KKTC DEMOKRASİSİNDE TEMSİL EDİLMEYEN YURTTAŞLAR

Son günlerde yeniden güncelleşen ve “Evkaf’ın su meselesi”ne ya da yılan hikâyesine benzeyen yurt dışında yaşayan yurttaşların seçme - seçilme hakkı, 1990 öncesindeki aktif siyasal yaşamımda çok uğraştığım bir konuydu.

İngiltere’de -büyük olasılıkla- Kıbrıs’takilerden çok yakınım var. İki yaz (1960 ve 1961), üniversite tatillerimi, çalışarak Londra’da geçirdim. Sonradan da oğlum Orkun’un tedavisi ile sayısını unuttuğum ve bazıları aylar süren gidişlerim oldu oraya! Bu durum beni oradaki yurttaşların sorunlarıyla iç içe yaptı.

1990 öncesindeki aktif siyasal yaşamımda konu hep beni uğraştırdı. Hatta bu konuda ilk kez özel bir parti bildirgesi hazırlanmasında etkim oldu. Dahası 2014’te çıkan “Kıbrıs Türk Halk’nın Siyaset Kurumu Üzerine Deneme” adlı kitabımda bu konuda, bir bölüm de vardır.

Aşağıdaki metin, noktasına virgülüne kadar kitaptaki “KKTC DEMOKRASİSİNDE TEMSİL EDİLMEYEN YURTTAŞLAR” başlıklı o bölümdür. (Sayfa )

“Dış Kıbrıslı Türkler

Dış ülkelerde yaşayan Kıbrıslı Türkler, tarihsel sürecin yarattığı bir sonuç ve gerçekliktir. Bu durumda olanların, istisnalar dışında büyük çoğunluğunun KKTC yurttaşı olduğu başka bir gerçektir. Elimizde kesin sayılar yoksa da, bugün yalnız İngiltere’de 300,000 Kıbrıs Türkü’nün yaşadığı yönünde söylemler vardır. Değişik ülkelerdeki küçük koloniler bir yana bırakılsa bile Avustralya’da otuz binin, ABD-Kanada’da yirmi binin üstünde olduğu söylenen ciddi sayıda Kıbrıs Türkü yaşar. Türkiye’de yaşayanların sayısı daha da çoktur.

Dış ülkelerde yaşayan Kıbrıs Türkleri’nin temsil edilme konusu, seçme ve seçilme haklarıyla bağlantılıdır ve bu konudaki tartışma, Devlet’in kuruluşuyla yaşıttır. İki anayasayı yapan iki kurucu mecliste de, daha sonraki dönemlerde de konu tartışıldı ama bir sonuç üretilmedi.

Önce şunu vurgulamam gerekir. Yurtdışındaki Kıbrıslı Türkler’in seçme ve seçilme hakları tartışılmaz bir anayasal haktır. KKTC Anayasası bakımından, yurtiçinde yaşayan yurttaşla yurtdışında yaşayan yurttaşların seçme hakları arasında fark yoktur. Tek fark, yasa ile öngörülen “ikamete” bağlı bir seçim kütüğünde kayıtlı olma koşuludur. Seçilme hakları bakımından ise tek fark, üç yıl (Cumhurbaşkanı için beş yıl) Kuzey Kıbrıs’ta oturma zorunluluğudur. Bunun anlamı, söz konusu olanın, yurtdışında yaşayan Kıbrıs Türkleri’nin seçme ve seçilme haklarının “verilmesi” değil, bu hakların nasıl kullanılacağının saptanması olduğudur.

Ne yazık ki süreç içinde bazı siyasal partiler, programları ile seçim bildirgelerinde sorunu çözme sözü verdiler ama çok şey gibi bunu da yaşama geçirmediler. Bazı pratik zorluk ve engellerin varlığı elbette ki yadsınamaz ve görmezlikten gelinemez. Tanınmamış olmamızdan kaynaklanan zorluklar da söz konusu olabilir. Buna karşın ana nedenin, siyaset kurumunun isteksizliği ile istençsizliği (iradesizliği) olduğunu rahatça söyleyebilirim. KKTC’nin siyaset kurumu, bu konuda istekli olsaydı, zorluk, engel ve nedenler bir biçimde çözümlenebilir ve çoktan bir düzenleme yapılabilirdi. Çeşitli nedenler öne sürülerek daha bir süre herhangi bir düzenleme yapılmayacak sanırım. Nedeni, siyaset kurumunun, “potansiyel karşıtlarının ortaya çıkmasını önleme” güdüsüdür. Tıpkı cinsler arası eşitsizliği, kamu görevlilerine siyaset yasağı ya da engellerini, seçime girme konusundaki zorlukları bertaraf etmek istememesi gibi! Bir de sorunu, hemen her konuda olduğu gibi, olası bir federal çözüme erteleme düşüncesinde olanlar vardır

Tüm durum ve koşullarda, var olan zorluk ve engeller aşılamayacak gibi değildir. Amerika’yı yeniden keşfetmek de gerekmez. Dünyada uygulanan yöntemler taransa, bizim koşullarımıza uygun düzenlemeler yapılabilir. Üstelik bu konuyu çözmenin sayılamayacak kadar çok yararları vardır. 

