Hani bir söz vardır, “Korkunun ecele faydası yoktur” diye... Bu sözden yola çıkarak koronavirüs vakasının bir yolcuda tespit edilişini yorumlayalım ve “korku” ile “tedbiri” birlikte düşünelim.
Bizim Vatan Gazetesi’nin dünkü manşeti şuydu:
“Korkulan oldu!”
Gerçekten de korkulan oldu. Haftalardır yazıp çizdiğimiz endişe dolu köşe yazılarımız ve daha nice tepkisel sesler verdiğimiz şey meydana geldi. Gemi ile gelen bir yolcuda koronavirüs tespit edilip garantinaya alındı. Tabii ki bu yolcunun gemide kimlerle temas ettiği, kimlerle birlikte olduğlu filan araştırma isteyen bir durum. Esasında bu yolcunun gemiye binmeden önce çıkacağı liman görevlilerince gerekli kontrolun sağlıklı yapılıp yapılmadığını da sorgulamak lazım. Meselenin çıkış noktası odur.
Yapılan açıklamalara göre tedbirlerin başında her gemiye veya her uçağa binecek yolcuların kontrolları yapılarak ellerine “sağlıklıdır” belgesi verileceği gibi, girişlerde de sağlık kontrolları yapılacağı gerçekleşecekti. Bu, karşılıklı bir tedbirdi. Nitekim gözden kaçan veya bir ihmalden kaynaklanan yolcu kontrolu nedeniyle Kıbrıs’a girer girmez kontrolunun yapılması ve yapılan testin pozitif çıkması belirlenmiş oldu.
Artık uçaklar da normal seferlerine başladığına göre, herhalde stresimiz de artacaktır bundan sonra. Nitekim halk, “Bundan sonra sokağa çıkmak hepimize yasak” saplantısına girdi bile.
Sadece o mu?
Güneyden Rumlar da gelmeye başladı. Marketler ilk günden Rumlarla doldu taştı. Bununla beraber Rumların normal zamanda girdiği her delik dolmuş oldu veya olacak.
Şimdi soruyorum’
“Korkunun ecele faydası var mı?”
Şayet bu darb-ı meselden yola çıkarak bir değerlendirme yaparsak, herhalde halkın yapması gereken tek şeyin, devamlı maskesini takması, sosyal mesafeyi koruması ve mümkün mertebe kalabalık yerlerde bulunmaması olduğunu ifade etme durumundayız.
Bunun başka izahı var mı? Yoktur.
Bu, fotoğrafın bir yüzü... Ya diğer yüzü...
Salgın hastalıklarda veya sıcak savaşlarda mutlaka ekonomik ve sosyal krizler yaşanır. O bağlamda, şu anda ülkemizde de ekonomik sıkıntılar ve bu sıkıntıları aşma çareleri konuşularak tedbirler alınıyor.
Koronavirüsün etkilemediği tek bir ülke yoktur dünya üzerinde. Biz, küçücük bir adada yaşamamıza karşın, bizler de kendi boyutumuz içinde etkilenmişiz.
İthalat-ihracat tıkandı, normal alış-verişler durdu, oteller bomboş, aylardan beri yapılamayan uçak ve gemi seferlerinin yarattığı etkiler, üniversitelerin öğrenci turizmi, ve daha nice ekonomiye dayanan etkenler, bizi bu noktaya getirdi.
Kabul etmek lazım... Bir ülkenin ayakta kalması, sağlıklı bir ekonomi çarkının dönemsine bağlıdır. Yani uçaklar turistle dolmazsa, kapılar açılmaz ve ülkeye para düşmezse, okullar açılmaz ve öğrenci akışı başlamazsa, ülke ekonomisi nasıl ayakta kalacak?
Her zaman “kapıları açmayınız” dedik ama hükümet kendi açmazları içinde kapıların açılmasının zorunluluğunu ortay koydu.
Bunlar hepimizin gerçekleridir. Bu gerçekler doğrultusunda, kaçamayacağımız yeni düzene ayak uydurabilmenin tek yolunun kendimizi korumamız, mümkün olduğunca evde kalmamız, maske takmamız ve sosyal mesafeyi korumamız gerekmez mi? Gerekiyor elbette. Hiçbirşeyi hafife almadan ciddi düşünerek her önlemi ciddiyet içinde alarak yaşamak zorundayız.
“Korkunun ecele faydası var mı?”
Bence korkunun ecele faydası yok ama zararı vardır.
Bir deniz düşünün... Önünüzde yükselen tsuneami dalgaları üç beş apartman boyuna ulaşmış ve sizi yutmak için acımasızca üstünüze geliyor.
Böyle bir durumda bu tsunamiden kurtulmak için ne yapardınız?
Çok şükür tsunami yaşamadık ama, herhalde hayatta kalabilmek için o dev dalgaların geçmesi için kendimizce bir yöntem bulacak ve hayata kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Koronavürs de o tsunamiye benzer. Yani korkuyoruz ve o korkuyu atlatmak için kendimizce tedbir alarak hayata tutunmanın yollarını yine kendimiz bulacağız diye düşünüyorum.
Ah korku, ah...