Hani derler ya... “Sırası gelen gidecek” diye. Esasında ölümün yaşla veya parayla ilgisi yoktur. Bütün mesele insanın kendine iyi bakması, bakabildiği kadar. O nedenle insan sorguluyor çok sevdiği insanları kaybederken.
“Bu şeker dostlarım nasıl giderler bu dünyadan? Onların sıraları çok erken geldi” diyesi gelir insanın.
Maalesef şu üç beş gün içinde çok sevdiğim üç dostumu kaybettim. Hayatın akışında sık sık birlikte olduğumuz, zaman zaman ayaküstü sohbet edip eski günleri yad ettiğimiz bu dostlarımı epeyce zamandan beri göremedim nedense. Tabii ki kendi sağlığımla da büyük bir uğraş vermem bir yana.
Ertoğrul Arodezli dostumu 1981 seçimlerinde tanımıştım. Mükemmel bir insandı. Sohbetine diyecek yoktu. 1981 seçimlerinde ikimiz de UBP’den aday adayı idik ama maalesef kaşarlanmış politikacılar ona da, bana da geçit vermediler.
Ertoğrul dostumun delegelere söylediği bir söz vardı. O sözler hala kulaklarımdadır.
“Arkadaşlar, siz bakmayın şu veya bu bakan veya milletvekillerine. Güçlü olan onlar değil, sizsiniz. Kalem ve irade sizdedir” demişti.
Ertoğrul Arodezli’nin söylediği şey, tam da yerindeydi. Lakin maalesef delegelerin çoğu, eski ve kaşarlanmış politikacılara göbekten bağlıydılar. Hatta o delegelerin çoğunun beklentisi vardı. Kimisi kızını veya oğlunu devlet dairelerinde bir yerlere yerleştirme hevesi içindeydi, kimisinin bankadan kredi beklentisi veya herhangi bir işi vardı. Kim takardı yeni milletvekili adaylarını Allah aşkına. Millet hep çıkarlarının peşinde. Bu, bütün seçim dönemlerinde böyle geldi ve böyle gidiyor.
Daha sonra Ertoğrul kardeşim yine şansını denedi ama meclise girmeyi başaramadı. Ve onun ölüm haberini gazetede görünce çok üzülmüştüm.
Osman Uzunoğlu da çok sevdiğim bir dostumdu. Onunla sık sık karşılaştığımızda hep eski günleri ve savaş zamanlarını konuşurduk. Tabii ki her baba gibi çocuklarıyla gurur duyadı. Özellikle oğlu Cenk Uzunoğlu, ki halen Havadis Gazetesi’nde güzel yazılar yazıyor, hep ondan bahsederdi. Cenk, okul zamanlarında çok başarılı bir çocuktu. Ve şimdilerde İstanbul’da çok önemli görevleri vardır.
Galiba onu en son oğlum Dr. Mustafa Güvenir’in göz kliniğinde görmüştüm. Eşi ile birlikte gelmişlerdi. Kendisine sağlığını sorduğumda, “Eh işte! İdare ediyoruz. Zaten bundan sonra işimiz hep idare etmek” demişti.
Doğruyu söylemişti Osman Uzunoğlu kardeşim. İşimiz hep idare etme değil mi? Artık hepimize mektuplar geliyor sağlığımızla ilgili. Herkes sağlığından şikayet ediyor. Özellikle bizim cenerasyonun insanları hep şikayetçi. Lakin yine de şükrediyoruz halimize.
Bu yazımı kaleme almazdan iki saat önce diş doktoru dostum Erhem Şentürkler’in da hayata veda ettiğini öğrendim ve çok da üzüldüm. Ne kadar mükemmel ve hoşsohbet bir insandı Ethem...
Gerçekte o, uzun zaman benim diş doktorluğumu yapmış ve benim kahrımı çekmişti. Ne zaman diş problemim olsa, “Hemen gel abi, seni klinikte bekliyorum” derdi.
Bazen de kliniğinin önünde, yaz akşamlarında oturur karşılıklı kahve içerdik. Bazen de eşi Dr. İlkay Şentürkler’i kliniğinde görür ve hep politikadan ve dönen entrikalardan konuşurduk. Özellikle 1998 seçimlerinde benim üçüncü sıradan beş on oyla seçimi kaybetmeme çok üzülmüşlerdi. Üzülmüşlerdi, çünkü gerçekten benim mecliste yer almamı istiyorlardı, naçizane bir ifade ile.
Daha sonra kliniğini kapattığını ve artık çalışmadığını öğrenmiştim. Nedenini bilmiyordum. Dün onun ölüm haberini facebook’tan okuyunca sormuştum eşime.
“Zannedersem kansere yenik düştü” demişti eşim.
Haberim olmamıştı. Haberim olsaydı one geçmiş olsuna giderdim. Yazık...
Gerçekten kansere yenik mi düştü Ertehm dostum?
“Allah kahretsin şu kanseri” demiştim. Ve bir de “Bize hormonlu ve ilaçlı sebze ve meyva yedirenlerin de Allah belasını versin” demiştim sinirimden. Kaç kişi daha gidecek şu kanserden.
Hemen hemen her gün gazetelerde pek çok sevdiğimiz insanın ölüm haberini okur ve üzülürüz. Sanırım ben ve benim gibi nice insan günlük gazeteyi alınca, arka sayfaları çeviriz bir ölüm haberi var mı diye. Ne acı yarabbim?
İşte öylesine bir acı çöktü bu çok sevdiğim üç insanın ölüm haberini okuyunca.
Allahtan onlara gani gani rahmetler diliyorum. Tabii ki yaslı ailelerine de en derin taziyelerimi sunuyorum.
Kim bilir bu dünyaya başka Ertoğrullar, başka Osmanlar ve başka Ethemler gelecek mi?
Kısacası tatsız bir dünya...