Kibris Kazaninda Aşure (8)

KAMU HEKİMLERİNE II. İŞ YASAĞI MI, İKİNCİ İŞ OLANAĞI MI?
Yıllarca tartışıldı, geçen sene mahkemelik oldu, mahkeme, 6 ay süre verdi, bu sürede sorunu çözmek için yeni bir tüzük hazırlandı.  Hazırlanan tüzüğe göre uygulama başladı ama..... Olay yine mahkemelik.
Serbest çalışan hekimler  bir taraftan, bir sendika  diğer taraftan, yeni uygulamayı mahkemeye götürdüler.   
Anladığımız kadarıyla durum şu: Tüzük vasıtasıyla, II. İş yasağı getirmek yerine, kamuda çalışan doktorlara, kira ödeme derdine de son vererek, Devlet hastanelerinde II. İş olanağı sağlanmış.
Bir de, sosyal sigortalıların hastane hizmetlerini paralı olarak alabilmeleri için zemin hazırlanmış.
Merak ediyorum, bu kadar girift çalışmalar yapılacağına, herkese doktor ve hastane seçme özgürlüğ tanınsa da bu tartışmalara hiç gerek kalmasa olmaz mı?
 
MADEM ÜST GEÇİT YAPILACAKTI, NİYE ZAHMET EDİP AÇILIŞ YAPTINIZ
Trafikle ilgili olarak yazılabilecekler hiç tükenmez. Yazacak olanlar için sınırsız bir potansiyel var.  Tıpkı  sağlıkta olduğu gibi. Bu haftanın en önemli olaylarındandan iki tanesine değineceğiz. Birincisi, Gönyeli Çemberine eklenen “kaçış yolları”. Sosyal medyada herkes diline dolamış,  eleştiri üstüne eleştiri. Yorum yapanların önemli bir kısmı, kaçış yollarının sorunu çözmeyeceği yönünde görüş belirtmiş. Karayolları Dairesi eski müdürü, sevgili dostum Hasan Nihat Erduran, bu yolların sorunu çözeceği yönünde görüş verdi. Anak, anladığım kadarıyla sayın bakan bundan çok emin değil. Üst geçtilerden bahsediyor.  Ben diyorum ki, madem üst geçitler yapılacaktı, bu kaçış yolları fuzuli olmadı mı?
“T” HARFİNİ KAPATIYORLAR
Trafikle ilgili olarak II. Konumuz, vasıtalarla ilgili yeni plakalarıdır. Anlaşılan devletin paraya ihtiyacı oldu, biraz para toplamak ya da  tabelacıları desteklemek amacıyla plakaların yenilenmesini buyurdu. Bu buyruğa uyarak araçlarına yeni plakalardan takan bazı KKTC vatandaşları güneye geçince ceza yedi. Ortalıkta bilgi kirliliği dolaştı. Sonuçta durum belli oldu. “Bu plakalar sahte olduğu için ceza kesilmiş.” Yani biz, CY kısaltmasını ve AB bayrağını , araç plakalarımızda kullanamayız. Kullanırsak, sahtecilikten ceza yeriz. Cezası da 85 euro. 
Bu durumda cezadan kurtulmak için aşağıdaki alternatif uygulamayı seçmek durumundayız:
Kapıya kadar KKTC plakası görünecek, kapıyı geçince üzerine eski plakayı takıp cezadan kurtulacağız. Tıpkı şimdilerde ticari vasıtaların yaptığı gibi. Onlar güneye geçerken “T” harfini kapatıyorlar.
LEFKOŞAYI SARAN KÖTÜ KOKULAR
“DIŞ MİHRAKLARIN VERDİĞİ BİR RAHATSIZLIK” SONUCU MASKESİZ DOLAŞMAK İMKANSIZ OLDU
Geçtiğimiz gün Orta Mesaryanın önemli bir bölümünü hayatından bezdiren bir durum yaşandı. Lefkoşa ve çevresi, nedeni bilinmeyen bir durumdan dolayı bir günden fazla bir süre,  dayanılmaz kötü kokuların etkisi altında kaldı. Olay Lefkoşa diye geçti ama, Haspolat ve daha birçok yerleşim alanı da kokudan etkilendi. Rum kesiminde de bu kokuların rahatsızlık yarattığına da eminim.
“Nedeni bilinmeyen”  dedik ya, eskiden olsaydı hemen Rum Kesimi sorumlu olarak gösterilirdi. Tıpkı geçtiğimiz yıllardaki sel baskınlarında olduğu gibi. Ama çok şükür, bu defa sorumlu olarak “Dış Mihraklar” aranmadı. İlk açıklamayı LTB başkanı sayın Mehmet Harmancı yaptı : “Lefkoşa Belediyesi sınırlarında yaşlanan bir olaydan kaynaklanmıyor.”  Durum sonradan anlaşıldı. Gönyeli – alayköy rasındaki tarlalara tavuk gübresi dökülmüş, koku oradan yayılıyordu. 
Altmış yıldan fazladır bu adada yaşadım, Köy yaşamını da , kent yaşamını da bilirim. Ama bu şekilde kokan tavuk gübresi hiç görmedim, hatırlamıyorum. Sanırım tavuk yemlerinden kaynaklanan bir durum olacak.  
Kokular birkaç güne kadar herhalde bitecek. Ama bu vesileyle gün ışığına çıkan kokuların yemlerle ilgisi varmı, yokmu; bence araştırılsın.
Şimdi herkes soruyor: Suçlu kim, ceza alacak mı?  
Bence suçlu yok. Araştıran da olmayacak, ceza veren de, ceza alan da olmayacak.

