Sonunda yeni bir anayasaya sahip olduk. Üstelik hemen hemen bütün siyasi partilerin üzerinde çalıştığı ve anlaştığı konulardan oluşan bir anayasamız oldu;
bu çok önemli.
Çünkü bu durum, siyasi partilerimizin kendi egolarından uzaklaşabilmeleri halinde, diğer partilerle uzlaşabilme olgunluğuna kolaylıkla ulaşabildiklerini gösterdi.
Kanımca “Vicdani Ret” kavramının da anayasamızda yer alması gerekirdi. O da, “Vicdani ret”cilerin, aynı AB ülkelerinde olduğu gibi, askerlik süresi kadar kamuya borçlu olduklarını bilmeleri koşuluyla.
Ülkemiz kültürüyle taban tabana zıt olmasına karşın, gene de birilerinin “vicdani ret” gerekçesiyle kamuda hizmet yapmasının önü açılmalıydı.
Türkçemizdeki gerçek karşılığıyla hastaların altına sürgü koyup çıkartmak, kamuda çöp toplamak veya orman arazilerinin bakımında görev almak gibi çeşitli hizmetlerde çalışmak…
Amaç; vicdani nedenlerle eline silah almak istemeyen gençlere kamu yararına yönelik bir başka hizmette bulunmalarına yardımcı olmak değil mi?
Bizdeki yaygın kanı, askerlik mükellefinin bir uyanıklık yaparak, vicdani ret kisvesi aldında kamuya yönelik hiçbir hizmeti yapmamak. Oysa Batılı ülkelerdeki birçok insan, “vicdani ret” adı altında başkalarının yerine getirmekten kaçındığı bir görevi askerlik süresince gerçekleştirmek zorunda kalması şeklinde tanımlayabiliriz.
Hazreti İsa’nın “Bana vurana ben diğer yanağımı dönerim” şeklindeki gerçek Hıristiyan dünya anlayışına sahip olduğunu belirten insanlarla diğerlerini ayrıştırır. Vicdani retçiler, tanrının yarattığı bir canı almaya hakları olmadığını düşünürler. Onun için ellerine silah almazlar. Onun için retçidirler.
Öte yandan ait olduğumuz topluma hizmet zorunluluğu, sayıları son derece sınırlı kalacak olan gerçek vicdani retçilerin de ortaya çıkmasına yardımcı olur. Onlar askerlik süresince, farklı ve sivil bir ortamda hizmet vererek topluma yararlı olurlar. Eğer bizde de vicdani ret uygulamasına geçilirse, hem Batı dünyasının gözünde biz Türkler yıpratılmayız, hem de kamu hastaneleri veya ormanlar gibi ihtiyaç duyulan yerlerde işgücü açığı karşılanmış olunur.
Efendim, Yeniçeriler gibi “İstemezük” anlayışı ile biryere varamayız. Önemli olan siyaset anlayışımızda farklı çözümler yaratarak halka yeni yeni çözümler sunabilmektir, diye düşünüyorum.
***
Yeni anayasamız hepimize hayırlı olsun.
Yeni ayayasamız hayırlısıyla İçişleri Bakanlığı çaşılanlarına da hayırlı olsun.
Henüz halktan “evet” oyu alamamış yeni anayasamızın, okunmadan kabul edildiğini sandığım yeni 10. maddesi halkımıza hayırlı olsun.
Bakın anayasamız şöyle diyor:
10/1: İnsan onuruna dokunulamaz.
10/2: Temel hak ve özgürlükler, insan onuruna yakışır bir yaşamın vazgeçilmez unsurları olarak bir bütünü oluşturur.
10/4: Devlet, kişinin hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde adalet ve Hukuk Devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal bütün engelleri kaldırır. İnsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlar.
***
Yani yenianayasayı yorumlayacak olursak, devlet bir başka özel okula kiralayabilmek için devlet çocuklarının gittiği ilkokula el koyup, başkasına kiralayamaz diyor.
Yani Maraş bölgesindeki tarım işçisi ailelerin naylon çadırlar içinde insan onuruna yakışmayan yaşantısının da anayasaya aykırı olduğunu yazıyor.
Yani, yani, yani….
***
İstersek yeni anayasamızla bir cennet ülke yaratabiliriz.
Ama istersek bu anayasadan bir cehennem de çıkartabiliriz.
İstersek ayrımcılık yapar, insanları Kıbrıs’ta ve Kıbrıslı bir ana-babadan doğmadığına bin pişman edebiliriz.
İstersek, ayrılıkçılık şerbetinden bardak bardak içip, Güney Afrika’daki eski ırkçı rejimleri kıskandıracak kadar iğrenç bir rejim oluşturabiliriz.
KKTC’nin yarım yüzyılı aşkın bir süredir uluslararası sorunların göbeğinde yaşayan bir ülke olduğunu unutup, KKTC’yi dünyada tanıyan ilk ve tek ülkenin Türkiye olduğunu, üstelik Türkiye vatandaşı insanların ellerinde silah bizi koruduğunu görmezden gelebiliriz. Yani bu kadar nankör olabiliriz.
İstersek KKTC’yi dünyanın dörtbir köşesinden gelen yabancı işçilerle doldurup, çarpık düzenimizi, yeni anayasaya rağmen, sürdürebiliriz.
Ama onca değişik insanların yanyana gelmesiyle ne bir millet yaratabilir, ne de geceleri bu Ada’da rahat dolaşamayız, huzur içinde uyuyamayız.
Efendim, saygılarımla!..