BÖLÜM-4

O günlerde hatırladığım tabii en önemli olay, Türk Alayının Magosa’ya gelişidir… Bütün ada Magosa’da ki surların üzerine toplanmıştı! Ellerinde bayraklarımızla binlerce Kıbrıs Türk’ü, askerlerin adaya çıkışını seyrediyor… Ben adayı arattım, 8-9 tane yaşlı ihtiyar vatandaş buldum! 1878’de adaya İngiliz bayrağının çekilişini; o acılı günleri hayal, meyal hatırlayan! Onları rıhtıma diktim. Rahmetli Sunalp’a, Turgut Sunalp’a dedim ki: “Bu ihtiyarlar adadan Türk askerinin ve bayrağımızın ayrılışını, İngiliz’in adaya bayrak çekişini görenlerdir! Şimdi Bayrağımızın gelişini, Sancağımızı onların önünde aç.’’ Sancak rap, rap geldi ihtiyarların önüne açıldı. O ihtiyarların yere kapanması, hünkürmesi, ağlaması, bayrağa sarılması görülecek bir şeydi. Niçin yaptım ben bunu?

Çünkü dedem İngiliz geldiğinde, 1878’de genç bir Osmanlı zaptiyesiydi. 17-18 yaşında ve İngiliz gelir, gelmez; okuma, yazma bilmeyenler kimlerdir diye tespit etti ve onları işten çıkarttı! Dedem de onlardan bir tanesiydi! Ve dedem hep o bayrak merasimini hatırlatırdı bana! Ben de 5-6 yaşında bir çocuğum artık 1931’lerde falan… Bana hep bayrağımız gönderden inerken Rumların yaptığı rezilliği anlatırdı, Türklerin nasıl ağladığını ve hep sözlerini şöyle bitirirdi:

“Gittiler ama yine gelecekler. Ben görmeyeceğim ama sen göreceksin.’’ Derdi bana… Bunu anlatmıştım Sunalp Paşa’ya… Onun için isteğimi yaptı. Resimleri var hala bu ihtiyarların önünde Sancak açılırken… Oradan Alayın gelişi, yolu biliyorsunuz kamyonların içinde 3 çeyrek saatlik yoldur, 4-5 saatte gelebildik… Yegâne Atatürk büstü, evkaf dairesindeydi. Dolayısıyla evkaf dairesine gidip, büste çelenk koydular ve o gece askerin geleceğini görmek için balkondan bakan bir kadın, gene içimizde adet değildir ama birisi yaptı bu işi, havaya silah çekti! Kadın ilk verdiğimiz Şehit o kadın oldu. Ona da Allah rahmet eylesin…

Şimdi tabii 2’nci çok büyük olay bizim için Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisinin gelişiydi… Büyük elçi Emin Dirvana ailesinin Kıbrıs’ta Baf’da, vakıf çiftlikleri olan bir şey ama Kıbrıs’ta hiçbir arenası olmamış birisi! Emin Dirvana’yı biz gittik hava meydanında karşıladık. Cüsseli bir şey, eski bir subay, emekli subay. Böyle sertçe topuklarıyla vurarak el sıkışıyor falan! Yanımda benim arkadaşlarım, cemaat meclisi Amman Allah razı olsun, tam Makarios ‘a göre birini gönderdiler, diye seviniyor herkes…

Öğleden sonra makamında ziyarete gittik. Makamında ziyarete gittiğimizde kendisine federasyon başkanı olarak, bütün köylerle irtibatım olduğunu ve bu aldığım bilgileri devamlı surette de Türkiye’ye gönderdiğimizi söyledim. Bu bilgilerin kısaca Rumların silahlanmakta olduğu, köylerde silah talimi yaptıkları, Ağır silah eğitimi için Yunanistan’a gençler gönderdiklerini, Makarios ’un beyanatlarını sıralamak suretiyle; bu işi bu adamlar, Makarios bana zorla kabul ettirmişlerdir diye beyanatlar veriyor! Adil değildir, demokratik değildir diye, özellikle Asya- Avrupa grubunu, bağımsızlar grubunu ihya etmiş Rusya’yı arkasına almış Sovyetleri. Bu Cumhuriyeti 1965 seçimlerinden önce yıkacaklar dedim! Benim biraz heyecanım mı, samimiyetim mi ne? İnşallah büyükelçi olarak geldiğiniz Kıbrıs’tan vali olarak ayrılırsınız deyiverdim!

