Geçmiş yaşadıklarımızdan mı ne, Kıbrıs sorununun yakın bir tarihte çözümleneceğine hala inanmıyorum. İnanmamak için pek çok sebeplerimiz var. 1968 Nisan’ında başlayan görüşmeler, 2014’ün Mayısına kadar uzadı ve daha da uzayacak.
Kimilerine göre “Kıbrıs sorununun çözümü, en yakın noktadadır” şeklinde bir düşünceyle biçimlenmektedir. Kimilerine göre de “Kıbrıs sorunu kırk yıl daha sürer ve çözüm olmaz” şeklindedir.
Bu hareketlilik içinde ABD Başkan Yardımcısı Biden’in gelişi vardır. Biden bu akşam adamızda olacak. Olacak olmasına da pek birşeyin değişeceğine ihtimal vermek gerçekten zor.
Amerika genellikle dengeli bir politika uygular bu gibi hassas noktalarda. Rum’un yıllardan beri süregelen uzlaşmazlığını bile bile en üst düzeydeki siyasilerini Kıbrıs’a gönderir, birkaç olumlu mesajlar verir, ne suya ne de sabuna dokunur, sonra da çekip giderler. Bence Biden’in söyleyeceği de bu ifadelerimden farklı olmayacaktır. İsteseniz onun ağzından çıkmış gibi o sözleri şimdiden köşe yazıma dökeyim...
Bence Mr. Biden Anastasiadis ve Eroğlu ile görüştükten sonra, şöyle diyecektir:
“Her iki halkın lideri ile görüştüm, görüş alış verişinde bulundum. Her iki tarafta da iyi niyet olduğunu gözlemledim. Amerika olarak bizler, en yakın bir zamanda Kıbrıs sorunun çözümünden yanayız. Bizim görevimiz bu sorunun bir an önce çözülmesine yardımcı olmaktır. Görüşmelerin de daha bir hız kazanması gerektiği noktasından bakıyoruz meseleye. Mesele Kıbrıs sorununun çözümlenmesidir. İki halkın barış içinde yaşaması tek umudumuzdur.”
Yarın Mr. Biden açıklamalarını yaptıktan sonra bu ifadelerimle onun açıklamalarını kıyaslayınız çok yakın olduğunu göreceksiniz.
Mr. Biden’in gelişi bir mesaj mı? Evet bir mesajdır bence.
“Siz yıllardan beri görüşüyorsunuz ama bu işi de bitirmenizi isteriz” mesajıdır o.
Geçenlerde Amerika’nın Kıbrıs büyükelçilsinin bazı açıklamaları vardı. O açıklamada birşey dikkatimi çekti. Büyükelçi şöyle demiştir açıklamalarının bir yerinde:
“Amerika’nın Kıbrıs meselesi ile yakından ilgilenmesi, Kıbrıs’ın doğal kaynaklarıyla alakalı değildir. Kesinlikle böyle bir düşünce içinde de değiliz.”
O açıkmalarını düşündüğümde Amerika’nın günahına gireyim mi, girmeyim mi diye düşünmedim değil. Lakin öte taraftan Rum gazeteleri bombaları patlatıverdi. Rum basını “Amerika’nın son zamanlarda Kıbrıs’a artan ilgisinin, Kıbrıs sularında yapılan petrol ve doğal gaz araştırmalarına yöneliktir” teşhisini koymuştur.
Tabii ki Kıbrıs insanını düşündüren, geçmişte Ortadoğuda Amerika’nın petrol zengini Arap ülkelerine yapmış olduğu toplu tüfekli, hatta füzeli silahlı müdahaleleridir. Saddam’ın nasıl yok olduğunu herkes biliyor. Arafat’ın, Mısır’daki karışıklıkların, Suriye’nin ve daha da nice ülklerin. Körfez krizlerini de unutmadı insanlar.
Bunlar bir yana. Kıbrıs Türkünün Mr. Biden’den beklentisi, gayet objektif olmasıdır. Taraflara eşit mesafede durmasıdır. Eşit mesafede dururken de, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün tek sorumlusunun Rumlar olduğunu da bilmesidir. Şayet bize fırsat verirse, biz kendisine yakılıp yıkılan evlerimizi ve hayallerimizi gösterebilir ve anlatabiliriz.
Biz eminiz... Rumlar, AİHM’in son kararını da gündeme getirerek bir sürü duygu sömürüsü yapacaklardır. Kendi kayıplarını söyleyip söyleyip duracaklardır. Bizim yıllardan beri sokaklardan alınıp götürülen zavallı ve masum insanlarımızın akibetlerinden bahsetmiyeceklerdir. Ama bakınız AİHM tek yanlı olarak karar alıp, Türkiye’yi ve bizi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Güneyde kalan çok değerli Türk mallarının varlığına da atıfta bulunmuyor. Güneyden göç eden binlerce Türk gökten zembille mi indiler bu adaya?
Kısacası Rumlar hala oyunlarına devam ederek, zamana oynamayı sürdürüyorlar. Bu durumu Mr. Biden’in bilmesi ve gerçekleri görerek hareket etmesi gerekir diye düşünüyorum.
Şu Kıbrıs meselesi kaç tane BM Genel Sekreter eskitti? Kaç tane diplomat geldi geçti bu adanın üzerinden ama bu sorun asla ve asla çözümlenemedi.
Rumlar hep “Kıbrıs Cumhuriyet” isminin arkasına saklanarak, tam elli yıl Türklerin gasbettikleri milletvekili ve bakan sandalyelerine de oturarak Türklere bir solukluk havayı dahi vermek istemedi. Bu nasıl bir “Kıbrıs Cumhuriyeti?” Bu nasıl bir AB üyeliği?
Binlerce memurun maaşını ödemediler. Tamı tamına 103 Türk köyünü yakıp yıktılar. Binlerce çocuğumuzu babasız bıraktılar ve daha da acılar yaşattılar. Şayet AB kriterlerine göre “Kıbrıs Cumhuriyeti” anayasası kamuoyunun onayına sulunacak olsa ve iki halkın onayı gerekiyorsa, Londra ve Zürih anlaşmalarının nasıl çiğnenerek %30’luk Türk haklarından zerrece onay almayacağını da görmek lazım. Ama dünya bunları görmüyor veya görmek istemiyor.
Banyo küvetinde anneleri ve çocukları kurşunladılar. Canlarımızı kurtarmak için üstümüzdeki elbiselerle karanlıklara ve meçhul bir geleceğe koştuk.
Mr. Biden’in kaç yaşında olduğunu bilmem. İnternete girsem herhalde yaşını öğrenebilirim. Sanırım Mr. Biden henüz ya küçük bir çocuktu, ya da henüz doğmamıştı biz bu acıları yaşarken. Mr. Biden bile kocamaya başları hayatın akışında. Ve biz... Hala Rumların keyfinin olmasını bekleyerek bir hayat törpülüyoruz.
Bereket versin ki yanıbaşımızda Anavatınız Türkiye vardır ve bize yıllarca kol kanat gerdi, bir hayat verdi. O garantörlükler olmasaydı Türkiye bugün buralarda olabilir miydi? Olamazdı. Maalesef Rumlar “Türkiye’nin garantörlüğü kalksın” diyorlar. Kim inanır artık o hain kurda? İnsan bir kere yem olur, ikinci defa yem olur, üçüncüde o da dişlerini o hain kurda gösterir.
Yine de Mr. Biden’e hoşgeldiniz diyoruz...