Kıbrıs konusuyla ilgili bugüne değin pek çok şey söylendi, yazıldı. Çözüm adına yapılan sonuçsuz görüşmeler yarım asrı çoktan aştı…
1974’ten beri takip etmiş olduğum bu önemli konuyla ilgili bu uzun süreçten çıkardıklarım, dikkat edilmesi gereken hususlar aşağıda sıralanmıştır.
Şurası bir gerçektir ki, bu konunun çözümü için bir elli yıl daha beklenmeyecektir. Rum tarafının bu uzlaşmaz tutumu devam ettiğine göre bundan sonraki süreçte; adanın kuzeyinde 36 yıldan beri dimdik ayakta duran KKTC devletinin uluslararası arenada tanınması yönünde politikalar daha fazla vakit kaybetmeden uygulanmalıdır.
İşte dikkat edilmesi gereken hususlar:
1- 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına göre, Kıbrıs Türk Halkının bu devleti kuran iki halktan bir tanesi olduğu, kurulan bu devlet yapısı içerisinde azınlık statüsünde bulunmadığı, 1963 yılında Rumlar tarafından, tek taraflı olarak bu devletten dışlandığı, Rumların o tarihte Türklere karşı başlattıkları, on bir yıl boyunca 1974’e kadar acımasızca devam eden her türlü insanlık dışı uygulamalarla, katliamlarla Türklerin Kıbrıs’ta yok edilmek istendiği gerçeğini, dünya kamuoyunun önüne getirecek toplantılar, kongreler her türlü faaliyetler öncelikle yapılmalıdır…
Bu faaliyetler; Kıbrıs Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları ülkelerde de yapılabilmeli, o ülkelerin sivil toplum kuruluşları, iş dünyasının temsilcileri hangi görüşe sahip olursa olsun Rumlarda dâhil bu tür toplantılara, kongrelere davet edilmelidirler…
2- Kıbrıs sorununun; Rumların iddia ettiği gibi Türkiye’nin 1974 yılında adaya müdahale etmesiyle değil; tam tersine Rumların, Kıbrıs Türk Halkını 1963 yılında, Acritas planıyla adada yok etmek istemeleri ile başladığını, 1974 yılında Kıbrıs Türk’ünün topyekûn imha edilmesini önlemek maksadıyla Türkiye’nin 1960 garantörlük anlaşmasının kendisine vermiş olduğu yasal hakkı kullandığını, o tarihten beri de adada barışın var olduğu, her platformda dünya kamuoyuna anlatılmalıdır. Bu anlatım, Rumların bu güne kadar başarı ile uygulamış oldukları, ‘Türkiye adada işgalcidir’ propagandasına karşı verilecek en etkili cevap olacaktır.
3- Kıbrıs konusunda uluslararası çevrelerde Kıbrıs Türk tarafı aleyhine oluşturulabilecek her türlü gerçek dışı söylem ve etkinliklere, bu olumsuzlukların oluştuğu yerde müdahale etmek adına; o bölgedeki sivil toplum kuruluşlarını, basın yayın organlarını kısacası o ülkenin kamuoyunu doğru bilgilerle aydınlatmak için faaliyetlerde bulunarak bu olumsuzluklara anında tepki koymak, Kıbrıs Türkleri aleyhine oluşabilecek kamuoyunu doğru bilgilerle aydınlatmak, devletin önemli görevlerinden birisi olmalı; sivil toplum kuruluşlarımızda, böylesi durumlarda gereken yasal tepkisini ortaya koymalıdır…
4- 50’li yıllardan beri Rumların uygulamış olduğu her türlü ambargolar ile hak ve hukuku gasp edilen Kıbrıs Türk Halkının, bu insanlık dışı uygulamalar nedeniyle uğramış olduğu mağduriyet, kaybetmiş olduğu ekonomik değerler, özellikle dünya kamuoyunda öne çıkan insan hakları kuruluşlarına anlatılabilmelidir.
