Gezi Notları - 3

TELEFONLAR ÇALIŞMIYOR. 3 GÜNDE BİR TELEFON GÖRÜŞMESİ
Merhaba sevgili Vatan okuyucuları. Geçen hafta kaldığımız yerden yazmaya devam ediyorum. Lagostaki TC Büyükelçiliğine varınca kapıdaki görevliye pasaportumu gösterip ticari ateşeyi ziyarete geldiğimi söyledim. Kendisine daha önceden haber verildiği için kapıyı açtı  . Ateşe, 55 yaşlarında sempatik görünüşlü biriydi. Oturmam için yer gösterdi, kahve ikram etti. Nijeryaya geliş sebebimi , nerede kaldığımı kendisine anlattım,  temas kuracağım firmaları söyledim ve bir tavsiye veya önerisi olup olmadığını sordum. Ateşe:
- Kimseye güvenme, yanında fazla nakit taşıma, otelde de bırakma. Yanında fazla nakit varsa, bankaya  yatırabilirsin. Ben de söz ettiğin firmalar hakkında biraz araştırma yapayım. Birkaç gün sonra tekrar gel, konuşalım, dedi.
Teşekkür edip elçilik binasından çıktım.  Abdülkerim bir kenara park etmiş beni bekliyordu. Otele gittim. Artık iş yapacağım firmalarla konuşmak zamanı gelmişti. Abdülkerime ertesi gün gelmesini tembih edip ücretini ödedim ve kontürlü telefona gidip önce evi aradım. Yine “Dit. Dit” sesinden başka bişey gelmedi.  Evle konuşmak anlaşılan çok zor olacaktı. Akşam konuşmak daha kolay olur düşüncesiyle  firmaları aramaya başladım. 
Önce, duvar saati gönderdiğim firma olan Mc Kharloo International Ltd.’i   aradım. Maalesef müdür içeride değildi. Sekreter kadığım oteli not edip  , “Müdür gelince size arayacağız” diyerek telefonu kapadı.
Yolculuğa başlamadan önce  Nijerya’dan başka Togo ve Benin deki çeşitli firmalara, Yılmaz Okman’ın verdiği defter, Halil Paşa’nın verdiği seloteyp ve Altıncık Kundura Evinin verdiği ayakkabı numuneleri ile   kullanılmış giysi örnekleri göndermiştim.  Lagostaki firmalardan başlayarak hepsiyle temasa geçmeyi planlıyordum. Lagos’ta olanları telefonla    aradım ama ulaşmak mümkün olmadı. Nijerya’da telefonlar doğru dürüst çalışmıyordu. Yine havuz başında oturup öğle yemeğini yedim. O gün bir temas yapamayacağımı düşünmeye başlamıştım ki, resepsiyondaki görevlinin el işaretiyle beni çağırdığını fark ettim. Resepsiyona gittim, telefonu işaret ediyordu. Telefonu aldım, karşıdan Mc Kharloo firmasının müdürü eğer oteldeysem beni ziyarete geleceğini söylüyordu. Moralim düzelmişti, gelmesini söyledim. Beklerken de eve telefon etmeyi bir kez daha denedim. Yine olumsuz  çıkınca, daha pahalı olmasına ragmen, otelin hatlarını kullanmaya karar versim. Resepsiyona evin telefonunu verdim ve aramalarını söyledim. Lobide oturup hem telefonu, hemde gelecek olan ziyaretçimi beklemeye başladım.

KLASÖRLER DOLUSU SAHTE EVRAK
Yarım saat kadar sonra kolduğunun altında birkaç klasörle iriyarı bir adam geldi. Resepsiyondaki görevli beni gösterince kalktım, gelen adam kendisini “Davies Ojie” diye tanıttı. Ben de kendimi tanıttım, bir kenara oturduk, konuşmaya başladık. Biraz sonra kolduğunun altındaki klasörlerden birini bana uzattı. Aldım, baktım. İçi evrak doluyud. Bu evraklara hızlı bir göz gezdirince hayretler içinde kaldım. Gözlerime inanamadım, tekrar tekrar sayfaları çevirip baktım.
