Kıbrıs’ta taraflar arasında gün geçmiyor ki mevcut sorunlara bir yenisi eklenmesin, ya da o sorun yinelenmesin!
Bu yılın başında adanın her iki kesiminde yapılan seçimler sonrasında GKRY’de başkanlık, KKTC’de milletvekilliği seçimi yapıldı. Yeni yönetimler göreve geldi.
Ancak birkaç haftadan beri ada çevresindeki ‘münhasır ekonomik bölgelerde’(MEB) zengin enerji yataklarını Rumların tek başına kullanmasıyla ilgili gerginleşen bir süreç yaşandı. Rumların bu tür hukuk dışı girişimleri ilerleyen dönemde daha da kritik olayların yaşanmasına neden olabilir!
Aslında bu süreç yeni değildir!
Rumlar 1979 yılında da Mısır’la birlikte petrol macerasına girişmiştir. Ancak rahmetli Denktaş’ın, ‘’Bu, bir savaş nedeni olur’’ açıklaması yapmasından ve Türkiye’nin de tepkisiyle BM devreye girmiş. Bunun üzerine dönemin Rum lideri Kipriyanu bir açıklama yapmış; ‘’BM Genel Sekreteri, petrol konusunda geri adım atmamızı istiyor ve Türklerin şaka yapmadığını söylüyor’’ açıklamasıyla, bu yanlıştan dönülmüştü…
Yakın yıllara döndüğümüzde;
GKRY; ‘Annan Tuzak Planıyla’ AB’ye üye yapıldıktan sonra; bu zengin enerji yataklarının kullanımına AB ile ABD’de müdahil olmuştur!
Esasen ada çevresindeki enerji yataklarının kullanımıyla ilgili giderek tırmanan gerginliğin odağında; ‘’Avrupa’nın 100 yıllık ihtiyacını’’ karşılayacak zengin doğal gaz-petrol yataklarının varlığını ele geçirme, bu zenginliğin getireceği milyarlarca avro kazanç vardır.
O nedenle konu sadece adadaki tarafları değil, dünya zenginliklerini kendilerinin malıymış gibi gören, bu zenginlikleri kullanabilmek adına her türlü oyunu oynayan ‘emperyalist ülkelerin, kapitalist uygulamalarına’ göre şekillenmektedir!
Rumların yıllardır gündemlerinde olup da, Kıbrıs’ta yeniden başlattığı petrol/doğal gaz arama/çıkarma çalışmaları, bir kez daha ortamın gerginleşmesine neden olmuştur.
Çünkü Rum tarafının araştırma yapmak istedikleri bölgelerde Türkiye’nin, KKTC’nin kullanım hakları vardır. Rumlar her zaman olduğu gibi bu haklı hukukumuzu görmezden gelmektedir!
Ancak bu hukuk bilmezliğe anında gereken yanıt verilmiş, Türk Donanmasının o bölgelerde başlattığı tatbikat sonrası, Rumların anlaşma yaptığı İtalyan menşeli petrol arama gemisi, çalışmaya başlayamadan bölgeyi terk etmiştir.
Bunun üzerine 25 Şubat Pazar günü, KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Sn. Özdil Nami; Rum basınına verdiği röportajda aşağıda özetlediğim şu açıklamayı yapmıştır:
“Kıbrıs Rum tarafının enerji planlarında tek taraflı hareket etmekte ısrar etmesi sebebiyle bu sürecin yaşandığını… Pek çok kez ortaklaşa hareket etme önerisinde bulunduklarını, ancak Rum tarafının kendi başına ilerlemeyi tercih ettiğini. GKRY’nin öylelikle Türkiye’yi belirli eylemler üstlenmek zorunda bıraktığını, bunlara karşın işbirliği önerilerinin hala masada bulunduğunu, Rum tarafının bunu iyi değerlendirmesini umut ettiğini; Rumların, Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında tüm kararları tek başına alma ve eğer varsa, gelirlerinden faydalanma, Kıbrıslı Türklerin ise, gelirlerin bir kısmının bir fona aktarılacağı için endişe etmemeleri şeklindeki önerisinin kabul edilemeyeceğidir.’’
Bu açıklama sonrasında adanın Güneyinde kıyamet kopmuştur!
Başta GKRY Başkanın Bay Anastasiadis olmak üzere; Rum siyasi parti liderlerinden, Rum Ortodoks Kilisesinden, ‘sert tepkili’ açıklamalar gelmiştir!
