Kant’ı, İmmanuel Kant’ı filozof kabul edip de Nareddin Hoca’da filozofi bulamıyan münevverlere ne demek lazım gelir.
Kant’ın felsefeci olduğunu inkâr etmek için yazılmıyor bu yazı ve fakat sıradan insanların da bir yaşam felsefesi olduğunu ve dikkate alınması gereği vardır.
İşinde gücünde inşaat işçileri ya da fırıncı çırakları niye daha önemsiz addedilsin, örneğin Paul Klee’den veya Cumhur Deliceırmak’tan.
Hormonsuz, kimyasal zehirsiz domates yetiştirmeye canla başla uğraşan bir rençber varsa eğer ( ki olmalı ) işte o bir felsefecidir en az Nietzsche kadar.
Son demlerde bir hayli kitleselleşen Nietzsche filozofisi üstinsan peşinde olan bir felsefedir ki, üstinsanın kime deneceği batılı filozoflara bırakılırsa onların hep ‘daha çok, daha da çok en çok’ peşinde koştukları bilinmesi şart bir gerçektir. Domates biber ve patlıcanın hormonlanarak daha ekonomik bir meta haline geleceği, ne demekse ekonomik akıl ve gelişmenin peşinde koşan ekonomistler ve onların mantık ile felsefesinin sonucudur.
Kendine yetecek bir üretim geleneğinin var olduğu yıllarda, kendine yeten insanlar da vardı ki bu kendine yetmek bir insanı değil insanları içerir.
Bütün bir Anadolu’ya yetebilecek bir çiftçilik günlerinden, kendi damak tadının şekeri olan pancar şekeri yerine, ABD şirketlerinin bütün dünyalıları kendine mecbur bırakacak mısır şurubu ve şekerini insanlığa dayatıyor olmasının altında nelerin yattığını irdelemek gereği vardır.
Marshall doktrini denen şeyin, Keynes ekonomik felsefesinden feyz aldığını ve bize bir insanlık projesi diye yutturulan AB projesinin de tıpkı kendinden öncekiler gibi ekonomik aklı insani ve tabii aklın önüne filozofisi ile birlikte dikte ettirdiğini görüp anlamalıyız.
Hop demeyin.
Bakın AB nin sav sözü nedir.
‘Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı’değil midir. Odur.
Yanisi şu, bir türk üretimi olan ceviz, fındık, baklava buzdolabı AB sınırlarından içeri alınabilir ve fakat bunları üretenler, yetiştirenler asla ve kata AB sınırlarından içeri adım bile atamazlar.
Ve ne yazıktır ki AB nin bu kendi yaşama düzeyini, kendi sınırları dışında kalan ülkelerin hammadde kaynaklarını ve ucuz işgücünü tepe tepe, gerek duyduğunda da zor kullanarak savaşla ve öldürerek, kurduğu refah düzeyin, ne garip ve yazıktır ki AB sınırları dışında yaşayan insanlarca da normal ve hatta doğal kabul ediyor ve dahası AB normlarına özenerek yaşamayı çağdaşlığın ekonomik ve batıcıl filozofinin güzel ve doğru sonucu olarak kabul ediyorlar.
Nasreddin Hoca’nın ceviz-tanrı ve adalet fıkrasında bir flozofi bulamıyan geri bıraktırılmış ülke münevverleri, batıcı teolojide nasıl da muhteşem felsefeler buluyorlar.
Hoca Nasreddin, o fıkrasıyla teolojinin ve tanrının adaletini, vicdan ve insanlık ile yerle yeksan ediyor oysa.
Merak mı ettiniz fıkrayı.
Nasreddin Hoca okuyun: