Nasıl bir hayat bu.
Ben nasıl yaşamalıyım, biz nasıl yaşamalıyız.
Burada sözünü ettiğim biz, benim bizim, ailem ve çok yakın çevrem.
Nasıl bir hayat yaşadığım sorusu yaygın olarak sorulsaydı yaşadığımız bunca kötülük var olamazdı.
Nasıl yaşadığını ve nasıl yaşaması gerektiğini sorgulamadan ömür tüketenler yüzünden geldik bu günlere.
Anne baba olmanın, abi kardeş olmanın sorumlulukları vardı, unuttuğumuz için geldik bu günlere.
Evladı karşısında anne babaların ilk sorumluluğu sevgi göstermek ve korumaksa ondan aşağı kalmamak üzere, hakkın ne olduğunu, evlâdımız olduğu için her durumda haklı olmayacağını ona anlatmalı ve arkadaşları, öğretmenleri ile ilişkilerinde üzerine düşen sorumluluklar olduğunu onlara anlatmalı öğretmeliydik.
Öğretmeni bizim çocuğa taktı salak kararına varmazdan önce, evlât, öğretmenin sana niye taksın ki diye onu refüze etmenin doğru olduğunu bilmeli değil miyiz.
‘ Öğrenci olarak saygılı olması, derslerine geçer not alacak kadar da olsa çalışmasının vaz geçemeyeceği sorumluluğu olduğunu ona anlatmalıydık, anlattık mı.
Komşusu açken tok yatabilen bizden değildir sözü bin yıllık bir sözdür ve özellikle 1980 lerden sonra bizim hayatımızda artık almamaktadır. Bu bizim hayatımız olmamalıydı ne yazık ki hayatımızda artık ve biz komşularının sıkıntılarını kendine dert etmeyen bir ömrün tüketicileri olduk. Beni sokmayan yılan ve belâ, kötülük yaşayabilir şekline devrildik.
Hangi tarafımıza baksak lâğım kokuyorsa, bu biraz da olsa kendi temizliğimizden ödün vermemizin sonucu değil midir.
Yolsuzluk sardıysa dörtbir yanımızı, ‘bizim çocuğa bir iş sayın bakanım, sayın vekilim’ diye yalvar yakar olmamızın ve karşılığında oy vereceğimizi söylemenin kabul etmenin rolü yok mudur sanıyoruz.
Girne ana caddesindeki tahsisli, tasarruf belgeli dükkânlarımızı hava parası ile satmaya başladığımızda sonucun bu günlere varacağını tahmin etmek,görmek için asgari düzeyde zekâ yeterdi oysa.
Şimdi ağlaş dur her taraf beton oldu diye, doğup büyüdüğün baba evini nenem mi sattı emlakçılara.
Berber dükkânından çok kuyumcu dükkânı, banka şubesi, akıllı telefoncu ve kuaför varsa, kara para da olacaktır diye düşünmekten aciz kaldık.
Ve marangozluk, makinistlik, demircilik, terzilik gibi mesleklere burun kıvırarak ister işletme, ister spor akademisi olsun fark etmez mantıksızlığıyla tonlarca lira ile evlât okutmayı marifet bildik.
Sonuç mu, futbol basketbol topundan çok spor akademisi mezunu, koyundan kuzudan çok veteriner, yapıcı ustasından çok ve giderek müteahhitleşmiş mimar ve mühendisimiz var.
Dünyada suçlu sayısından çok hukuk mektebi mezunu bizde var ve yine de ömrümüz suç kokuları altında tükeniyor.
Dumanaltı olduk