Son günlerde ülkemizde yaşanan sel felaketleri, yeniden dere yataklarına kaçak yapılan inşaatları gündeme getirdi. Haliyle şu soruyu da getirmiş oldu akla.
“Dere yataklarına bu kaçak inşaatlar ne zaman yapıldı?”
Bunun cevabı basittir.
“Annan Planı döneminde!”
Sanırım pek çok insan o günleri hatırlayacaktır. Malum Annan Planı’nda tabir yerindeyse bir “furya” yaşanmıştı. O fuyanın anlamı, bırsatı ganimet bilmek ve ne koparırsam yanıma kâr kalırdır, esasında.
O günlerde en büyük sıkıntıyı Şehir Planlama Dairesi çekmişti. Bir sürü ne idüğü belirssiz kişi veya kişiler müteahhit olup çıkmıştı. İnşaat işinden anlayan da, anlamayan da müteahhit olup çıkmıştı. Özellikle bu kaçak inşaat işine girenler, Türkiye’den gelen bazı kişilerdi.
Sadece Şehir Planlama Dairesi değildi zora giren. Böge belediyeleri de zora girmişti.
Tabii ki bazı siyasilerin de elleri bu işin içinde olunca, iş çığrından çıkmıştı.
Annan Planı döneminde de yine böyle selli yağmurlar yağmış ve dere yataklarına yapılan kaçak inşaatlar konusu gündeme gelmişti. Fırtına geçtikten sonra da kaçak inşaat yapanlar bir yolunu bulup koçan alabilmişler veya alamamışlardır.
Kaçak inşaatları da, koçan alan dere yataklarındaki binaların koçan meselelerini de sorgulamak lazım. Dere yataklarına inşaat yapılamayacağını bile bile inşaat izni veren varsa, onlar da mahkemeye verilmelidir.
Dere yataklarındaki kaçak villalar ve diğer inşaatlar yeniden KTMMOB tarafından sorgulanmaya başlayınca bu konu yeniden gündeme oturmuş oldu. Anımsadığım kadarı ile Müteahhitler Birliği de kaçak inşaatlara karşı olan bir kurumdur.
Oda başkanı Seran Aysal’ın söyledikleri hiç de yabana atılacak birşey değil. Seray Aysal hazırlamış olduğu raporunda, ülkedeki sel felaketine karşı ne kadar hazırlıksız olduğumuza vurgu yaparken, kaçak inşaatların yıkılmasına ve koçan alınanların da istimlak edilmesine değindi.
İngiliz döneminde kaçak inşaat konuları çok katıydı ve kimseye göz açtırılmıyordu. Ama bizler zamanla yozlaştık maalesef.
Türkiye’den gelen bazı müteahhitler, maalesef kendilerini Türkiye’de sanarak burada da kaçak inşaat yapma cesaretini gösterdi. Bunlardan kimileri onaysız apartmanları ucuza vatandaşlara sattı, hatta evleri bitirip apartmanları alanların oturmasını sağladı, sonra da paraları topladığı gibi memleketten toz oldu. Girne Boğazı’ndaki apartmanların durumu malum. Ve dahaları.
Türkiye’de AKP dönemine kadar iltimaslı inşaatçıların hataları yüzünden nice bina kendiliğinden yıkılmış veya kaçak binalara, zamanın siyasileri tarafından göz yumulmuştur. Sanırım bir zamanların ünlü iş adamı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın müthiş girişimi ile boğazdaki bazı fabrikalar kapatılmış, atıkların denize dökülmesi engellenmiş ve o yıkılan fabrikaların yerleri toprakla doldurularak bütün sahil boyu dantel gibi güzel bir çevre haline getirilmişti.
Şimdi de AKP’li belediye başkanları aynı işi yapıyorlar. Hatt İmar Yasalarını çıkartarak kimsenin gözünün yaşına bakmıyorlar. Bu konuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çok sert beyanatları vardır, kaçak inşaatlara göz yumulmayacağına dair.
Gerçekte bir ülkede cesur idareciler var olmadığı sürece, o ülke her alanda yozlaşmaya mahkumdur. Avrupa’da kaçak inşaat yapmak kimin haddine. Bütün antik binaların ayakta kalması veya yıkılanın yerine kontrollu olarak aynı karakterde binalar yapılması o anlayış ve kurallardan değil mi?
O nedenle diyorum ki...
Kaçak inşaatın bedeli ağır olur.
Yazık değil mi kaçak inşaat yapan bilinçsiz vatandaşın parasına puluna? Çok yazık. Her iş de kendi adamını ister. Bir bina yapacaksanız, mutlaka mimar mühendisle temas etmeniz lazım. Sizi yönlendirecek olan da, bütün kurallara uyacak olan da onlardır.
Bunca sözden sonra kim adam olur, veya kim adam olmaz?
Gerçekten herşeyin bir bedeli vardır.
Siz yasak olduğunu bile bile dere yataklarına ev yaparsanız, mutlaka bir gün başınızın ağrıyacağını da bilmeniz lazım.