Güney Kıbrıs Rum Yönetimi güya bağımsız olduğunu iddia ediyor ama yönetim, mali bütçe, ekonomi, finans, ticaret, gümrük, dolaylı ve dolaysız vergiler, insan hakları ile ilgili kuralları belirleyen Avrupa Birliği. Egemenim dese de, 20 sene önce egemenliğini kendi elleri ile yalvar yakar ve de Yunanistan’ın AB’nin 3. genişleme uygulamasında veto şantajı ile hem AB’nin kendi kuruluş yasasını hem de uluslararası kuraların çiğnenmesi pahasına Avrupa Birliğine zorla kabul ettirdi.
4 Temmuz 1990 tarihinde bütün Kıbrıs adına Topluluğa tam üyelik için hadsizce başvuruda bulunarak aklınca adanın tümünü AB toprağı yapacak ve AB’yi arkasına alarak Kıbrıs Türklerini ve Türkiye’yi adadan atacaktı. Dönemin DISY Başkanı Glafkos Klerides yaptığı açıklamada “AB’yi arkamıza alacağız ve Türkiye’yi adadan atacağız” demiş ve AB’ye hangi amaçla başvurduklarının ipuçlarını vermişti.
Kıbrıs Rum Yönetimi büyük heveslerle egemenliğini AB’ye teslim ettikten sonra AB’yi arkasına alıp Türkiye’yi Kıbrıs’tan atmayı ve adanın tümüne sahip olmanın girişimlerini yaparken aniden fark etti ki, Avrupa Birliği Kıbrıs Rumlarının ve Yunanistan’ın uğruna Türkiye ile çatışmayı göze almıyor ve Türkiye ile bozuşmak istemiyor.
Kıbrıs Rumları ve Yunanistan İkinci Dünya savaşından sonra komünizmin yaratıcısı/uygulayıcısı olan Rusya’yı kendileri gibi Ortodoks dininden olmalarından ötürü, siyasi çıkarları doğrultusunda kullanabileceklerini düşünmüşlerdi. Her konuda, özellikle de Birleşmiş Milletlerde, Yunanistan, Kıbrıs konusunu BM Güvenlik Konseyi daimi Üyesi Rusya’yı kullanarak gündeme getirirken, kendisi de Avrupa Birliği ve NATO içinde Rusya ile ilgili konularda veto hakkını kullanarak, Rusya’ya yaptırımlar uygulanmasını önlemekte, AB ve NATO içinde Rusya’nın çıkarlarını savunmaktaydı.
1991 yılında Sovyet sosyalist Cumhuriyetlerinin dağılması, soğuk savaşın son bulması ve süreç içinde Rusya’nın siyasi, ekonomik ve askeri güç kaybına uğraması sonrasında 21. yüzyılın başlarında dünya üzerindeki dengeler hızla değişmeye başladı.
Kıbrıs Rumları ve Yunanistan önceleri SSCB’nin sonra da Rusya Federasyonu’nun en büyük dostu, müttefiki, AB ve NATO içindeki savunucuları ve Truva atları iken sırtlarını dayadıkları Rusya gücünü kaybedince başka bir kapı aramaya başladılar. Türkiye’ye karşı AB’nin arkalarında durmayacağını net bir şekilde anladıktan sonra da 2008 yılında yavaş yavaş ABD’ye yaklaşmaya, ABD’nin siyasetini benimsemeye, kapısını çalmaya başladılar. Yunanistan, NATO üyeliği nedeni ile ABD’ye siyasi ve askeri olarak tam bağımlı hale gelirken, Rumlar da ABD siyasetinin etki alanı altına girmeye başladılar.
Geçen hafta, (9 Eylül 2024) ABD'nin Uluslararası Güvenlik İşlerinden Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Celeste Wallander, "Avrupa ve Doğu Akdeniz'in istikrar ve güvenliği için önemli" diyerek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Savunma Bakanı Vassilis Palmas ile Lefkoşa’nın Rum kesiminde “Savunma İşbirliğine İlişkin Yol Haritası” anlaşmasına imza attı.
Bu imzayla ABD Kıbrıs adasın üzerinde “ikinci” bir askeri üs kurmanın kapısını araladı ve garantiledi.
Bunlardan ilki yarım asrı aşkın süre önce kurulmuş, gözlerden, kayıtlardan- belgelerden uzak, adı pek duyulmayan ve bilinmeyen, Trodos dağlarının en yüksek yeri olan Apollo tepesindeki “Dinleme Üssü”. Bırakın buraya yerlilerin girmesini, 1 km çapındaki güvenlik çemberinin içine görevlilerin dışında herhangi bir kişinin adım atması bile yasak. ABD’nin izni olmadan Rum lider Hristodulidis bile sınırdan içeriye adımı atamaz. Bu Amerikan üssü, Echelon sistemin beyni ve kulağı konumunda.
Şimdi de ABD, Yunanistan ile imzaladığı “Savunma İşbirliğine İlişkin Yol Haritası” anlaşması ile resmi olarak Yunanistan toprakları içerisine adım atıp, Dedeağaç'taki Yannuli Kışlası ve Girit Adası'ndaki Suda Körfezi'nde bulunan Girit Deniz Üssü'ne yerleşip askeri yığınak yaparken, Kıbrıs Rum Yönetimi ile imzaladığı anlaşma ile resmi olarak Güney Kıbrıs’a yerleşecek ve askeri yığınak yapacak.
Kıbrıs Rumları, ABD’yi arkalarında zannedip Türkiye’ye karşı horozlanma düzeylerini arttıracakları, gerekirse de 1974’de yaptıkları gibi, arkalarını ABD’ye dayayıp Türkiye’ye göz dağı verebileceklerini ve fırsat bulunca da Kıbrıs Türklerine saldırabileceklerini sanıyorlar ama çok yanılıyorlar zira ABD oraya Rumlar için değil, İsrail için konuşlanıyor.