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
Ülkemizdeki iş kazalarının sayısı son günlerde yine artış göstermeye başladı. Sayın bakan “Bu tüzük geçmeden baret giyip inşaatları denetlemem” dedikten sonra inşaatlardan düşmeler çoğaldı. Tabii ki bakandan denetleme yapmasını beklemeyiz. Bu isle ilgili olarak kadrolanmış çalışma müfettişleri vardır. Denetimi onlar yapabilir. Ama söz İş Sağlığı ve Güvenliğinen açılmışken bu konuylailgili olarak okurlarla bişeyler paylaşabiliriz.
Geçtiğimiz hafta Singapurda XXI Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi yapıldı. Ben de davetli olarak gidip orada sempozyumlara katıldım, ikili görüşmelerde bulundum, konuşmaların bir kısmını dinledim.
Kongrenizn Temeli: “VİZYON SIFIR” . Yani hiç iş kazası meydana gelmemesişnşi vizyon olarak seçmişler. Konferansta bir bakan şunları açıkladı: “Ölümcül iş kazası sayısı 1.9 idi. Onu 1.3’e düşürdük. Bir sonraki hedefimiz 0.9” dedi. BUnun anlamı, 100 000 çalışan olan bir yerde, ölümle sonuçlanan kaza sayısı, yılda 1.9 dan, 1.3’e indirildi ve 0.9 a indirme hedefi güdülüyor.  Bunu KKTC ile karşılaştıracak olursak, 100,000 işçimizin olduğunu düşünelim. Demek ki yılda 1 kişiden fazla çalışanı iş kazalarında kaybetmeyeceğiz. 
Peki, şu andaki durumumuz ne? Ayda ortalama 1 kişiyi iş kazalarında kaybediyoruz. Demek ki durumumuz 12 kez kötü.
Aşağıdaki tabloda AB ülkelerinde iş kazası olabilirlik oranı  görülmektedir.
Kaynak: http://ec.europa.eu/eurostat/statistics-
KKTC  Yılda toplam 350 iş kazsı, 12 ölümlü iş kazası.  Güney Kıbrıs:  1613 iş kazası, 5 ölümlü iş kazası
ÜLKEMİZ ÇOK KÜÇÜK. BİRBİRİMİZLE KAVGA EDEREK DAHA FAZLA KÜÇÜLTEMEYİZ.
Singapurdaki teknmik temaslar yanında kısa da olsa halktan kimselerle sosyal diyaloglar da kurma şansımız oldu. Bunlardan bir tanesini aşağıda bulacaksınız.
Singapurlu bir işçiyle konuşuyoruz. İşçi önce nereli olduğumuzu, Singapura daha önce geidip gitmediğimiz sordu. Onları öğrenince: “Singapuru nasıl buldunuz?” diye sordu. Ben:
“Sİngapur güzel, insanlar çok iyi. Ülke de aynı Kıbrıs gibi.  Müslüman da var, hristiyan da” deyince Singapurlu işçi:
“Yooook, öyle değil. Sİngapurda Müslüman da var, Hristiyan da, Hindu da, Budist de, dinsiz de. Ama hiç kavga etmiyoruz. Ülkemiz çok küçük. Kavga ederk onu daha da küçültmeye tahammülümüz yok”İçimden “Tam Kıbrıslılara göre örnek alınacak bir yer” dedim. Konuşmamız da bu şekilde noktalandı.
TÜRKİYE’DE 1958 YILINDA  BMM’DE KIBRIS GÖRÜŞMELERİ (DEVAM)
Türkiye, Yunanistan, İngiltere hükümetleri ile Kıbrıstaki iki cemaat mümessilleri tarafından imzalanan yukarıda mevzubahis metinler, müstakbel Kıbrıs devletinin anayassının esaslarını vaz'ettiği gibi, Kibrisin beynelmilel statüsünü ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ile olan münasebetlerini de tanzim etmektedir. Bu metinler şunlardır;
1.-Müstakbel Kıbrıs devleti anayasasının esasları,
2- Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye, Yunanistan ve ingiltere arasında garanti anlaşması
3.- Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye ve Yunanistan arasında ittifak anlaşması
4.-   İngiltere   hükümetinin,   adadaki   üslerinin   ve   menfaatlerinin korunmasına müteallik olarak yaptığı beyanat,
5.-Türkiye ve Yunanistanın adadaki İngiliz üsleri üzerinde İngilterenin hakimiyetini kabul ettiklerine dair garanti anlaşmasına dercedilecek munzam madde,
6.-Türk ve Yunan hükümetlerinin, İngilterehin adadaki üs ve menfaatleri hakkında vaki beyanatını kabul ettiklerini mutazammın olarak Türkiye ve Yunanistan hariciye vekilleri tarafından yapılan beyanat,
7.- Rum cemaatı temsilcisinin Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasındaki arasındaki Kıbrıs meselesinin nihai hal şekli hakkında varılan mutabakatı kabul ettiğini mutazammın beyanatı,
8.- Türk cemaatı temsilcisinin, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında Kıbrıs meselesinin nihai hal şekli hakkında varılan mutabakatı kabul ettiğini mutazammın beyanatı,
9.- Anayasanın hazırlanması, idarenin Kıbrıs Cumhuriyetine intikali ve Londra Konferansı mukarreratini tatbik mevkiine koymaya matuf nihai anlaşmaların ihzarı maksadıyla alınacak tedbirler.
Bütün bu metinler, ayrıca Türkiye, Yunanistan ve İngiltere başvekilleri tarafından imzalanan bir muhtıraya raptedilmiş bulunmaktadır.