Merhaba sevgili Vatan okuyucuları. Hepinize iyi bir hafta dileyerek gezi notlarımıza sekizinci hafta bıraktığımız yerden devam ediyoruz.
KULAKLITEPEDEN GORNO’ YA
Geçen hafta yazdığımız gibi Kulaklı Tepeden Gornoya giderken yol üstünde Akçiçek, Alemdağ ve Kozan köyleri bulunmaktadır. Akçiçek – Alemdağ yolu üzerinde 1974 ten kalma bir şehitlik vardır. Alemdağ köyünde de, muhtarlık binasının yanındaki kilisenin hemen yanındaki 1953 İngiliz döneminden kalma bir sokak çeşmesinin üzerine eklenen bir yapıyla, burada da bir şehit anıtı oluşturulmuştur.
Kuzey Kıbrısın en ilginç güzergahlarından biri olan Akçiçek – Karşıyaka yolunda ilerlerken Alemdağdan sonra Kozan köyünü buluruz. Burada kilometre ve saat kontrolu yapıp yola çıktıktan biraz sonra sol tarafımızda Kataran manastırı, sağ tarafımızda ise Beşparmak dağlarının çok ilginç bir görüntüsüyle karşılaşırız. Beşparmak dağlarının yapısındaki kalker kayaçlarından oluşan, İnsan yapısı kalelerin duvarları gibi dümdüz, dik bir doğa oluşumu ile karşılaşırız.
PANAGIA TON KATHARON –
Katalon Manastırı
Lapta Belediyesi web sitesinden aldığımız bilgilere göre Manastır binalarının kesin inşa tarihi bilinmemektedir, Manastır kilisesi Kutsal Bakire Meryem’in göğe kabulüne adanmıştır. Bizans stilinde yapılmış, tek kemerli bir yapıdır.
Manastıra on senedir gitmedim. Son gittiğmde bazı odaları yıkılmış, bazı odaları mandıraya çevrilmiş hayvan besleniyordu. Yetkililerin bu manastırla ilgili olarak bir an önce önlem almaları gerekmektedir.
Gorno tepesine doğru ilerlerken piknik alanlarından, asırlık zeytin ağaçlarının arasından geçerek, sol tarafınızda Geçitköy göletini ve bu göletin yapımı için gerekli taşların çıkarıldığı taş ocağını görebiliyorsunuz. Daha ileride bir kavşak karşınıza çıkıyor. Kavşağın batı noktasında bir restorant, ve onun karşısında doğuya doğru giden bir yol bulunmaktadır..
Bu yol, geçtiğimiz hafta da anlattığımız üzere, 1974 yılında Lapta Bölgesindeki savaşlar sırasında mayına basarak hasar görmüş ve olduğu yerde bir anıt haline getirilmiş olan tanka gitmektedir. Tanktan daha ileriye gidilecek olursa Selvili Tepeye, St Hilariona ve Ciklosa varılmaktadır.
Tam bu noktada arabanın kilometre ve kronometre değerlerini tekrar kayıt edip Kozanı çıkarken kayıt ettiğim kilometre ve kronometre değerleriyle karşılaştırdım. Kayıtlara göre, Kozandan buraya 5 kilometre yol katetmiş ve bunun için 30 dakika harcamışız. Bu noktadan itibaren artık irtifa azalmakta, yol inişe geçmektedir. Yolu takibedip yönünüz doğuya döndükten sonra yaklaşık olarak 1 km ileride ve 5 dakikada Gorno tepesinin batı tarafına gelmiş olursunuz.
Gorno tepesiyle ilgili daha fazla bilgi ve hava tahminiyle ilgili olarak yaşanmış bir örneği gelecek hafta paylaşacağız.
TELEFON HATLARINDA YOLCULUK.
Değerli okurlar, bu hafta sizlere, acil durum telefon hatlarında yapmak zorunda olduğum bir gezintiyi anlatmak istiyorum. Umarım hiç kimse bu hattı kullanmak zorunda kalmaz.