Rum Hükümet Sözcüsü: ‘’Kıbrıs Türk Liderliğinin, Türkiye’nin planlarına hizmet etmek adına, sadece Kıbrıslı Türklerin değil, geleceğini de feda etmeye hazır.’’ Şeklinde bir açıklama yapmış;
Rum Ortodoks Kilisesi Başpapazı Hrisostomos ise: ‘’Hata yaptılar. Pahalıya ödeyecekler’’ ifadesini kullanmıştır!
Rum gazetelerinin konuya ilişkin manşetleri de şöyledir:
Politis: ‘’Nami’nin Açıklamalarına Tepkiler-Doğal Gazın Ortak İdaresini İstedi’’,
Alithia: ‘’Ha Tayyip Ha Nami!- Kıbrıs Türk Liderliği Ankara’nın Davullarının Ritmiyle Dans Etmeye Devam Ediyor-Nami İfşa Edici ve Kışkırtıcı’’
Haravgi: ‘’Krizin Aşılması İçin Müzakereler-Sadece Çözüm Çerçevesinde Ortak İdare-Kıbrıs Türk Tarafı Kendi Geleceğini Feda Ediyor’’
Yukarıdaki açıklamalar değerlendirildiğinde; yarım asırdan fazla bir süredir, adadaki taraflar arası anlaşmazlığın kimden kaynaklandığı çok açıktır.
Her konuda olduğu gibi ada çevresindeki enerji yataklarının kullanımında da, Türk tarafının iyi niyetli yaklaşımı Rumlarca ret edilmiş, sanki adanın sahibi onlarmış gibi; enerji yataklarını kullanabilmek adına bölge ülkelerini, AB’yi, ABD’yi de kullanıma ortak ederek, Türkiye ve KKTC’yi konunun dışına itme çabaları devam etmektedir!
Bu sürece ABD’nin Ortadoğu coğrafyasında uygulamaya koyduğu GBOP (genişletilmiş Ortadoğu projesi) penceresinden de bakmak gerekir! Hem bu nedenle, hem de bölgenin zengin enerji kaynaklarını da kontrol altına alabilmek amacıyla, Amerika’nın yıllardan beri eli kulağı Kıbrıs’ın üzerindedir!
Ancak yarım asırdan fazla süredir çözümsüzlüğü devam eden Kıbrıs meselesinde artık yolun sonu görünmüştür!
Türkiye’nin, KKTC yetkililerinin açıklamaları; Kıbrıs konusunun çözümü için bir yarım asır daha beklenmeyeceği yönündedir.
Bu açıklama önemli ve ucu açıktır. Gerektiğinde KKTC’nin uluslararası camiada tanıtılması çalışmalarının başlayabileceğini de işaret etmektedir.
Ülkemizin ulusal güvenliğini tehdit eden terör odaklarının temizlenmesi harekâtı Suriye sınırının ötesinde Mehmetçik-ÖSO-Güvenlik Güçlerimizce başarıyla yürütülmektedir.
Devletimizi yönetenler; sınırlarımızın dibinde Amerika’nın Emperyalist-Kapitalist menfaatlerine hizmet edecek ‘’kukla bir devlet’’ yapısına asla göz yummayacağını kararlılıkla açıklamıştır.
Ülkemiz uluslararası boyutu büyük, böylesine kritik bir süreci yaşarken; bunu fırsat bilip, bir süreden beri ‘’Ege’de Yunanistan’ın, Akdeniz’de ‘MEB’lerde GKRY’nin hak hukuk tanımaz girişimlerinin’’ Türkiye ve KKTC tarafından kabul görmeyeceği açık, cevabının ne olacağı bellidir…
Zaten Türkiye ve KKTC’nin yetkilileri bu konuyla ilgili çok net mesajlar vermiştir. Umarım konunun muhatapları, bu mesajları yeteri kadar anlamışlardır!
Adadaki müzakere sürecine bakıldığında; masada ne varsa görmezden gelen; çözümü Türkiye’nin garantörlük hakkından vazgeçmesinde, Mehmetçiğin adayı terk etmesinde arayan, hala uyguladıkları insanlık dışı ambargolarla Kıbrıs Türk’ünün geleceğini gasp etmeye devam eden Rum tarafı için şu önemli tespiti de yapmak gerekir:
Rumlar, yıllar önce: ‘’Ne zaman geleceksin? Bu kaçıncı Bahar?’’ şarkısını söyleyerek Türkiye’yle, adadaki soydaşlarımızla alay etmişler; 20 Temmuz 1974’te, Türkiye ‘bir gece ansızın geldiğinde’ neyin nasıl olduğunu görmüşlerdi…
Yoksa tarihin bir kez daha tekerrür etmesini mi istiyorlar?