Gazi Mağusa Türk Maarif Koleji öğrencileri yaptıkları “küresel ısınmaya karşı tedbir alın” eylemi, bize ve tüm insanlığa bir gerçeği hatırlattı.
O eylemin temelinde gerçek anlamda çok güçlü mesajlar vardır. O mesajları çok iyi okumak gerek. Gençlik adeta cımbızla önemli mesajları çıkartıp önümüze koyuyor. O mesajların en önemlisi, “Dünyayı kurtarın” mesajıdır.
Esasında “dünyayı kurtarmak” isteyen milyonlarca duyarlı insan vardır dünyada. Mesela Melbourne’da 130 bin çeveci bu maksatla sokaklara dökülüp çığlık atmışlar. Bunun yanında Brüksel ve Londra’da da insanlar aynı amaç için sokaklara dökülerek ilgililere güçlü mesajlar veriyorlar.
Bu eylemler tıpkı bir virüs gibi insanların beyinlerine girdikçe, gerçek fikirler ve yapılmak istenenler kabul görecek.
Yıllardan beri bilim adamları “ozon delindi ve dünyadaki iklimsel değişimler de başladı” diyorlar. Ozon tabakasının delinmesi ile güneş ışınlarının daha bir dikey şekilde tüm dünyaların hayatını etkiliyor ve dolayısı ile kanser vakaları da artmaya devam ediyor.
Kanserin teşhisini koyabildiler mi? Koyamadılar. Her kafadan bir ses çıkmaya devam ediliyor.
Petrolün icadı ile sanayinin gelişmesi ve bir başka değişle insan hayatının kolaylaşması başladı. Petrol ham maddesinden neler neler üretilmedi ki...
Bazen herhangi bir amaçla bazı fanatik insanlar sokaklara ve meydanlara dökülürken, kocaman kocaman traktör yastiği yakıp, doğayı mahvediyorlar. O kara duman ve özünde doğayı kirletme ve dolayısı ile insanlara zarar verme var.
Bir de asırlardan beri kocaman kocaman oluşan buz dağları, artık küresel ısınma ile teker teker erimeye devam ediyor.
Denize sıfır oteller, tatil köyleri ve özel evler su kabarmasından bir gün sular altında kalırlar mı, bu dağlarının erimesinden? Bu çok utopik bir düşünce. Ama bir gün bunun olması da muhtemeldir.
Bilim adamları daha da halkalar ekliyorlar bu zincirin ucuna. Petrol ve petrol ürünlerinin tüketilmesi ile ozon delinmesi, küresel ısınma ve kimyasal madde atıkları v.s. tümden insan sağlığını bozan şeylerdir.
Buz dağlarının erimesi ile okyanus sularının ne bileyim milyonda bilmem ne kadar kabarmasını sağlıyor. Bütün buz dağları erimedi. Lakin tümü eriyince acaba tsunami tibi bir felaket gelip insanları bulacak mı?
Tropikal iklim kuşağı üzerinde olan ülkeler dalga dala sel sularına ve güçlü fıtınalara maruz kalıyorlar. Öte taraftan yer altındaki fay kırılmaları da tsunami ve onun gibi deprem felaketlerini getiriyor.
“Dünya bir tanedir” diyor çevreciler ama, Çernobil ve onun gibi zehir stasyonlarını unutuyorlar.
Bir de şunlar geliyor aklıma...
Bugün dünyada milyonlarca insan çevre için sokaklarda ve meydanlarda eylem yaparlarken, kimyasal silahlarla savaşan insanlar cephesini unutuyorlar. O savaşlarda ölen milyonlarca insan hayatı bitiyor.
Bir taraftan yapılan eylemlerde eylemciler, “insanlar ölmesin” derler de, o acımasız silahlarla yok olan hayatlara parmak basmıyorlar.
Bahçelerde yetişen aşırı ilaçlı ve hormonlu yiyeceklere de atıfta bulunmuyorlar.
Onların sadece verdikleri “Dünyamız bir tanedir” mesajı, global olarak herşeyi kapsıyor.
Herşeye rağmen “güzel ve huzurlu bir dünya” için yapılan eylemler, güzel ve doğru eylemlerdir.
Bundan altmış yetmiş yıl önce ne ozon delinmesi, ne çevre yoksunluğu, ne de kanserojen madde içeren hormonlu yiyecekler vardı.
Herşeyin doğallığı içinde insanlar yaşıyorlar ve mutlu oluyorlardı. Lakin gelin görün ki, kendi katilimiz, yine kendimiziz esasında. Galiba teknoloji ve insan beyni üretimi ve icatları sağladıkça, insan hayatı daha da tehlikeye giriyor.
Esasında karşınızda sizi silahla öldürecek bir düşman aramayın. Gerçek düşman, küresel ısınma ile gelen ozon tabakasındaki delik, insan bedenini delip geçen ultraviyole güneş ışınları ve Çernobil gibi stasyonlar ve ona benzer oluşumlardır.