(Örneğin: 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetine yurt dışından yapılan ekonomik yardımların, 70/30 oranı esas alınarak, 1963 yılından günümüze kadar yapılan toplam meblağ değerlendirilmesi yasal faiziyle birlikte hesaplanarak, Rum tarafından talep edilmelidir. )
Yapılacak bu talep; Kıbrıs Türk Halkının Cumhuriyetin kurucusu ve Anayasal ortağı olarak hem yasal, hem de en doğal hakkıdır. Bu amaçla yurt dışında bu önemli konu dile getirilmeli, ilgili kuruluşlardan destek istenmeli, çeşitli ülkelerdeki benzer kuruluş temsilcileri KKTC’ye davet edilerek misafir edilmeli, Rumların uygulamış oldukları ambargolar, bu insanlık ayıpları, kendilerine bizzat gösterilerek anlatılmalıdır. (bir dönem kimilerinin davul zurna ile açmış olduğu, bu maksatla büyük problemler yaşanan Lokmacı Barikatının açılışından sonra, Arasta esnafının ekonomik yönden ne gibi kazanımları olduğu yönünde saptamalar yapılabilir..!) Bu nedenle, Kıbrıs Türk tarafının tezlerinin, konuyla ilgili haklılığımızın anlatımı için bu ülkelerin sivil toplum kuruluşları ile sıkı temaslarda bulunulmalı, fikirleri alınmalı, katkıları talep edilmeli, toplantılar yapılmalı, güçlü bir karşı propaganda atağı başlatılmalıdır…
5- Dünyanın çeşitli yörelerinde yaşayan Kıbrıs Türkleri, verilen mücadele ile ilgili olarak mutlaka bilgilendirilmelidir. Bu mücadeleyi hangi kıstaslar çerçevesinde destekleyerek katkı sağlayabilecekleri yönünde aydınlatılmalı; müzakereleri yürüten KKTC heyetine Kıbrıs Türkünün yaşadığı dünyanın çeşitli ülkelerinden dış destek sağlanması açısından güncel koordinasyonlar yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki! Kıbrıs mücadelemizde bu güne kadar adada elde etmiş olduğumuz tüm kazanımların kaybedilmemesi için iç kamuoyundan sağlanan destekten daha fazlasına, dış kamuoyundan ihtiyaç vardır.
6- Kıbrıs’ta çözüm adına yürütülen tüm müzakerelerde; Rum tarafının daima uzlaşmaz taraf olduğu, Kıbrıs Türk tarafına uyguladıkları türlü ambargolar, gittikçe artan silahlanma faaliyetleri nedeniyle adayı ele geçirme, Yunanistan’a bağlama arzularından asla vazgeçmedikleri vurgulanmalıdır. Güney Kıbrıs Rum kesimine Yunanistan’dan geldiği kesin olarak belirlenmiş olan askeri gücün, GKRY’nin sürekli silahlanmasının en önemli nedeninin ENOSİS olduğu, bu hedeflerinden asla vazgeçmediklerinin ön plana çıkarılması, dünya kamuoyuna anlatılabilmesi de ayrı bir önem arz etmektedir.
7- Anavatan Türkiye’de; Kıbrıs konusu hala Türk Milletinin milli davası olmaya devam etmektedir. Kıbrıs denildiğinde orada yaşanan her olumsuzluk milletimizi yakinen ilgilendirmektedir.
Ancak özellikle son dönemde, bilinen odakların etkisi ile gittikçe tırmanan ve adadaki kardeşlerimizin Rumlarla iç, içe yaşayabileceği, Türkiyelileri adada istemedikleri yönünde yapılan propagandaların yoğun bir şekilde yaşandığı bu dönemde; Türkiye’de yaşayanlarında aklı bir hayli karışmış/karıştırılmıştır.
