Yazımın başlığı bundan 28 yıl önce kaleme aldığım, 1974 Kıbrıs Savaşlarını anlatan ilk kitap olma özelliğine sahip kitabımın adıdır.
Bu kitabımı bugün yeniden hatırlatmamın tek bir amacı var!
KKTC gerçeğinin artık uluslararası camiada da tanınma zamanının geldiğidir.
28 Yıl önce kaleme aldığım bu kitabımın ilk sayfalarına ‘’Barış İçin’’ başlıklı bir girizgâh yapmış, Güney Kıbrıs Rum kesiminde yaşayanlara şu cümlelerimle seslenmiştim:
‘’Barış İçin…
Ve sen Güney Kıbrıs’ta yaşayan Akdenizli; 23 yıl sonra bugün, yaşanan onca acıdan ve dökülen bunca kandan sonra ne düşünüyorsun?
Birlikte yarattığımız o korkunç günler! Paylaştığımız insan sefilliği bu güzel adaya ne kazandırdı dersin?
Bugün geldiğimiz nokta belli…
Aradan yüzyıllar dahi geçse değişen hiç bir şey olmayacak. Tabii ki, geçen o acılı yılları yok saymak, kaybedilen insanları geriye getirmek asla mümkün olmayacak.
Ama bugün için yapabileceğimiz bir tek şey var!
Haydi, uzat elini. Bu güzel topraklarda dostça yaşayalım. İnadı bırak. Seni kandırarak yıllar boyunca aynı masalı anlatanlara inanma. Durdur onları ‘’yeter’’ de artık. Çünkü sen de ben de biliyoruz ki bir daha asla geçmişe dönemeyeceğiz.
Onun içindir ki kin ve nefret tohumlarını ekmeyelim bu aşk adasına…
Sevgi tohumlarını ekelim, güzellikleri paylaşmak için.
İnsanlık onuru için…
Çocuklarımız için…
Torunlarımız için…
Geçmişte kalsın tüm hatalar. Bunlardan ders alalım.
Tarih boyunca yarattığımız yanlışlara bir yenisini daha eklemeyelim.
Haydi, uzat ellerini gösterelim tüm dünyaya, örnek olalım bizler gibi yaşamaya çalışan tüm toplumlara.
İki ayrı devlette yan yana yaşayalım, komşu olalım.
Ne dersin?
Haydi, birleştirelim ellerimizi güneydeki Akdenizli
Barış için, barış için…’’ Böyle seslenmişim bu kitabımla Rumlara.
Aradan bunca yıl geçti. Yıllar bir su misali akıp gidiyor ama biz hala Kıbrıs meselesini konuşuyor, Rum tarafına hala dostluk elini uzatıyoruz. Ancak, Rum siyasilerin uzlaşmaz tutumu nedeniyle elimiz hep havada kalıyor.
Rum halkını serbest bıraksalar belki onlarda dostluk elini uzatacaklar ama adada türlü menfaatleri olan ne emperyalist güçler, ne de hala Enosis peşinde koşan Rum siyasiler buna müsaade etmiyor!
15 Kasım Pazar günü 37’nci kuruluş yıldönümünü kutlayan KKTC’de hem TC hem de KKTC Cumhurbaşkanları, yıllar sonra açılan Maraş bölgesinden tüm dünyaya çok güzel bir mesaj verdi. Anlayan anladı, kör bakan gözler yine anlayamadı.
Ancak gerçek olan bir şey var. Bundan böyle KKTC’nin adadaki varlığı giderek tescillenecek, çünkü sıra uluslararası camiada tanınmasına geldi artık.
Halkının ağırlıklı oylarıyla KKTC Cumhurbaşkanı seçilen Sn. Ersin Tatar, önümüzdeki süreçte bu tanınmayı gerçekleştirecek hamlelerde yapacak.
Çünkü siyasal gelişmeler artık Kıbrıs Türk’ünün lehinde. Arkasındaki güçlü Türkiye’nin varlığı da bu süreci daha da hızlandıracak.
Önce Azerbaycan, sonrasında Pakistan, Bangladeş, Pakistan, Libya ve diğer Türk Cumhuriyetleri KKTC’yi tanıyacak. En nihayetinde Rum yönetimi de bu gerçeği kabul edecek. Ve tarih sayfaları, Kıbrıs Türk Halkının bu yepyeni yaşamını da kaydedecek.
Yazımı, 1992 yılında yayınlanan ‘’Girne’den Doğan Güneş’’ isimli kitabımın ön sözü ile bitirmek istiyorum:
‘’ Her genç insan gibi ben de yaşamak istiyordum. Ama vatan uğrunda görevini yaparak ölmek, şerefli bir asker olarak yaşamaktan da öte, bir insanın ulaşabileceği en büyük mertebe idi. Yıllar önce yazdığım bu satırlarda aslında Türk insanının en büyük hasleti olan vatan sevgisi yatıyordu. Asırlar boyunca hür ve onurlu bir yaşama alışmış olan bu millet; dünyanın hiçbir yerinde tutsak bir yaşama mahkûm edilememişti. Hürriyetine böylesine âşık bir ulusun çocukları olan Kıbrıslı soydaşlarımız da günün birinde, Rumların onca baskısına rağmen gösterdiği o muhteşem direnişin mükâfatını alarak, o meşakkatli günlere son verecekti…’’
Kıbrıs Türk’ü için 1974 yılında sona eren o meşakkatli günler, bugün kendi devletinde yaşayan bir toplumu tarih sayfalarına KKTC vatandaşları olarak kayda geçirmiştir.
Günümüz dünyasında ise; KKTC’nin diğer devletler tarafından da tanınmasının vakti gelmiştir.
Atilla Çilingir
20 Kasım 2020