Kapılar Açılınca

Bugüne kadar bizler KKTC’de şu virüs belasını sıfırladık ama, yarın kapılar açılınca, ada dışından turistler gelince, herhalde o zaman göreceğiz “ikinci dalga” dedikleri virüs patlamasını.  Virüs, durgun bir suya atılan taş gibi dalga dalga açılan bir görüntüye benzer.  O bakımdan hükümet, bir kere değil, yüz kere düşünmelidir kapıların açılmasını ve ada dışından turist getirilmesini.   Hele şimdi tarifeli seferler de başlayınca...

Anlıyoruz...  Büyük işletmeler, otel işletmecileri ve daha nice insana ekmek veren iş yerleri çok büyük sıkıntı yaşıyorlar.  Ekonominin çöküntüye uğradığı da bir gerçek.  İşsizlikle karşı karşıya  kalan binlerce insan...

Ekonomi, yan yana dizilen iskambil kağıtlarına veya domino taşlarına benzer.  Birisine dokundunuz mu, diğerleri patır patır düşerler.  Ekonomi de öyle birşeydir esasında.  Kocaman bir zincirin halkalarından biri kopunca, diğerleri de etkilenir.

Lakin şu virüs meselesi hiç de şakaya gelmez.  Burada duygularımızla değil, mantığımızla hareket etmemiz lazım.  Şayet duygularımızla ve etkileşimlerle hareket edersek, mutlaka o “ikinci dalga” ile buluşacak ve yeniden evlere kapanacağız.

Bakınız Türkiye’deki veya diğer ülkelerdeki tablolara.  Bütün ülkelerin tablolarında tabana doğru bir seyir vardı.  Lakin evlere kapatılma tedbir ve mecburiyetleri kalkınca, birden koronavirüs yeniden hortlamış gibi çizgisini yukarıya çekiyor.

Esasındaa virüs hortlamadı.  Virüs hala yaşıyor ve avını yakalamak için pusuda bekliyor.  Av dediğimiz şey, teebirsiz sokağa çıkan, ağız ağıza hiçbirşey yokmuş gibi davranan, eski muhabbetlere başlayan insanların ta kendileridir.

Sadece Türk insanının şu gevşeme sürecine baktığımızda, binlerce insanın eski günlerin yaşantısını anlatan görüntüler veriyor bize.

Bazı televizyon kanalları sokağa çıkarak maskesiz insanlara mikrofon uzatıyor ve soruyor.

 “Makenizi niye takmıyorsunuz?”

Verilen cevap, “maskeden bunalıyor, nefes almakta zorlanıyorum” dur.

Veya “Maskeyi takmayı unuttum.  Lakin biraz sonra bir maske alıp takacağım” şeklindedir.

Yeniden bir acıyla karşılaşmaya göre.  Yeniden bir patlama olursa, bu kez mezarlıklar da sığmayacak hayatını kaybeden insanları gömmeye.

Mesela bazı ülkelerde mezarlardaki eski ölülerin kemiklerini çıkartarak, onların çukuruna yeni cesetleri gömüyorlar.  Bu ne demektir bilir misiniz, insanlık için?

Olaya genel anlamda baktığımızda, insani değerleri kaybolduğunu ve çaresizliğin kol gezdiğini görürüz.  Yani dramatik bir durum.

Şayet empati yapar ve kendi yakınınızın kemiklerinin mezarından çıkartılıp onun mezarına koronavirüsten ölen kişi veya kişilerin gömüldüğünü görürseniz, kim bilir ne kadar büyük acı çekersiniz.

İnsanların kapalı yaşamaktan bunaldıkları bir gerçek.  Ama virüstün başının ezilmediği de bir gerçek.

KKTC’de kapıların açılması sanırım bize ikinci dalgayı da getirecek.  Hergün izlediğimiz haberlerden görüyoruz.  Hala güney Kıbrıs’ta pozitif vakalara rastlanmata ve hastalar hastanelere sevkedilmektedir.

O zaman kendimizi bir teraziye koyalım ve kendimizi yargılayalım.

Bir süre daha dişimizi sıkarak virüsün tamamen yok olmasını beklemek mi iyi, yoksa virüs tükenmeden eski hayata dönmek için kapıları zorlamak ve hayatımızı tehlike atmak mı?

Londra’dan gelen Kıbrıs’lı Türklerin tabutları geldi, aynı uçakta olan yolcu veya ölü yakınları da garantinaya alındı.  Bu iyi birşey.  İnsan kendi yakınının cenazesinde bulunamasa da, kendini garantinaya sokmakla kendi hayatını garantiye alıyor.

Tıp adamları şöyle derler garantinaya alınan insanlar için.

 “insanları garantinaya alırız da, yine de kimse garanti etmez garantinadaki şahısların taşıdıkları ve sinsice uyuyan virüsun gün yüzüne çıkmayacağını.”

Tıbbın acizliği değildir bu.  Bu bela bütün dünyanın başında.  Bütün mesele koronavirüs aşısının bulunmasına bağlı.  Türkiye bilim adamları virüsü önleyici bir ilacı bulduklarını açıklasalar da, onun dünya sağlık örgütü tarafından test edilip, onaylanması gerek.

Velhasıl tedbirler gevşedikçe, insanların hayatı da tehlikeye giriyor.  Hele bir kapılar açılsın, normal turist transferine başlansın da görelim bakalım ikinci dalga gelir mi, gelmez mi?