Dt. Erdoğan Mirata İçin Diyeceklerim Var

                Geçen gün kaybettiğimiz diş hekimi Erdoğan Mirata’nın ölümüne gerçekten çok üzüldüm.  Ben ve benim gibi pek çok insan üzüldü.  Yılların Erdoğan Mirata’sı nasıl girer o toprak altına.  Halbuki o kadar hayat dolu bir insandı ki...
                Onunla pek hukukum olmamıştı ama onu devamlı Lefkoşa’da görür, hayranlık duyguları ile dolar taşardım.  Duruşunda bir başkalık ve asalet vardı.
                Onunla fazla hukukum yoktu demek yanlış olur herhalde.  Çünkü bundan otuz yıl kadar önce bir diş sorunum olunca ona gitmiş ve beni tedavi etmişti.  İlişkimiz hepsi o kadar.  Lakin hayatın akışı içinde onun karizmatik yapısı, birden bire onu toplumun önüne koydu diyebilirim.
                Gerçekte, Kıbrıs’ın ilk ortodontistiydi.  Diş doktorluğunun daha ileri bir safhası ve gelişmişidir ortodondistlik.  O bakımndan adaya gelir gelmez hemen hasta kabulüne başlamış ve bayağı da yoğun çalışmıştı.
                Erdoğan Mirata, Köfünye’nin, yani yeni ismi ile Geçitkale’nin en köklü ailelerinden birinin oğluydu.  Babası Behçet Mirata, kültürlü ve bir dönem milletvekilliği yapmış bir insandı. Öyle bir babanın evlatları da elbette bilgi ve kültür donanımlı olurlar.
                Zaman zaman Cumhurbaşkan Muavinliği’nde yapılan davetlerde, hep onu görürdüm.  Eşi ile gayet uyumlu ve çağdaştılar.
                Tabii ki 21 Aralık 1963 olayları, herkesi etkilediği gibi onu da etkilemişti.  Bir ara klinik sorunu olmuş, sonra kendi olanakları ile bir apartman yapıp birinci katını klinik yapmıştı. 
                21 Aralık 1963 olayları ve Kumsal baskını denince, ilk akla gelen, Dr. Binbaşı Nihat İlhan’ın banyo küvetinde EOKA’cılar tarafından kurşunlanarak öldürülen eşi ve çocuklarının o ünlü fotoğrafıdır.
                O banyo küvetindeki fotoğraf var ya... İşte o fotoğrafın gerçek sahibi Dt. Erdoğan Mirata’ydı.  Olayın hemen ardından o eve girdiğinde o fotoğrafı çekmiş ve bütün dünya basınında yer almıştı.  O bakımndan onu, o yönü ile de tarihe mal etmiş olduk.
                Olaylar öncesinde onun Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu’nda haber spikerliği yaptığını da anımsıyorum.  Sesi gayet radyofonik ve etkileyiciydi.  Türkçeyi mükemmel kullanan aydınlarımızdandı. 
                Zaman bir su gibi akıp gitmişti...  Bir gün onu oğlum Dr. Mustafa Güvenir’in göz kliniğinde görmüş ve hal hatır sormuştum.  Meğer Mustafa onu gözünden ameliyat etmiş ve kontrola gelmişti.  Hatta bana, “Böyle bir evlat yetiştirdiğiniz için sizi kutlarım” demişti.
                Oğlum Mustafa bana bir kitap vermişti.  O kitap, Dt. Erdoğan Mirata’nın hayatını ve Kıbrıs kültürünü anlatan “Şaka Gibi” adlı biyografik kitabıydı. Meğer Mustafa’ya kliniğe gelişinde o kitabı imzalayıp kendisine vermiş.  Oğlum Mustafa kitabı okuyunca benim de okumam için bana vermiş ve “Çok güzel bir kitap” demişti.
                Kitabını okuyunca hayli etkilenmiştim.  O kitap onun ilk ve tek kitabıydı. Kitap üzerine köşemde bir yorum yaptığımda beni telefonla arayarak teşekkür etmiş ve bana aynan şöyle demişti:
                “Beni fazla övdünüz Osman Bey.  Ben bu övgülere layık bir insan değilim.”
                O sözler, onun mütevaziliğini anlatıyordu.  Gerçekten çok mütevazi idi.  O sözlerden sonra o da bana aynen şöyle demişti:
                “Osman Bey, sizin bütün kitaplarınızı okudum.  Sizi daha yakından tanımayı çok istiyorum.  Bir gün kliniğime geliniz karşılıklı kahve içelim” deyince, ben de memnuniyetimi dile getirmiş ve şöyle demiştim:
                “Erdoğan Bey, mutlaka size gelecek ve ÜÇ PENCERE isimli romanımı da takdim edeceğim” deyince çok mutlu olmuştu.
                Maalesef “ha bugün, ha yarın” derken onun ölüm haberini aldım ve çok üzüldüm.  Bir diğer deyişle, Dt. Erdoğan Mirata’ya borçlu kaldım bir kahve ve bir kitap için.
                İster inanın ister inanmayın... Hep içimde onu ziyaret ve mutlu etmek vardı.  Onun ölüm haberini almazdan birkaç saat önce onu ziyeret etmek vardı kafamda.  “Erdoğan Mirata’yi aramam lazım, ayıp oldu” demiştim içimden.  Ve ölüm haberini alınca çok üzülmüştüm.
                Hani derler ya...
                “Bugünkü işini yarına bırakma” diye...
                Bizim de o buluşmamız benim ihmalimle gerçekleşememişti.
                Erdoğan Mirata’nın Kıbrıs Türkü’nün davasına büyük hizmetleri geçmişti babası gibi.  Mesela onun en büyük tutkularından birisi de tenis oynamaktı.  Tenia Kulübümüzün de kurucularındandı.  Buna ilaveten Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nin de kurucusu ve genel sekreteriydi.
                Belki bir kısım insan okumamıştır onun o “Şaka Gibi” isimli kitabını.  Ben size kuvvetle tavsiye ediyorum.  Çünkü o kitapta kendinizi bulacak, bu toplumun ne acılar yaşadığını öğrenmiş olacaksınız.  Onları öğrenirken de yeni nesiller, “Bizler ne kadar şanslı insanlarmışız ki, yeni bir zamanda doğduk” diyeceklerdir.
                Allah’tan ona gani gani rahmetler, yaslı ailesine de taziyeler dilerim.