Bu klasördeki evrakalr, tamamen benim şirkeitme aitti. Kendileriyle yapmış olduğum yazışmalar sırasında göndermiş olduğum başlıklı kağıtlardaki bilgileri kullanmışlar, Benim Kınrıstaki şirketimle aynı ismi taşıyan bir şirket kurmuşlar, bu şirketi kendi şirketler mukayyitkliğinde tescil ettirmişler ve şirketimi bir Nijerya şirketi olarak faaliyete geçirmişlerdi. Hissedar oalrak ben ve ve Daves Ojie görünüyordu. Şirket  için Lagos’ta bir adres göstermişlerdi.
-Neden böyle bir şey yaptınız? Bana sormadınız bile, belki de kabul etmezdim.  Diye sordum.
Davies: “Gönderdiğiniz malları gümrükten ççekebilmek için sizin şirketinizin Nijerya’da tescil edilmesi gerekiyordu. Çünkü malları çek mukabilinde gönderdiniz. Ortada ithalat/ ihracat dökümanları yoktu. “ Deyip bana ikinci klasörü uzattı.
İkinci klasörde göndermiş olduğum duvar saatleriyle ilgili çeki listeleri, ödeme yaptıkları çekin fotokopisi, benim imzamla Davies Ojie’ye malları gümrükten çekmek için yetki belgesi, bizim şirket adına yine benim imzamla  Lagostaki bir bankadan alınmış çek defteri ve Gümrük Müdürlüğüne yapılan gümrük vergisi ödemesi ve daha birçok döküman bulunmaktaydı. Hayretten küçük dilimi yutacaktım. Bu kadar evrağın benim imzam taklit edilerek resmi makamlara dağııtılması hiç hoşuma gitmemişti. 
Davies: “Bu partiyi hallettik. Sen buradayken sana bir banka çeki daha vereyim, Ülkene gidince ikinci parti malı gönderirsin. Ben şimdi gideyim, akşama gelirim, birlikte bir yerlere gider ortaklığımızı kutlarız. Ayrıca istediğimiz yeni parti malların listesini de sana veririm” deyip klasörleri bana bırakarak  gitti. (DEVAMI HAFTAYA)

STAJDAN DÖNÜŞ
Geçen hafta staj için İngiltereye gidişimi anlatmıştım. Staj yeri Nottinghamdı. 3 ay National Coal Board firmasında staj yaptım. Dönüşte bir hafta Londrada , yine Ahmet Sarpoğlu’nun evinde kaldım. Londranın önemli yerlerini dolaştım. Bunların bazıları, o zamana göre benim için çok büyük yenilikti ve  hala daha  aklımdadır. Örneğin Natural History Museum’da Kıbrıs adasının jeolojik oluşumunu anlatan birkaç dakikalık bir film seyretmiştim. Adanın oluşumunu o kadar basit ve etkili anlatan yazılı veya görsel / işitsel başka hiçbir dökümana hala rastlamış değilim. Madam TSU Müzesinde Atatürk ve balmumu heykelleri de bana çok ilginç glmişti. Mustafa Kemal Atatürkün balmumundan yapılmış  heykeli bir kenara  küçük bir oyuncak gibi yerleştirilmiş, tam karşısında ise Makarios Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak bütün ihtişamıyla duruyordu . Değişik  bir mekan olarak “The London Planetarium” çok hoşuma gitmişti. Bilenler çoktur ama bilmeyenler için kısaca yazayım. Bir mekan düşünün, tavanı cami kubbesi gibi. Burada film seyrediyorsunuz. Sinemanın perdesi, tavandaki kubbe. Görüntü oraya düşürülüyor ve siz yerinize oturup gökyüzüne bakar gibi oturup seyrediyorsunuz. Gösterilen filmler  de genellikle uzayla, astronomiyle, dünyanın yaradılışı ile ilgili filmler.
Dönüş günü yaşadıklarım da çok etkileyici olaylardı ve bu nedenle hala tüm detaylarıyla hatırımdadır. Londradan dönüşte İstanbulda kullanmak üzere çeşitli gıda maddeleri almıştım. Ayrıca okul eşyaları, kitaplar  oradan aldığım giysiler ve İstanbuldan gelirken Londraya getirdiğim kıyafetler vardı. Hepsi birleşince 100 kg dan fazla olmuştu. Bunların bir kısmını   tekerlekli küçük bir valize geriye kalanları koskoca bir valize yerleştirmiştim. Check-in sırasında hamallar her ikisini de kantarın üzerine yerleştirince gişe görevlisi kız:  “Sizin eşyanız 100 kg dan fazla. 30 kg’ı aşan kısmından ek ücret almam gerekiyor”dedi. Kaç para ödemem gerektiğini sordum, yaklaşık 50 pound deyince şok olmuştum.
