşvik eden unsurlar nelerdir?”
Ülkemiz avukatlarından Hasan Yücelen’in şu sözleri, sanırım yukarıdaki ifadelerimle örtüşüyor. Bakınız Hasan Yücelen çocuk suçlularla ilgili ne demiş...
“Ülkemizde gün geçtikçe, suça itilen çocukların sayısı artıyor. Bu konudaki yasalarımız maalesef caydırıcı değildir. O nedenle hem sistem, hem de yasalarımız gözden geçirilmelidir.”
Bana göre Hasan Yücelen’in vurgularının çok önem arzetmesi bir yana, şu sözleri de bayağı bu eksiklik ve aksaklığı da gündeme getiriyor.
“Çocuk suçlular, mutlaka çocuk mahkemelerinde yargılanmalıdır.”
Öte taraftan yıllardan beri bir yara haline gelen sahipsiz ve suça yönelen çocuklarla ilgili Sosyal Hizmetler Dairesi Müdürü Aydan Başkurt’un değindiği acı bir gerçek daha vardır.
“Ülkemizde çocuk suçlularla ilgili rehabilitasyon merkezi olmadığı ve bu proje henüz gerçekleşmediği için, onları cezaevine gönderiyoruz.”
Şimdi şapkamızı çıkartıp önümüze koyalım ve düşünelim...
Böyle bir proje neden hala hayata geçirilmedi?
Ayrıca çocuk suçlular neden normal cezaevine gönderiliyor?
Normal cezaevinde kaç türlü suçlu vardır bilir misiniz? Hayatın ve feleğin çemberinden geçmiş, türlü suçlar işlemiş nice kaşarlanmış suçlular mevcutken, şu zavallı çocuklar bunların arasında nasıl barınabilir ve topluma kazandırılabilir?
Bu soruların yanıtı herhalde parasızlığa bağlanıyor. Bir de yeni cezaevi projesinde çocuklar için ayrı bir bölümün gerçekleşeceğini biliyoruz. Ama henüz birşey yok.
Gelişen modern şartlar ve olanaklara karşın suç işleyen çocukların topluma kazandırılması adına devletin mutlaka birşeyler yapması gerektiğini düşünüyoruz. Hata bu projeler, herşeyden önemlidir. Çünkü konuya methaldar olan kişi, çocuk suçlulardır ve onların hayatıdır.
Sanırım psikologlar ve sosyolaglar bu konuda derinlemesine bir çalışma yapmışlardır ve daha da yapacaklardır.
Bu bağlamda sormak lazım?
Hırsızlık, uyuşturucu ve bıçaklı saldırı gerçekleştiren çocukların ailelerinin kültürel ve ekonomik yapıları mutlaka irdelenmeli ve bu çocukları suça iten etmenleri belirlenmesi gerekir. Bu konuda birşey yapılıyor mu?
Gerçekte çocukların tümü de masum birer çiçek gibidirler. Doğdukları günden, yetişme çağına geldiği zamana kadar çok büyük aile sevgisine ve ilgisine ihtiyaçları vardır. Bundan yoksun olan çocuklar elbette suça yönelecektir. Hele cebinde parası pulu olmayan çocukları bazı ekonomik durumu kötü olan anne babaların da onlara, “Git para pul bul, ne yaparsan yap, nasıl elde edersen et, eve öyle gel” dediği olmuştur.
Bazı aile büyüklerinin geçmişinde aileden gelme örf ve adetler vardır. O anlayış, “Çok çocuk, Allah’ın verdiği bir nimettir ve değerdir” anlayışından başka birşey değildir.
Özellikle Türkiye’den gelen, hatta mektep mederese görmeyen, okuma bir aile için zenginliktir yazma dahi bilmeyen anne babaların saplantı haline getirdiği şey, “Çok çocuk zenginliktir” anlayışıdır.
Bunun da arkasında yatan gerçek, tam ve sağlıklı aile planlaması bilincinin yoksunluğudur.
Yani sekiz on çocuğu ile bir sürü ekonomik sorunlarla cebelleşen ailenin tek bir çocuğu adam gibi eğitim ve öğrenim gösteremediği gibi, topluma da kazandırılması mümkün değildir. O anlayışa sahi bir adama, “Çocuk yapacaksan, iki veya en fazla üç çocuk yap be adam ki, senin ulaşamadığın hedeflere ulaşabilsinler” demek lazım.
Sekiz on çocuk sahibi ailelerin çocuklarını inceleyiniz. Yalınayak, başı kabak sokaklarda bir dilim ekmekle karın doyuran çocukları da görmedik değil. Zavallı yavrular... Onların suçu ne? Bir gecelik zevk sonrasında kendini hayatın acıları içinde bulan bu yavrular ergenlik çağına gelince hırsız, vursuz, uyuşturucu ve katil olmazlar mı?
Bütün bunlara bir örnek verme ihtiyacı duyuyorum...
Zaman zaman bir boyacıya ihtiyacım olduğunda Anadolu’dan çalışmak için Kıbrıs’a gelen bir genç vardı. Her gelişinde “Evlendin mi?” sorusunu sorardım kendisine. İki yıl gibi bir zaman Kıbrıs’a gelmeyince bir gün beni aramıştı bir işimiz var mı diye?
Çok efendi ve çok da halaklı ve dürüst bir gençti. Ben de sırf kendisine birşeyler yaptırıp cebine birkaç kuruş girmesi için eve çağırmıştım. O gün bana şöyle demişti:
“Abi her zaman bana sorardın evlendim mi diye? Ben evlendim. Hem de üç tane çocuğum var, dördüncü de yolda geliyor. Biz tam 12 kardeşiz. Bak babam hepimizi de yetiştirdi.”
İşte o zaman kendisine şunu söylemiştim:
“Oğlum her zaman ben sana telkinde bulunmaz mıydım? Baban 12 çocuk yaptı da hanginiz doktor, avukat, mimar mühendis ve sağlam bir meslek sahibi oldu? Sen de babanın yolundan gidiyorsun. Ne gereği var çok çocuk yapmaya? Sen razı mısın çocuklarının da senin gibi boyacı olmasına?”
O da bana şu yanıtı vermişti:
“Abi, çok çocuk bir ailenin zenginliğidir. Allah hepsinin rızkını verir.”
Bütün mesele kafaları değiştirmek. O boyacının suçu yok, onu o anlayışla büyüten anne babalardadır suç.
Bu misalden yola çıkarak çocukların neden suça yöneldiklerini ve aile yapılarının onların hayatlarında çok önemli menfi oluşumlar yarattığını da ifade etme ihtiyacaı duyuyorum.
Geçmişte İngiliz döneminde çocuk suçlular için Lapta İslah evi vardı. Mahkeme kararı ile suçu sabit görülen çocuklar Lapta İslah evine gönderilir, orada psikolojik tedavi uygulanır ve bir meslek sahibi yapılırdı. Bir düşünün kaç yıl önce bu uygulama vardı. Ama şimdi, şu gelişen modern hayatta geçmişten ders bile alamadık.