31 Mart Yerel Seçimleri sonrasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, katıldığı bir şehit cenaze merasiminde birileri tarafından yumruklu tekmeli saldırıya uğradı. Bu haber sadece Türkiye halkını değil, Kıbrıs halkını da derinden üzmüştür.
Kılıçtaroğlu’nun öyle bir saldırıya uğramasını kimse beklemiyordu. O kaos içinde atılan yumrukların sorgularması ne kadar derin veya ne kadar esrarengiz olursa olsun, o yumruk, gerçek anlamda Türk siyasetine ve Türk demokrasisine atılan yumruktur.
Yerel seçimler sonrasında Türk kamuoyunda oluşan gerilim, yumruk olayıyla sanırım bütün okların Kemal Kılıçtaroğlu’na yönelmesine vesile olmuştur. Belki de yeni seçilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu da katılmış olsaydı, herhalde o da böyle bir saldırıya maruz kalabilirdi.
Neticede yumruğu atan kişi tutuklanmış ve hakkında kovuşturma başlatılmıştır. Lakin sonra serbest bırakılmış. Bu nasıl bir adalet sistemi?
O sorgulamada kişinin parti rengi herhalde ortaya çıkacaktır. Serbest bırakıldığına göre, herhalde çoğu insan kafasında bir “partili” imajı yaratmıştır.
Bu ve buna benzer hareketler, özellikle fanatik taraftarlar arasında yapılmaktadır. Geçmişte de buna benzer olaylar yaşanmıştı. Lakin bu kadar gergin ortamda Kemal Kılıçtaroğlu’na atılan bu yumruk, hiç de Türk halkına ve Türk demokrasisine yakışmadı.
İktidarı-Muhalefeti bu yumruğa tepki gösterseler de, Türk kamuoyunda bu durum kafalarda pek çok soru yaratmıştrı.
“Acaba bu hareket organize birileri tarafından yapılmış bir hareket miydi? Yoksa bireysel ve fanatiklikle bütünleşen bir tepki miydi?”
Mesela iki yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı da bir süikast düzenlenmiş ve başarılı olamamıştı. O olayın arkasında Feto olduğu söylendi ve pek çok kişi göz altına alınıp yargılandı.
O zaman da çok üzülmüştük. Ver hep, “Neden?” sorusunu sormuştuk.
Eski Cumhurbaşkanlarından merhum Turgut Özal’a da ANAP’ın büyük kurultayında tabancalı bir saldırı gerçekleşmiş ama kurşun onun sadece parmağına isabet etmişti.
O olay da kabul edilemeyecek bir olaydı. Günlerce ve aylarca kurşunu sıkan kişiyi sorguladı sorguladı durdu adlet mekaniması.
Şayet ülkede idam kalkmamış olsaydı her halde adamı asarlardı.
Tekrar Kılıçtaroğlu’na dönecek olursak, herhalde o yumruk, onu daha da büyük bir kahraman yapmıştır.
Ne kadar yazıktır ki, bu gibi durumlarda siyasetçilere “mal bulmuş mağrubi gibi” malzeme çıkıyor. Günlerce olayı evirip, çevirip kamuoyunun önüne koyuyorlar.
Televizyonlar da geri kalmıyor işi körüklemeden.
Bu olay bana merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı hatırlattı. Herkes biliyordu, onun korkusuzca kamerasını alarak korumasız olarak halkın arasına karıştığını. Herkesle coşar şakalaşır ama kimse de onu darbetme gibi bir pozisyona girmedi. Dr. Küçük de öyleydi. Demek şu minnacık ülkemizde demokrasiye olan saygı çok daha fazladır.
Bir gün merhum Denktaş’a sormuştum bir sohbetimizde!
“Efendim böyle korumasız tek başınıza nasıl cesaret edersiniz çarşı pazarda?”
O da bana şöyle demişti:
“Kimden korunayım yahu Güvenir? Burası benim vatanım, bu halk, birlikte milli hedefe doğru yürüdüğümüz vatandaşımdır. Onlar beni seviyor, ben de onları.”
Denktaş doğru söylüyordu. Lakin Denktaş’ın pozisyonu ile Kılıçtaroğlu’nun pozisyonu arasında dağlar kadar fark vardır.
Türk halkı, karma partilere mensup kocaman bir kitleyi oluşturur. Türkiye’de herşey olabiliyor. Kılıçtaroğlu’na da sorsak, “Bu tür törenlere katılmasanız...” diye, herhalde o da reddedecekti korumaları ve bize şöyle diyecekti.
“Bu halk benim halkım. Bu halktır beni ve bütün partimi ta buralara kadar taşıyan.”
Bu da gerçek bir düşünceydi. Lakin tokadı ve yumruğu yiyenin yanına kalıyor maalesef. Belki adalet tecelli eder, o yumruğu savuran kişi için.
Oydu, buydu derken, Kılıçtaroğlu’na atılan bu yumruk, Türk adaletine, Türk demokrasisine ve Türk eşitliğine atılan yumruktur.
Bir yumruk yani...