50 pound bir öğrenci için çok büyük bir paraydı. 1500 TL den fazlaydı. Bizim aldığımız burs ise ayda 400 TL idi. Yani yaklaşık olarak benim 4 aylık bütçemi yük parası olarak ödemem gerekiyordu. O bir yana, bu parayı ben 3 ay yeraltında staj yaparak biriktirmiştim ve  bütün param da ancak o kadardı.Küçük valizi kantardan aldım. “Bunu” dedim, uçakta yanıma alacağım. Olur mu?  Kız olur deyince büyük valizi de kantardan aldım. “Ben biraz sonra geleceğim. İşlemimi o zaman yaparsınız” dedim.  Valizi alıp bir kenara gittim. İçindeki bazı ağır eşyaları alıp küçü valizdeki ağır eşyalarla yer değiştirdim. Çok gerekli olmayan bazı eşyaları da valizden çıkardım.Gişedeki kız hiçbişey söylememişti ama aniden yanımda belirdi. “Ne yapıyorsunuz? Diye sordu. Ben “Valizimi hafifletmeye çalışıyorum. Gereksiz bazı eşyaları atacağım” deyip çöp sepetini gösterdim. Kız şaşırdı ve hiç beklemediğim bir tepki verdi. “Ülkemizden aldığınız eşyaları çöpe atmanıza hiç gerek yok. Bişey atmayınız ve beni bekleyiniz” deyip gitti. Biraz sonra brni çağırdı. “ Eşyalarınızı getiriniz. Valizi olmayan bir hostesimiz var. ikinizi birlikte çek in yapacağım. Hiçbişey atmanıza da gerek kalmadı” dedi. Kıza nasıl teşekkür edeceğimi şaşırmıştım. Ülkesinden aldığım eşyaların çöpe atılacak kadar değersiz olmadıklarını göstermek için bana böyle bir kolaylık sağlamış, yardımcı olmuştu.
Uçak Londradan kalkıp Parise indi. Yarım saat kadar alanda bekledikten sonra Paris- İstanbul yolcularını alarak İstanbula doğru yola çıktık. 

SATIN ALMAK YASAKTIR
Üç saati aşan  bir uçuştan sonra İstanbul Atatürk Hava alanına indik.  İstanbula gelince kendimiz evimde sanmıştım ama yanılmışım. Karşıma aksi bir gümrük memuru çıktı. Küçük valizdeki eşyaları bir bir çıkarmaya başladı. Karıştırırken eline bir kutu sütü geldi. Heyecanla valizden çıkarıp inceledi, sonra bana “Bu ne?” diye sordu. Kutu sütü diye cevap verince bozuldu. Sütü bile tanıyamamıştı.  Ama karıştırmaya devam etti. Bu sefer eline tavuk bulyonlar geldi. 3-4 paket Maggi  tavuk suyu almıştım. O zamanlar bulyonlar Türkiyede bilinmiyordu. Tavuk suyu deyince yine bozuldu ama , belli etmemeye çalışarak karıştırmaya devam etti. Bu sefer eline bizim bolibif (Bully beef)  dediğimiz kutu eti geldi. “Bu ne?” diye sordu. Ben” kutu eti” deyince yine bilgisizliğinden dolayı bozuldu. 
O zamanlar karmaşık hesapları “Sürgülü hesap cetveli” kullanarak yapıyorduk. Elektronik hesap makinaları yeni çıkmıştı ve Türkiyede de Kıbrısta da yoktu. Ben İngilterede 4 temel işlemi yapabilen ve hafızaya alabilen bir hesap maknası almıştım. O devirde bu makina çok büyük bir yenilikti. Bu makina hasar görmesin diye valizin emniyetli bir bölümüne yerleştirmiştim. Gümrük memuru elini bu bölmeye soktuğu gibi hesap makinasını çıkardı. Gözleri faltaşı gibi açılmıştı. “Bu nedir?” diye sordu.