Birkaç seçenekli görüşlerimi paylaşmak istiyorum:

  • Hiçbir ayırım yapmadan dışta yaşayan tüm yurttaşlara seçme ve seçilme haklarını kullanma olanağı verilmelidir.

Esas görüşüm hiçbir ayırım yapmadan, dışta yaşayan tüm yurttaşlara, seçme ve seçilme haklarını kullanma olanağının verilmesidir. Eğer tek seçim bölgesine geçilirse bu daha da kolay olur. Siyaset kurumunun bu görüşe sıcak bakma olasılığının az olduğunu düşünüyorum.

  • Yurtdışı kontenjan milletvekillikleri olabilir.

Daha kolay (belki) kabul görebilecek bir görüş, yurtdışında yaşayan seçmenler için belirli sayıda “yurtdışı kontenjan milletvekillikleri” ayrılması olabilir. Bu iş Anayasa’ya dokunarak ya da dokunmadan yapılabilir. “Yurtdışı kontenjan milletvekillikleri,” mevcut elli milletvekilliği sayısı içinden olabilir ancak bunun kararını vermek zor olur çünkü statükonun elindeki pastadan başkalarına da vermesi anlamı taşır. Diğer seçenek, anayasal değişiklikle, “yurtdışı kontenjan milletvekillikleri”ni mevcut 50 sayısına ek olarak saptamaktır. Her iki durumda da, eşitliği sağlamak bağlamında tüm yeryüzünü, ülke içerisindeki seçim bölgelerine benzer biçimde, bölgelere ayılıp her bölgeye en az bir olmak üzere “yurtdışı kontenjan milletvekillikleri”ni dağıtmak gerekecektir. Dış Kıbrıslı Türkler, yoğun olarak Türkiye, İngiltere, Avustralya ve ABD-Kanada’da yaşadıklarına göre dört bölge saptanabilir. “Türkiye bölgesine” AB ülkeleri dışındaki tüm Avrasya; İngiltere bölgesine tüm AB ülkeleri, “Avustralya bölgesine” tüm Afrika; ABD- Kanada bölgesine tüm Kuzey ve Güney ülkeleri bağlanabilir. Bu bölgelendirme esasına dayalı olarak “Avustralya” ile “ABD-Kanada” bölgelerine birer, “Türkiye” ile “İngiltere” bölgelerine ikişer, yani toplam altı “yurtdışı kontenjan milletvekilliği” düşünülebilir ya da belli sayıda “yurtdışı kontenjan milletvekilliği” saptanarak, dağıtımı oralardaki yurttaş nüfusu esasına göre yapma yetkisi Yüksek Seçim Kurulu’na verilebilir. Ülkede tek seçim bölgesine geçilse bile -ki bunu kaçınılmaz görüyorum-, dış Türkler için önerdiğim bu bölgesel sistem uygulanabilir. (İlginçtir. Bu çalışmam sürerken Nisan 2014 sonlarında Türkiye medyasında, Türkiye için buna benzer bir çalışma olduğu haberleri çıktı.) 

Romanya’da, tam da önerim doğrultusunda olmamasına karşın, etnik gruplar için kontenjan milletvekilliği kurumu vardır. Aklımda kaldığına göre en az iki bin nüfusu olan her etnik grup, kendi kontenjan milletvekilini seçer. Nitekim birer milletvekili çıkarmak için Romanya’daki Türklerle Tatarlar, aralarında anlaşarak kendilerini iki ayrı etnik grup olarak tescil ettirdiler ve birer milletvekili seçme hakkını kazandılar. (Bu Romen uygulaması derinliğine incelenerek yararlanılabilir.)    

  • Geçici bir ara formül uygulanabilir.

Soruna, siyaset kurumunun kaygı duymadan kabul etme olasılığı olan bir “geçici ara formül” ile geçici bir çözüm de bulunabilir. Yeter ki istek ve niyet olsun!