Yolculuk çeşitleri: Bilindiği gibi günümüzde çeşitli şekillerde yolculuk yapma olanağı bulunmaktadır. Bunların başlıcaları:
Fiziki Yolculuk (Kişinin bir yerden bir yere yürüyerek veya bir vasıta kullanarak yaptığı yolculuk) Uykuda yolculuk (Kişinin rüyasında yaptığı yolculuk veya uyurgezerlerin uykuda yer değiştirmesi)
Zamanda Yolculuk (Bilimkurgu filmlerinde veya hayal ederek geçmiş veya gelecek zamanlara yapılan yolculuk)
Online yolculuk (Sanal ortamda gezinerek yapılan yolculuk)
Telefonda yolculuk (Telefon kullanılarak yapılan iletişim)
Günümüzde telefonla yapılan iletişimleri kolaylaştırmak ve acil durumlarda insanların acil durum merkezlerine kolayca erişebilmesini sağlamak için özel telefon numaraları tahsis edilmiştir. Bunlardan bir tanesi 188 numaralı hattır. Bu hat Türkiyede Cenaze hattı olarak bizde ise elektirk arıza hattı olarak tahsis edilmiştir.
Elektrik arızalarında, arızanın hemen arkasından bir yangın başlama olasılığı göz önünde tutularak arayıcının çok çabuk bir şekilde görevliye meramını anlatabilmesi prensibi ön planda olmalıdır. Peki, uygulamada bu nasıldır? İşte bunu öğrenmek için telefon hatları içinde bir yolculuk yapmaya karar verdim. Daha doğrusu, ortaya çıkan bir elektrik arızası nedeniyle bu durumu yaşamak zorunda kaldım. İleriki günlerde başka kimselerin de bunu yaşama olasılığına karşı, olayı okurlarla paylaşıyorum.
Geçtiğimiz günlerde sabah 05 civarında hafif bir yağmur çiseliyordu. Aniden evin yanındaki elektrik direğinde elektrik arkı oluştu ve arkasından da arktan kaynaklanan cızırtılar işitmeye başladık, peşinden şiddetli patlamalar ve arkasından elektrik kesintisi. Ortalık hafiften ağarmıştı. Dışarıya çıkıp direğe baktık. Tellerden bir tanesi kopmuş, kopuk ucu belediyenin yol boyundaki açık kanallara gönderdiği kanalizasyon sularının içinde yatıyordu. Diğer ucu elektirk direğinde duruyordu ve sarkmakta olan tel, garaj kapısının önünü kesmişti. Arabayı alıp dışarı çıkmamız da mümkün değildi. Tek çaremiz arızayı elektirk dairesine bildirmek ve imdat çağırmaktı. Acil elektrik arıza için 188 numarayı çevirdik. Bakın neler oldu:
Önce bir hoşgeldiniz mesajı, ve tercihiniz soruyor: İngilizce iletişim için lütfen 9 u tuşlayınız. Arkasından Türkçe seçenekler sıralanıyor. Kesintilerle ilgili bilgi almak için -1; telefon faturanız için 2 .. ve 4 değişik alternatif daha sıralayarak bir dakika harcanıyor. En sonunda, görüşmelerin kayıt altında olduğunu belirten bir hatırlatma mesajından sonra, eğer sırada daha önce belirtilen seçeneklerin cevabını almak isteyen biri yoksa, operatör karşınıza çıkıyor. Bazı durumlarda önünüzde 5- 6 kişi bulunabilir. Bu gibi hallerde sıra size gelinceye kadar 4-5 dakika geçebilir. Bu süre içerisinde eğer yangın başlamışsa ve elektrik hala kesilmemişse, yangına müdahale etmek bile mümkün olmayabilir. Bir yangın başladıktan itibaren 2 dakika içerisinde söndürülmezse, artık yangın muhtemelen mahalleye sıçramış demektir. Bir bardak suyla söndürülebilecek olan yangın, tüm ülkenin itfaiye teşkilatını meşgul eden ve can kayıplarına yol açan bir faciayla sonuçlanabilir. Kimsenin böyle bir durumla karşılaşmamasını diler, ALO 188 hattının yetkililerine sesleniyorum:
Acil durum telefonları hayat kurtarmak içindir. Borcunu öğrenmek isteyenler için lütfen ayrı bir hat tahsis ediniz.