Ben önemsiz bir şeymiş gibi, “Hiç. Hesap makinası” dedim. Gümrük memuru bana: “Bunu, satın almak yasaktır” dedi.
Daha önce bilgisizliği ortaya çıktığı için üç-dört kez mahcup olan memur, bütün hıncını bu makina sayesinde çıkarmaya istekli görünüyordu. Ben:
“Ben Kıbrıslıyım. Bu makinayı İngiltereden aldım, Kıbrısa götüreceğim. Bizde yasak değil” dedim. Gümrükçü: “O zaman burada bırakacaksın, Kıbrısa çıkış yaparken alır götürürsün” dedi. Ben de hesap makinasını kolay kolay kaptırmak niyetinde değildim.  “Ben İstanbuldan çıkış yapacak değilim. Adanaya otobüsle gidip uçağa oradan bineceğim” dedim. Gümrükçü hazırcevap. Sütü, tavuksuyunu ve bolibifi bilmiyordu ama, gümrük mevzuatını gayet iyi bildiği belliydi.
“Uçuş tarihinden 2-3 hafta önce dilekçe yapıp  buradaki gümrük müdürlüğüne verin, cihazınızı Adanaya gönderirler, oradan alırsınız” dedi. Artık söyleyecek bişey kalmamıştı. Tutanak hazırladılar, imzalayıp verdiler. “Dilekçene bunun numarasını da yaz, dilekçeyi verirken birlikte getir” dediler.
Hesap makinasını bıraktım, valizleri alıp THY otobüsüne binip Tepebaşına , oradan da Kurtuluş – Tünel arasında sefer yapan 70 numaralı troleybüse binip  Kurtuluşa gittim. Son duraktan evimize yürüyerek beş dakikaydı.  Evde kimse yoktu. Kendimi yatağa attım. Uzun uçuşun yarattığı yorgunluktan değil, gümrük memurunun getirdiği moral bozukluğundan dolayı uzun süre yatakta hareketsiz bekledim. Kalktığım zaman yeni bir yolculuğun kararını vermiş bulunuyordum. Hesap makinasını almak için en erken zamanda  Kıbrısa gitmeye karar vermiştim. Bu kararı verirken, hayatımın en kötü yolculuklarından birine çıkacağımı bilmiyordum. (DEVAMI HAFTAYA)
Troleybüs, İstanbul’da 1957 yılında tramvayların yerine geçmek üzere kurulmuş olan kent içi bir toplu taşıma sistemidir. Üstteki elektrik hatlarından aldığı elektirkle çalışan lastik tekerlekler üzerinde hareket eden vasıtalarla, onlara enerji sağlayan havai elektrik hatlarından oluşan bir sistemdi. Sessiz ve egsoz kirliliği yaratmayan bir sistemdi. En büyük dezavantajı, elektrik kesildiği zaman bu vastalar bulundukları yerde kalır, korkunç bir trafik sıkışıklığı yaratırdı. Zaman zaman hatlardaki elektriği  motora ileten kollar da yerinden fırlar ve tehlike yaratırdı. Yukarıdaki resimde Taksimden Dolmabahçeye inmekte olan bir troleybüs görülmektedir. Fotoğrafın çekildiği sırada İnönü stadında futbol maçı oynanmaktaydı.
1960 larla 1970 lerde öğrencilerin matematik derslerindeki  super yardımcısı: Sürgülü hesap cetveli
Sürgülü hesap cetveli Logaritma cetvelinin  gelişmiş bir şeklidir.  Bu cetvelde çok çeşitli aritmetik hesaplar yapılabilir. Prensip olarak sayıların logaritmalarından yararlanılır ve birbirine göre kayan , üzerinde logaritmik taksimatlar bulunan, cetvellerden oluşmaktadır.Örneğin iki sayıyı çarparken  sayıların logaritmaları toplanmaktadır.  2 sayısı ile 3 sayısını çarpmak için    üst cetveldeki bir sayısını  alt cetveldeki 2 sayısının üzerine getiririz. Sonra üst cetveldeki 3 sayısının karşısında olan sayıyı alt cetvelden okuruz. Cetvelde görüldüğü gibi alt cetvelde 6 sayısı yer almaktadır.