Bilindiği gibi, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Türk – Rum ortaklığı ve dengesi üzerine kurulmuş ve Türk ile Rum toplumları dışındaki küçük etnik gruplara, bu iki toplumdan birine katılma zorunluluğu getirmişti. 21 Aralık 1963 sonrasında ortak Kıbrıs Cumhuriyeti dağıldıktan sonra, Kıbrıs Rum Yönetimi, çıkardığı bir yasayla, Anayasa’ya dokunmadan bu etnik gruplar için özel bir temsiliyet biçimi uygulamaya başladı.  Bu temsiliyet biçiminde Maronit, Ermeni ve Latinler, kendi aralarından birer temsilci seçerler. Bu temsilciler, Rum Temsilciler Meclisi’nde (parlamentosunda),  genel oyla seçilmiş temsilciler gibi, oy verme ve seçilme dışında, tüm hakları kullanırlar. Konuşurlar, görüşmelere katılırlar, öneri sunarlar v.s.

Benzer bir düzenleme, “geçici ara formül” olarak anayasaya dokunmadan, yasayla ve hemen Dış Kıbrıs Türkleri için yapılabilir. Bunun için yukarıda, “yurtdışı kontenjan milletvekillikleri” için öngördüğüm bölge ve sayılar esas alınabilir. Seçilen temsilciler, Meclis çalışmalarında seçme ve seçilme hakkı dışında, diğer milletvekillerinin sahip olduğu tüm haklara sahip olurlar.

Esas düşüncemin, Dış Kıbrıs Türkleri’nin temsiliyet haklarının, (gerekirse anayasal değişikliklerin de yapılması suretiyle) hızla ve hemen uygulanmaya konulması yönünde olduğunu yeniden vurgulamak isterim. “Geçici ara formül” önerisini, siyaset kurumumuz henüz buna hazır olmadığından yaptım. Kaldı ki önerdiğim “geçici ara formül”le ortaya çıkacak olan dış Kıbrıs Türkleri temsilcilerinin, siyasetin odağında ve siyaset kurumunun içinde yapacakları çalışmalar ve verecekleri savaşımın, sorunun kesin çözümüne ciddi katkı yapacağını ve çok geçmeden anayasal çerçevede sonuca ulaşacağını düşünüyorum. Tabii ki tüm seçeneklerde kimlerin nasıl ve nerede oy kullanacağı önemlidir. Bu elektronik ya da iletişim çağında, istenirse bir seçim yöntemi bulunur.  

  • Dış Kıbrıslı Türklerle ilgili bakanlığın ya da bakanlık statüsünde bir birim/düzenek oluşturulmalıdır.

Dış Kıbrıslı Türklerle ilgili bir bakanlığın ya da bakanlık statüsünde bir birimin/düzeneğin gerekliliğine de inanıyorum. Hatta ilgili bakanın bir dış Kıbrıs Türkü olması en iyisidir.  Ne var ki bakanlık sayısının on ile sınırlı olması bu konuda sıkıntı yaratmaktadır. Buna karşın, adı bakanlık olmayan ama bakanlık gibi çalışan, tıpkı bir bakan gibi atanan bir dış Kıbrıs Türkleri sorumlusu/üyesi/devlet sekreteri (adını ne isterseniz koyunuz) atanması için yasal düzenleme yapılabilir. Makamın adı önemli değil! Önemli olan ona Bakanlar Kurulu’na katılma ile bakanlara ait oy kullanma hakkı dışında, bir bakanın haiz olduğu tüm yetki, görev ve sorumlulukların verilmesidir. Bunun yararı ne olacak diye sorulabilir. Bunun yanıtı, en azından Dış Kıbrıs Türkleri’nin sorunlarını, hem parlamentoya, hem hükümete aracısız aktarabilmeleri ve sorunlarının çözümüne katkı koyabilme koşul ve olanaklarının yaratması biçiminde verilebilir.”

SON BİRKAÇ SÖZ

Alıntı böyle!

Eğer konuyu anayasal çerçevede hızla çözecek bir siyasal irade varsa diyeceğim yok! Yoksa eğer, ayrıntıları tüzük ve yönetmeliklere bırakacak kısa bir yasa ve Meclis İçtüzüğünde yapılacak düzenlemeyle, kısa sürede yukarıda dile getirdiğim “geçici ara formül”le en azından o insanlarımıza Meclis kürsüsünden kendilerini ifade etme olanağı yaratılabilir. Bunun için  seçimi beklemeye de gerek olmaz. (Yazı “tek seçim bölgesi” yasalaşmadan yazıldığını anımsatmama gerek yok sanırım.)