O adam, Türkiye’nin imzası olan bir anlaşmayı yıkmaya kimsenin hakkı yoktur. Karşılarına çıkarız dedi! Efendim ben dedim biz yıkacak değiliz. Yıkılacak yıkımın altında kalmayalım diye söyledim ben bu lafı. Rum yıkacak, biz değiliz. Ama bizi bir defa mimlemişti! Bunlar yıkacak diye ve devamlı surette bizimle uğraştı!

Türkiye’ye gönderdiğimiz raporların üzerine sonradan gördüm ben bunu! Şerh düşmüş! Rapor şunu söylüyor;”65 seçimlerinden önce Rumlar saldırıya geçecek diye.’’ Altına şerh düştük 20 kişi imzaladık bunu. Bunu imzalayan insanları siyasi ihtirasları çok yüksek, bilgileri yok kişiler olarak vasıfladı! Ama söylediğimiz oldu…

BÖLÜM-5

İlk sene 60-61’de Dr. Küçük’ün, sene sonunda Makarios ‘a gönderdiği mektubu vardır. Bunu yayınladık da! Makarios ‘a derki:” Bütün haklarımızı vermemek için elinden geleni yapıyorsun. Senin bakanların şunu, şunu, şunu yapıyor! ”Yani işin yürümediğini, yani Rumların yürütemediğini belirleyen mektubu vardır. Biz 6 Ocak 1963’de Dr. Küçük’le birlikte direkt olarak Ankara’ya gittik. İktidarda İnönü kabinesi oturuyor. Kabine çalışmasına iştirak ettik ve ben sözcü olarak Dirvana’ya zamanında söylediklerimi, İnönü’ye ve arkadaşlarına söylüyorum! Yani Rumlar 65 olmadan yıkacaklar Cumhuriyeti. Silahlar hazırlanıyor, hiçbir şey uygulamıyorlar! Gece gündüz anayasa mahkemesine müracaat etmek zorunda kalıyoruz, en küçük hakkı almak için vs. Ve o günlerde de aynı belediye yasasını geçirmediği için büyük bir kavga içerisindeyiz Makarios’la…

İnönü dinliyor bunu, Feridun Cemal Erkin Beye, Dış İşleri Bakanına dönüp, söyledikleri doğruysa durum vahimdir diyor. Feridun Bey diyor ki: ”Şimdi muttali oluyorum Sayın Başbakanım.’’ Diyor. Ben, bunların raporlarını size devamlı surette gönderdik, Rum’un ne yaptığını? Makarios’un ne söylediğini? Nasıl bilmezsiniz diyorum? Meğer Büyükelçi Dirvana bunları kripto yapmadığı, kuryeyle gönderdiği için kuryeyle giden belgeleri alt kademe görüp parafe ettiği bu dosyalardan, üst kademenin haberi olmadığından; bu nedenle Türkiye 63 olaylarına hazırlıksız yakalandı! Bu arada İnönü’ye, ‘Belediyeler Meselesini’ ne yapacağız, yasalara geçilmiyor diyorum? İnönü diyor ki, ‘Anayasa mahkemesine gidin! ‘Ben efendim dedim, ‘Anayasanın kararını da dinlemeyecek Makarios! ’ ‘Ne demek kararlarını dinlemez bir devlet başkanı, kendi anayasa mahkemesinin? Efendim, ‘kendi devlet adamı değil Makarios! ‘diyorum ben… İnönü, siz mahkemeye verin diyor, mahkemeye veriyoruz ve kazanıyoruz. Makarios diyor ki: ‘Ben dinlemeyeceğim bu kararı! ‘Anayasa mahkemesi çöküyor, çünkü bağımsız. Alman reis, istifa edip gidiyor! Ancak gitmeden evvel Dr. Küçük’e giderek diyor ki: “Türkiye’nin garantörlük hakkı vardı. Sizin koruyucu en önemli müesseseniz Anayasa çökmüştür, Türkiye ne yapacak? ‘‘Cevabı, hiçbir şey yapmadı oldu!

63’de, Kıbrıs meselesi patlak verdikten sonra, 64’ün Ocak ayında İngiltere’ye davet ediliyoruz, Londra konferansına… Bu konferans’ tan önce, konu ile ilgili olan bir bakan vardı, Duncan Sandys isimli bir İngiliz. Onun ile benim aramda Kıbrıs’ta görüşmeler oluyor. Bir neticeye varamıyoruz! Diyorum ki, ‘kimleri davet ediyorsunuz?’ Yanıt: ‘Kıbrıs hükümetiyle iki cemaati…’ Ben dedim ki, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti ikiye bölünmüştür ve ortaklık da ikiye bölünmüştür. Hükümet diye bir şey kalmamıştır. Makarios’un beyanatı var: ‘Anayasa ölmüştür, gömülmüştür. Türkler azınlıktır. Azınlık haklarını kabul ederlerse geri gelebilirler. Dr. Küçük’ü tanımıyorum.’ Diyor! Sen hangi hükümeti davet ediyorsun? Diyorum ve benden netice alamayınca, Dr. Küçük’e gidiyor. Dr. Küçük’de, kendisine aynı şeyleri söylüyor, hükümeti davet ederseniz gelmeyiz diyor. Bunun üzerine, Dr, Küçük’ün ve Osman Örek’in ısrarı üzerine yazılı belge veriyor. Davet edilecek iki cemaattir diye ve garantör ülkeler de Londra’ya gidiyor…

