“Dünya Başdayısı” İle Başımız Dertte (Mi?)

Kıbrıs sorununun değişik gerçeklikleri var. Biri de Ada’daki İngiliz varlığı!  Adamlar, Kıbrıs’ı terk etmiş gibi göründüler ama bir kısmını egemen üs statüsüyle elde tuttular.  Yani Ada zaten 20 Temmuz (1974) sürecinden çok önce, 1960’da ortak Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken bölünmüştü.  Ne yazık ki bu statü, kendileri kabul etmedikçe ya da onlara bunu zorla yaptıracak bir güç olmadıkça kalıcıdır.

           

***

            ABD Orta Doğu Forumu'nda politika analizi direktörü ve American Enterprise Institute'da kıdemli araştırmacı olan Michael Rubin, ABD’nin savunma konularında uzmanlaşmış aylık dergisi National Interest'te, İngiltere'nin Kıbrıs'taki sömürgeci varlığına tamamen son vermesinin zamanının geldiğini yazdı.

            Rubin’e göre, İngiltere'nin Chagos Adaları'ndan çekilmesi, Doğu Akdeniz'de bir ABD deniz üssü için fırsat yaratabilir ve Bahreyn'de olduğu gibi Kıbrıs'taki İngiliz üslerinin kontrolünü de ABD’ye devredebilir. Rubin, böylece ABD'nin İngiliz üslerini Kıbrıs'tan (yani Rum Yönetimi’nden) kiralayabileceğini, böylece adadaki sömürgeci varlığın tamamen kaldırılması ve topraklarına tam egemenliğin geri verilmesi için bir model oluşturabileceğini de kaydediyor.

            Konu biraz karışık gibi ama bana göre şöyle ya da böyle, şu ya da bu, önemli olan husus şu: ABD emperyalizmi biçimine getirip Kıbrıs’ı kontrol etmek istiyor.

            Adamın biri öyle yazmışsa ne olmuş denebilir ama konu o kadar basit değil çünkü Michael Rubin denen adam, ABD “derin aklı”nın bir elemanı ve geçmişte de kehanette bulunduğu bazı konuların giderek ABD’nin resmi politikasına dönüştüğünü yazanlar var. 

            ABD’nin emperyal geçmişine ya da emperyal iştihasına baktığımızda, bir yere dalmak için gerekçe uydurmakta usta olduklarını görürüz. Zaten gerekçeleri sorgulansa ne yazar? Uluslararası hukuk denen ne idüğü belirsiz şeyi yaratmak da ellerinde!

            Yani ABD “derin aklı” eğer Kıbrıs’ı kafasına takmışsa bir yolunu bulur. Suyun yolunu bulması gibi kolay bulur hem de!

            Hem baksanıza: Adam, “adadaki sömürgeci varlığın tamamen kaldırılması ve topraklarına tam egemenliğin geri verilmesi için bir model oluşturabileceğini” de kaydediyor.

            “Topraklarına tam egemenliğin geri verilmesi için bir model oluşturabileceği” söz dizisine dikkatinizi çekerim. Yani diyor ki Bay Rubin, ABD bir biçimde Kıbrıs’a yerleşirse tam egemenliği geri verecekler.  Kime verecekler dersiniz?

***

            Yukarıda da belirttim: Ne yazık ki bu statü, kendileri kabul etmedikçe ya da onlara bunu zorla yaptıracak bir güç olmadıkça İngilizler bu Ada’da kalıcıdır.  Sahip oldukları üsler “egemen”dir, yani üslerle ilgili “egemence” tasarruflarda bulunabilirler. Değişik bir anlatımla bir biçimde ABD’yi Kıbrıs’a sokabilirler. Bana kimse uluslararası hukuk, şu bu demesin. ABD, zaten Dünya’nın en büyük “Dayısı!” İngiltere de dayılardan biri!  

            Tabii işin başka bir yönü de var: ABD zaten Kıbrıs’ta! Mari/Tatlısu köyünde deniz üssü inşa etmekte olduğundan da söz ediliyor. Bu bakımdan Bay Rubin’in söylediklerine gerek olmadığı söylenebilir. Bence ikisi çok farklı! ABD postalları şimdilerde Rum Yönetimi’nin “izni” ya da “çağrısı” ile” burada! Yarın öbür gün Rum Yönetimi’yle ters düşerlerse zora girerler ama Rubin’in kişiliğinde, ABD “derin aklı”nın önerdiği yöntem, onlara Ada’da istedikleri kadar kalma olanağı sunar. 

***

            Son bir şey! Aktif siyasetin içindeyken, içinde yer aldığım kurumsal yapılar her zaman Ada’daki İngiliz Üsleri’ne karşı idi. Ben kendim de hep karşı oldum.

            Bırakın İngiliz üslerini, ABD (ve başka ülkelerin) postalları da ayak bastı Kıbrıs’a!  Tanrı aşkına KKTC’de bu rezilliğe karşı ses verecek kalmadı mı?

            Ses verecek çıksın ya da çıkmasın, TC ile KKTC’yi yönetenler olup bitenin ayırımında olsun ya da olmasın, bizden söylemesi:

            DÜNYA DAYISI ile başımız dertte!