KAYIP EŞYALAR
Tatil, eğitim, iş ve araştırma maksadıyla çeşitli yolculuklar yapmaktayız. Özellikle uçak yolculuklarında eşyalarımız karışabilmektedir. Yaklaşık 50 yıldan beridir yapmakta olduğum yolculuklarda benim de birkaç kez eşyalarım kaybolmuştur. Bu haftaki yazımda bunlardan bazılarını okurlara aktarmak istiyorum.
1995 veya 1996 yılıydı. O dönemde Kuzey Kıbrıstaki meslekler rehberini yayınlıyor, yurt içinde ve yurt dışında birçok firmayla iletişim içinde bulunuyorduk. Yayınlarımıza üye olan firmaların yurtdışı temaslarında muhatap firma bulabilmeleri için kendilerine bilgi sağlamaya çalışıyorduk. Şimdiki gibi internet, google, facebook, whatsapp, viber gibi altyapılar yoktu. Teleks denilen ekipman miyadını doldurmak üzereydi ve Fax cihazı olağanüstü bir iletişim aracı olarak ortaya çıkmıştı. Biz de abonelerimize daha iyi hizmet sağlayabilmek amacıyla birkaç sene önce, Sanayi Holdingde Metal Grup müdürümüz olan İsmet Üstünerden aldığımız faz cihazıyla kontaklarımızı geliştirmeye çalışıyorduk. Dünyanın birçok yerinde bizim gibi, özel ticaret odası (Private Chamber of Commerce) olarak faaliyet göstermekte olan firmalarla temas halindeydik. Onlardan gelen önerileri değerlendirip teknolojiyi yakalamaya çalışıyorduk. Bunlardan biri, Hollandada faaliyet gösteren bir firmaydı. Bilgisayara takacağımız bir cihaz ve yükleyeceğimiz bir program sayesinde kendi abonelerimiz yanında ortak çalışacağımız yabancı firmalarla sürekli olarak iletişim içinde olabileceğimiz, network şeklinde çalışabileceğimiz bir ortaklık sistemi önermişti. Konuyu görüşmek üzere beni Amsterdama davet etti. O günlerde vize almak çok zordu. Kıbrıs pasaportu yoktu. Türkiyeye gidip Türkiye pasaportuna vize almak gerekiyordu. İstanbula gidip vize almak için başvuruda bulundum ama nafile. Bir hafta uğraştığım halde vizeyi alamadım. Beni davet eden firmanın da araya girip vize talep etmesi bile sonuç getirmemişti. Yetkililer, pasaportu bırakmamı ve bir ay sonra almamı önerdiler. Başka çare yoktu. Adaya gelip bir ay kadar sonra vizelenmiş pasaportumu aldım. Artık uzun süre gezilerle vakit harcayacak durumda değildim. Bu nedenle Hollandada 2 gün / 1 gece kalacak şekilde seyahatimi planlamıştım. Sabah uçağıyla İstanbuldan yola çıktım.. Amacımız öğleye doğru bizi davet eden firmayla iş görüşmelerine başlamak ve ertesi gün devam edip öğleye doğru bir sonuç elde etmekti. Çünkü saat 14 te havaalanında bulunmam gerekiyordu.
Yolculuk rahat geçti ama havaalanında aksilik yakamı bırakmadı . Valiz kaybolmuştu. Pasaport kontrolundan geçtikten sonra 2 saat beklediğim halde valiz gelmeyince kayıp eşya ofisine başvurmaktan başka çarem kalmamıştı.
