WHO diye bilinen Dünya Sağlık Örgütü tarafından, Covid-19 diye isimlendirilen yeni bir koronavirüs çeşidinin neden olduğu bulaşıcı hastalık bir gerçek. Sanal dünyanın, korku ve heyecan üzerine kurgulanmış yeni bir oyunu değil.
Dünya çapında bir bulaşa dönüşen ve özellikle de 65 yaş üstü insanlarla kronik rahatsızlıklıkları olan hastalar için öldürücülük oranı yüksek olan bu 2020 yılı vebası sonrasında sadece “geçti ve gitti” diyemeyeceğimiz kesin. Covid-19’un arkasında bırakacağı izlerden fazla bizlerin gelecekteki yaşamımıza getirdiği ve getireceği değişiklikler ve derin farklı anlayışlarla anılacak bir pandemi olacaktır.
1990’lı yıllarda tüm dünyada hemen her ülkede birçok siyasal partilerin ağızlarına sakız ettikleri sözlerdi “değişim-dönüşüm” sözcükleri. 1989 yılı sonrasında Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Marksist ekonomik anlayışa dayalı komünist sistemlerin çökmesinden sonra sadece Komünist bloku üyesi olan ülkelerde değil, sosyal devlet anlayışının ağırlıkla yaşadığı ve KİT diye anılan kamu iktisadi teşebbüslerin etkin olduğu ekonomilerde hızla bir özelleşme furyası başlatıldı. Bu furya içerisinde özel girişimcilerin önünün daha da açılması için liberal anlayışlar doğrultusunda devlete ait tüm varlıklar satışa sunuldu.
1990’lı yıllarda işletme ve ekonomi dallarında üniversitelerde master ve doktora çalışmaları yapan lisans üstü öğrencilerin tezlerinde “yeniden yapılanma, dönüşüm ve değişim” en vurucu ve etkili kavramlardı.
Ancak, bugün Covid-19 fırtınasının estiği dünyamızda konuşulan ve daha da konuşulacak olan dönüşüm-değişim ve yeniden yapılanma modelleri daha önce anlaşılan ekonomik, sosyal ve siyasal anlamlarından çok farklı olarak gündemdedir ve gündeme gelecektir.
1990’lar ve 2020’den önceki 2000’lerin liberal patlamaları içerisinde tüm dünyada insanlara verilen ortak mesajların temelinde “daha fazlasını iste”, “daha fazlasınnı tüket” anlayışları vardı ve kendisini tükettiğikleriyle tanımlayan ve mutlu olan bir insan tiplemesi çiziliyordu.
Bunun sonuna gelindi..Tükete tükete, dünya kaynaklarının dibini bulan, çevreyi kirleten ve bozan iklimleri bozan ve küresel ısınmaya da yol açarak birçok doğal felakete sebep olan tüketme ve tükenme yarışının sonuna geldiği corona-19 pandemisiyle iyice anlaşıldı.
Tüketimin de, lüksün de , sahip olmanın daha fazla istemenin de bir sonunun olması gerektiği anlaşılmak zorunda kalındı. Zorunda kalındı diyorum çünkü pandemi öncesinde sosyo-ekonomik basamakların en üst basamaklarında zevk yapanlar ya da yaptıklarını sananlar bir anda, sahip oldukları zenginlikleri ve servetleriyle satın alınamayacak olan çok fazla yaşamsal toplumsal değerlerin bulunduğunu gördüler ve anladılar.
Bundan sonra sahip olduğumuz kaynakları çok daha akılcı ve insan sağlığını dikkate alarak, daha kaliteli üretim ve daha kaliteli yaşam için kullanmanın yollarını bulmak zorundayız artık. Başka da yol yoktur. Beslenme-sağlık odaklı yaşam biçimlerini yeniden tanımlamak ve geliştirme yollarındayız artık, başka da yolu yoktur.
Çok daha çevreci üretim ve tüketimin sadece sözde ciddiye alındığı değil uygulanmak zorunda kalınacağı yaşamlarda olacağız olmak zorundayız.
Tüm dünyada çalışma ve üretim çalışmalarının odağına dijital dönüşüm daha da yerleşirken, alış verişlerimizden hizmet alımlarımıza kadar çağdaş bilişim dünyasının insanlara sunduğu ve sunacağı imkanlarla, arzu edilen daha temiz çevre, daha temiz hava ve sularla buluşmanın; marka ürün tüketimlerinden çok daha değerli olduğunu bileceğiz..
Özellikle ülkemizde yeniden planlanıp geliştirilecek gerek şehir-içi gerek şehirlerarası toplu iletişim olanaklarıyla çok kısıtlı olan yaşam alanlarının korunması öncelikli bir vazife olarak önümüze çıktı bile.
Turizmimizin yanında, üniversitelerimize bir de tarımsal alanlarda dünya standartlarında organik üretim katabilmemiz değil katmamızı zaman geçirmeden uygulamaya geçirmeliyiz.
Ve tabii ki mutluluk anlayışlarımızın ortak paydasında, çok tüketim yerine yeteri kadar tüketimle çok daha mutlu olacağımızı anlayabilme başarısını gösterdiğimiz oranda; cuvid-19 sonrası insan olma dönüşümüzü hızlandırmış olacağız. İşte tam da bu değişim noktasında, sadece emeklerini pazarlayarak satan tüm vasıflı ve vasıfsız emekçilerimize hak ettiklerini vererek çok daha mutlu, sağlıklı ve huzurlu dünyaya doğru konuşarak, anlayaşarak bazan da tartışarak varacağız; ama mutlaka varacağız. 1 Mayıs Emekçi Bayramı kutlu olsun tüm emekçilere.