Londra’da bakıyoruz ki, bir salona açılan kapılar! Türk cemaati odası, Rum cemaati odası, Kıbrıs Hükümeti odası! Türkiye – Yunanistan… Ne bu Kıbrıs Hükümeti odası? Biz gidiyoruz, siz bizi kandırdınız da getirdiniz. Hükümeti davet etmeyecektiniz diyoruz… Feridun Bey dedim kendisine biz gidiyoruz artık böyle, böyle yaptılar. Aman diyor çok fevri bir cevap olur. Bir ara yol bulalım, ne yapalım? Konuşturmayın Kıbrıs temsilcisini. Konuşturursanız döneriz diyoruz! Öyle yapıyorlar ve konuşturmuyorlar...

Ama orada en büyük tavizi vermiş oluyoruz! Bizim oradan dönmemiz gerekiyordu! Görüşmeler 20-25 gün devam ediyor. Makarios bize azınlık hakları öneriyor, biz federasyon isteriz, coğrafi federasyon diyoruz… Anlaşma olmazsa artık konferansı kapatacaklar! İngiliz Bakan Duncan Sandys bizi yemeğe davet ediyor ve şunları söylüyor: ‘Makarios’un önerisini kabul etmiyorsunuz, Türkiye’nin garantörlüğüne güveniyorsunuz. Türkiye gelemez ve eğer inat ederseniz, Kıbrıs’tan gömleklerinizle kaçabileceksiniz, çıplak kaçacaksınız! Cevaben diyoruz ki:’ Garantörsünüz suçlu taraf, Rum tarafı. Bunları Makarios’a söyleyeceğinize, bize mi söylüyorsunuz? ‘Ve bu konu oradan Güvenlik Konseyine havale ediliyor, oraya gidiyoruz. Orada biliyorsunuz eli kanlı, suçluluğunu konuştuğumuz, anlattığımız halde, bütün bunları anlattığımız halde Makarios’u meşru hükümet, meşru prezidant olarak kabul ediyorlar…

Ben o toplantıdan ağlayarak çıktım! Kıbrıs meselesi bitmişti artık! Makarios, mademki bütün yıkımına rağmen meşru hükümet olarak tanınıyor… Türk Hükümetini, Cumhurbaşkanı muavinini tanımıyor, anayasayı tanımıyor, meşru hükümettir diye Barış Gücü onun emrine veriliyor! Rumlar açısından bu iş bitmiştir diyor ve ağlayarak çıkıyorum toplantıdan…

Dolayısıyla 63 - 64 yıllarında, ABD’nin Kıbrıs konusunda ki siyaseti nedir diye baktığımızda? Şimdi arşivlerden görüyoruz ki! Kıbrıs’ın Yunanistan’a verilmesi ve Türkiye’nin de gücendirilmemesi vardır!

1964’lerde bir plan çıkarıyorlar ortaya! Achesan planı! (Dean Achesan, Amerikanın eski dış işleri bakanlarındandır…) Bu plana göre; Kıbrıs Yunanistan’a verilecek, Karpas bölgesinde de Türkiye’ye egemen bir üs verilecek! Türkiye heyeti diyor ki: ‘Biz bunu kabul ederiz eğer üssün ebadı, büyüklüğü bütün Kıbrıs Türkünü içine alacak büyüklükte ise kabul ederiz.’ Yunanistan diyor ki: ‘Bu taksim demektir. ‘Türkiye: ‘Biz taksimi ağzımıza almadık diyor. Tam tersine sen Enosis dedin. Biz de Enosis’ e karşı bunu istiyoruz diyor…’ diyor Türkiye. Tabii ret ediyor Yunanistan. Bunun üzerine 40 yıllık mı, 30 yıllık mı kiraya verelim diyorlar! İnönü de onu ret ediyor. Böylelikle Enosis’in yanından geçmiş oluyoruz! Ama siyasetleri o olduğu için biz burada aç susuz… Kızılay gelmese teslim olacağız, 3 kuruşluk yardım etmiyorlar bize çökelim diye… Çünkü siyasetleri bu!