Firma yetkilisi de çıkışta beni bekleyecekti. Cep telefonları yeni çıkmıştı. Kayıp eşya bürosunun kapısında iken cep telefonum çaldı. Beni karşılayacak olan firma yetkilisi arıyordu. Durumu izah ettim. Onun da bu duruma canı sıkılmıştı. Bana: “Tamam, ben çıkış kapısında seni bekleyeceğim. Siyah pantolon ve ceket giyiyorum. Uzun boylu, çok iri bir adamım. Beni kolay bulursun” dedi.
Kayıp eşya bürosunda yarım saatten fazla bekledim. Sıra bana gelince sıkı bir soruşturma başladı. Çeşitli valiz örnekleri gösterip valizimin hangisine benzediğini, rengini, üzerinde belirleyici bir yazı veya işaret bulunup bulunmadığı, içinde ne olduğu, eşyaların değerini v.s. sordular, not ettiler. Amsterdamda nerede kalacağımı . otelin adını ve adrsini sordular. Karşı firmanın verdiği bilgileri aktardım, not ettiler Bana: “Bize 48 saat müsaade verin, valizinizi otele getireceğiz “ dediler. Pek inanmadım ama inanmış gibi göründüm ve kendilerini ikaz ettim: “Yarın öğlen geri uçacağım”
Ofis sorumlusu: “Tamam, siz gidip işinizle ilgilenebilirsiniz, biz elimizden geleni yapacağız” dedi.
Dosyaların bulunduğu çantamı alıp dışarı çıktım. Karşıda dev gibi bir adam duruyordu. Elimi salladım, o da sallayınca yanına gittim, tokalaştık. İşimizde önemli bir zaman kaybı yaşamıştık. Adını şimdi hatırlamadığım iriyarı adam, “Artık iş için geç kaldık, Seni otele bırakayım, akşam yemeğinden sonra seni alırım. Ofise gider gece geç vakte kadar çalışırız. Sonra seni geri otele bırakırım . Ne kadar ilerleyebilirsek” dedi.
Ben otele gidince biraz dinlendikten sonra dışarı çıktım. İş icabı geldiğim Amsterdamı biraz olsun görmek istemiştim. Kent çok temizdi. Otel , yayalaştırılmış bir meydanın kenarındaydı. 8-10 yaşındaki çocuklar meydanda paten kayıyor, biraz daha büyükler bisikletle dolaşıyordu. Bir süre meydanda vakit geçirdikten sonra otele döndüm. Akşam yemeğinden sonra firma yetkilisi geldi. Beni alıp ofislerine götürdü. Ofislerinin bulunduğu bina çok büyük bir iş merkeziydi. Firma yetkilisi, bina ile ilgili olarak bana bazı bilgiler verdi:
- Binanın adı Dünya Ticaret Merkezidir. Kamu – Özel işletmesine ait çok iyi bir örnektir. Havaalanına trenle 5-6 dakika uzaklıktadır. Tarihi kente toplu taşıma araçlarıyla 10 dakikada gidilebilir. Binlerce kişi çalışmaktadır. Bina, iki bölümden oluşmaktadır. İkisinin arasında kamuya açık bir meydan bulunmaktadır. 9 kule ve iki giriş kapısına sahiptir. Yüksek ve şeffaf tavanlar binaya lüks bir görünüm kazandırmaktadır.
Geceyarısına kadar çalıştık. Söz ettiği programı ve bilgisayara takılacak cihazı aldım, artık iletişim konusunda çok rahatlayacaktık. Geriye kalan hususları bu iletişim sistemiyle tartışmak için sözleştik, beni otele bırakıp kendi evine gitti.
Otele girince resepsiyondaki görevli bir dakika deyip bankonun arkasından bir valiz alıp bana uzattı. “Bu sizin valiziniz mi? “ diye sorunca hayretler içinde kaldım. Havaalanındaki görevli benden 48 saat istemişti ama kayıp valizimi aradan 24 saat geçmeden bulup otele göndermişti. Tabii kayıp eşyalar konusunda her zaman bu kadar şanslı değildim.
Haftaya başka yolculuklarda buluşmak dileğiyle kendinize iyi bakın sevgili okurlar.