Kıbrıs Türk Halkının, adadaki var oluş nedenlerinin tarihsel ve hukuksal haklılığını vurgulamak, Anavatanla Yavru Vatanın birbirlerinden asla ayrı düşünülemeyeceği, gösterilmeye/yaratılmaya çalışılan bu olumsuz durumun gerçekte var olmadığı, bu kabul edilmez tablonun, Kıbrıs’ta ‘Birleşik Kıbrıs’ hayalleri peşinde koşan işbirlikçi odaklar tarafından yaratıldığı, bu olumsuzluğun ortadan kaldırılabilmesi adına gerçeklerin, kamuoyuna iyi bir şekilde anlatılması gerekliliği çok önemlidir.
Bu amaçla oluşturulacak, Kıbrıs Türk Halkının tüm kazanımlarına, hukuki sürece hâkim kişilerin yer aldığı bir komite tarafından; Türkiye’de yapılacak bilgi şölenleri, benzer etkinlikler, bu olumsuz tablonun ortadan kalkmasına önemli bir katkı sağlayacaktır. Türkiye’deki bu tür faaliyetlerin odağında üniversiteler olmalı, bu faaliyetlere, Anavatan Türkiye’nin sivil toplum kuruluşları, iş çevreleri, siyasi partilerin temsilcilikleri, yerel yönetimlerden mutlak surette destek sağlanabilmelidir.
Örneğin: Bu desteğin koordinatörlük görevi, 1948 yılından beri Türkiye’de faaliyette, merkezi Ankara’da bulunan Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Merkezi ve şubelerine verilebilir. Bu derneğimiz bu önemli görevi; KKTC Ankara Büyükelçiliği ve Türkiye’deki KKTC Konsoloslukları ile koordineli olarak yürütebilir.
Yukarıda özet olarak belirtmiş olduğum görüş ve önerilerim, Kıbrıs Milli Davamızın 50’li yıllardan günümüze kadar elde edilmiş kazanımlarımızın dünya kamuoyuna daha çarpıcı bir şekilde anlatılabilmesini içermektedir.
Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus, sıralamış olduğum tüm görüş ve önerilerime benzer propaganda faaliyetlerinin güçlü bir şekilde Rumlar tarafından yıllardan beri dünyanın önemli merkezlerinde eksiksiz olarak uygulanmış olduğudur.
Kıbrıs konusunun tarihsel sürecine baktığımızda, uluslararası arenada, Rum tarafı hukuki gerekçesi olmasa da hala Kıbrıs’ın yasal hükümeti olarak kabul görmektedir.
Taraflar arası Kıbrıs görüşmelerinde, Rum lobileri yapmış oldukları tüm propagandaları bu zemine oturtmanın rahatlığını yaşamakta, görüşmeleri kendi menfaatleri doğrultusunda yürütebilmek, görüşmecilerine destek sağlamak adına güçlü lobicilik faaliyetlerinde bulunabilmektedirler.
İşte tam bu noktada durup düşünmemiz, Kıbrıs mücadelemizde elde etmiş olduğumuz, tarihi ve hukuki tüm kazanımlarımızı, haklılığımızı savunabilmek adına görevlerimizi böylesine etkin bir şekilde ama her platformda yerine getirip getirmediğimizi sorgulamamız, benzer uygulamaları vakit geçirmeden hayata geçirerek, Kıbrıs konusundaki haklılığımızı uluslararası platformda savunacak güçlü bir lobicilik yapmamız gerekmektedir.
Bu lobicilik faaliyetleri; Türkiye ve KKTC Dışişleri yetkilileriyle mutlaka koordineli edilmeli, özellikle bu konunun uzmanlarından yeterince faydalanılmalıdır.
Unutmayalım ki;
Kıbrıs konusunda Rum tarafının, Yunanistan’ın değişmeyen ve değişmeyecek olan bir tek hedefi vardır!
Bu hedef: Türk Askerinin adadan çıkarılması, Türkiye’nin garantörlük hakkının yok edilmesi; önünde, sonunda adanın Yunanistan’a bağlanmasıdır.
Bu amaç uğruna Rum tarafının 1878’den beri vermiş olduğu tarihsel mücadelelerinin ardında, dün olduğu gibi bu günde Hıristiyan âleminin desteği vardır; bu destek yarında olacaktır…