Son zamanlarda artan kadına karşı şiddetin altında yatan nedenleri sorgulamak lazım. Özellikle son dönemlerde artan hayat pahalılığı, paranın satın alma gücünün azalması ve adeta ailelerin bir canavarla savaşması, aile içi kavgaları da beraberinde getirdi.
Bazı onurlu ama fakir insanlar, kendi aile sorunlarını hep kendi içlerinde saklarlar, yiyecek alacak paraları olmasa taş pişirip yerler ama kendi iç meselelerini açığa vurmazlar. Bu tür insanları takdir etmek lazım.
Lakin son zamanlarda meydana gelen ölümlü şiddet olayları, gerçekten düşündürücüdr.
Bir yuva kurulur, çoluk çocuğa kavuşulur, onların gelecekleri için eşler canla başla çalışır, ama bir yerde bir bozukluk başladı mı, haliyle karı koca araınsaki gerginliği son derece artırır.
Bazı üniversitelerin psikologları bu durumu değerlendirdiklerinde karı koca kavgalarının ve cinayetlerin altında yatan etmenin ekonomik sorunlar olduğunu ortaya koydular.
Bundan bir süre önce kaleme aldığım bu konudaki yazılarımda da aynı noktaya parmak basmıştım.
En son cinayet, karı koca arasında çıkan kavgada aile reisinin eşini öldürmesi ve kendisinin de intihar etmesi olayıdır.
O bir anlık çılgınlık, bir anlık fıttırma işte bu acı olaya sebebiyet vermiş.
Bu son olacak mı?
Bana göre olmayacak.
Hatta bu tür cinayetler, aynı durumda olan aileleri de ölüme ve cinayete teşvik eder olabilir. Yani bir tetikleme.
İdari ve sosyal yönden bana göre devletin ilgili birimleri, genel anlamda bütün bölgelerde tarama yaparak, şiddeti ve kavgaları dışa taşıran ailelerini ziyaret ederek onlara moral ve soğukkanlıkık vermesi gerekir.
Tabii ki bu iş, yine Sosyal Yardım Dairesi’ne düşecek.
Allah kimseyi bu duruma getirmesin.
Parasızlık mı çaresizlik mi?
Evet çaresiz kalan adam yapar ancak bu işi.
Bazı erkekler kumara alışınca işler o zaman çığrından çıkar.
Bir zamanlar rahmetlik Denktaş Bey bu konuda hayli girişim yapmış ve kumara alışan erkeklerin peşine düşmüştü. Gerek Dr. Küçük zamanında, gerekse Denktaş zamanında Cumhurbaşkanlığı, her zaman ağlama kapısı olmuştu. Acısı olan kadınlar, hep Cumhurbaşkanlığı sarayının kapısına damlarlardı.
Çaresiz kadınlar giderdi ancak Cumhurbaşkanı’nın kapısına. O çaresizlikle içlerini dökerler, sonra da Cumhurbaşkanının hassadiyetiyle koca hizaya getirilirdi. Şimdiki durumu bilmiyorum. Belki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya bu durumu sorsak, o da bazı şeylere muhatap olduğunu söyleyecektir.
Tabii ki sosyo-kültürel yapı da ialelerin daha bir soğukkanlılıkla sorunların üstesinden gelmesi daha bir kolay oluyor. Bilmem farkında mısınız?
Bu tür cinayetleri işleyenler veya kadına şidder uygulayanlar, sosyo kültürel yapıları düşük insanladır.
Bunlar bir yana... Ortada kalan zavallı çocuklar nasıl büyüyecekler, nasıl anne baba özlemi ile boy verecekler bunu düşündünüz mü?
Bu tür cinayetlerde annesini kaybeden ve babaları hapsi boylayan çocuklar daha da psikolojik yıkıma uğrarlar.
Ya onların gelecekleri...
Hani derler ya...
“Siz ne kadar kurtulmaya çalışırsanız, ne kadar kubul edilmez yanlışlar yaparsanız yapınız, o geçmişiniz hep sizinle beraber olacak.”
Doğru değil mi?
Namus meselesi yüzünden kocası tarafından öldürülen bir kadının Allah’a olan borcu öyle ödenir de, arkasında bıraktığı çocukların gelecek beklentileri ve hayatları kararır.
Umudumuz odur ki, bundan sonra bu tür acı olayları bir kez daha yaşamayalım. Bir kez daha bu tür vahşetleri görmeyelim ve duymayalım.
Eski insanlar ne derdi?
“Eşler arasında bir konuda itilaf varsa ve iş çatışma noktasına gelmişse, eşlerden biri susacak veya oradan uzaklaşacak.”
Bu vaziyeti bir nebze kurtarmaktır. O an için sinirlerin yatışmasıdır. Lakin kendine hakim olamayan çiftler arasındaki “sen-ben” kavgaları, kesinlikle acı bir sonla biter.
Daha ne diyelim ki bu acı olaylar karşısında?