Şu “darbe” kelimeciği oldum olası hep tepkime neden olmuştur. Hangi ülkede olursa olsun, yapılan darbeler, mutlaka arkalarında acı ve keder bırakmıştır.
Genellikle yapılan darbeler, hep işbaşındaki iktidar veya görevlileri alaşağı etme amacını taşır.
Maalesef bazı ülkeler hep, “darbeler ülkesi” olarak tanımlanır. Özellikle Türkiye’de yapılmış olan darbeler, siyasal yozlaşmadan kaynaklandığı için askeri darbeler olmuştur. Mesela 27 Mayıs ihtilali, Türkiye için tam bir yüzkarasıydı diyebilirim. Hangi yönden?
O dönemde iktidardaki partinin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Bakan Hasan Işık’ı ipte sallandırmışlardı. O insanların ipe gönderilmeleri, özel hayatlarındaki verilere dayandırıldı ama yıllar sonra hatadan dönmek adına, o insanların itibarlarını iade ederek kemikleri çukurlardan çıkartılıp devlet töreni ile Vatan Caddesi’ndeki tepeye gömüldüler. Sen adamı sudan nedenlerle as, sonra da itibarını iade et. Ne kadar tuhaf ve kabul edilmez bir durum? Bir diğer deyişle bazı darbeler başarılı olsalar da, temelde tarihin yapraklarına “yüzkarası” olarak geçer.
Mesela Arjantin de darbeler ülkesidir. O Peron döneminin kükreyen başbakanı da siyaset sahnesinden silinip atıldı. Çavuşesku da darbelere kurban gitti. Manila’nın durumu da ortada. Rusya’daki monarşi döneminin darbesi de tarihe öyle geçti. Çarlık dönemi Rusya’da sona erdi ama insanlar o darbe ile mutlu olamadı.
1974 yılında Kıbrıs da EOKA’cılar, Yunan Cuntası ile işbirliği yaparak Makarios’a darbe düzenlemişler ve tarihe bir “ilk” olarak geçmişlerdir.
15 Temmuz sabahı Cunta ve Nikos Samson marifetiyle Makarios’a darbe düzenleyip sözde ENOSİS’i gerçekleştireceklerdi.
Makarios darbesi insanları mutlu etti mi?
Şayet biz Türkler açısından olaya bakarsak, biz Türkler için gerçek bir kurtuluş oldu o darbe. Ama Rumlar için tam bir yıkım oldu. Dönemin Cuntacıları, öyle bir darbenin gerçekleşmesinde Türkiye’nin uzaktan bakıp hiçbirşeye elini sürmeyeceğini sanarak büyük bir yanılgı içine düşmüşlerdi. Takvim 20 Temmuz’u gösterdiğinde Türk askeri adaya çıkmış ve duruma hakim olmuştu. Türk askerinin adaya çıkışı, Türkiye’nin Kıbrıs anlaşmalarındaki garantörlük hakkına dayanıyordu.
Makarios kelleyi kurtarmıştı ama vatan topraklarının bölünmesine engel olamamıştı. Yani Türklerin yıllarca savundukları “TAKSİM” de coğrafi açıdan gerçekleşmişti.
Bence Yunanistan’ın Makarios darbesi iki türlü kayba uğramış ve tam bir yıkımı gerçekleştirmiştir. Tek avanajları Türkiye’nin askeri müdahalesi ile Cunta hükümeti istifa etmiş ama Kıbrıs Türkü de özgürlüğüne kavuşmuştu.
Tam on bir yıl Rumların ablukaları ile Türkler, gettolarda yaşamak zorunda bırakılmışlardı.
Ve şimdi, yani tam 43 yıl sonra Yunan Meclisi, o darbenin sorgulamasını yaparak bazı belgeleri ve ses kayıtlarını bulup çıkartıyor. Kendilerince darbenin şekli şemali, bu işte kimlerin parmağının olduğu belgelerle anlatılacak ve tarihe önemli bir belgesel yapı meydana getirilecek.
Şu belgeyi hazırlamakta geç kalmadılar mı?
Bence geç kaldılar. Bana göre hazırlanacak bu belgesel çalışma, “Bir kere daha böyle bir şey yaşanmaması”na yöneliktir.
Bundan sonra kimi mahkum edecekler veya elde edebildikleri belge ve ses kayıtlarına göre kimin yolunu kesecekler?
Hani derler ya...
“Geçen sene bilmem ne yandı, bu yıl da kokusu çıktı” diye amiyane bir söz var.
Yunanlıların darbe belgesini hazırlamaları geç kalınmış bir olay değil mi?
Mesela geçen yıl Türkiye’deki darbe girişimi, hala daha bütün tazeliğini koruyor. FETÖ’cüler hala didik didik aranıyorlar ve yargı önüne konuyorlar. Tabii ki bu konuda pek çok kitap ve yayın hayata geçirilmiştir ve hala geçirilmektedir.
Bir de şu sözler geliyor aklıma:
“Herşey sıcağı sıcağına olmalıdır.”
Kısacası Yunan Meclisi şu darbe dosyasını geç açmıştır diyebiliriz.