Yunanları ve Rumları, aile yapıları, kültürleri, inanışları, eğitimleri, mizahları, kafa yapıları, dini inanışları ve duygularını iyi bilen ve tanıyan bir kişi olarak Rumların ve Yunanların Kıbrıs’ta uygulamaya koymak istedikleri ekonomik ambargo, tehdit ve tutuklamalar girişimleri üzerine, İngiliz Avrişlerinde araştırma yapmaya başladım.
Araştırdığım konu Yunanistan’ın Birinci Dünya savaşından sonra 15 Mayıs 1919’da boyuna posuna bakmadan “Anadolu’nun Batı yarısını işgal etmek ve topraklarına karmak hedefi ile” İzmir’e kimin gazıyla asker çıkardığı idi.
Yunanistan’ı kimin, niye teşvik ettiği, Yunanistan ve diğer birkaç ülke ile ilgili tarihi belgeleri, paralel ve senkronik bir şekilde okuduktan sonra anlayabiliyorsunuz. Hepsini okumanıza bile gerek kalmıyor. Sekiz on tane evrak okuyunca gizem ve bilinmezlik ortaya kalkıyor.
Olayın özeti şu; Birinci Dünya Savaşının kurgucusu Büyük Britanya İmparatorluğu yani günümüz İngilteresi.
Gözü Orta Doğu’daki petrol yataklarında.
Büyük hedef, Batılı devletlerin el birliği ile yıllarca çabaladıktan sonra yıpratmayı başardıkları ve güçsüzleştirdekleri Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak, Orta Doğu’ya ve Kuzey Afrika’ya el koymak ve tekrardan ayağa kalkarak güçlenmesine mani olmak.
Kurgu bir olay ile başlatılan Birinci Dünya Savaşından çizilen hedef doğrultusunda Osmanlı İmparatorluğu yenik çıkınca, iş ikinci aşamaya ve İmparatorluğun topraklarının üzerine konmaya geliyor. Gelmesine geliyor da, bunun için Büyük Britanya İmparatorluğunun bir milyon askere, silaha ve cephaneye daha gereksinimi olur.
Büyük Britanya İmparatorluğunun elindeki imkanlar kısıtlı, ordusu yorgun ve bir kısmı da dünyanın bir çok yerinde sömürü amaçlı konuşlanmış durumdadır. Sömürgelerdeki askerlerini geri çağırmak sömürgeleri kaybetmek olacağından başka bir çare bulmak gerekir. En dahiyane, uygulanabilir ve de İngiliz maliyesine yük olmayacak çözüm, müttefiklere Anadolu’yu işgal ettirmek ve Osmanlı ordusunu bu işgalcilerle meşgul ettirmek olur.
Fikir hemen uygulamaya konur. Yunanlılar, İtalyanlar, Fransızlar , Ermeniler ve Ruslar Anadolu’ya çökerler.
Bilenler bilir. Yunanlar, arkalarında güçlü birilerinin olduğunu hissedince, kendilerini ormanların kralı aslanlar zannederler ve güç sarhoşluğu içinde düşman addettiklerine saldırırlar. Cesaret alırlar bir nevi… Asırlardır kafa yapıları böyledir.
Nitekim 15 Mayıs 1919’da büyük bir gösteriş ve şaaşa ile İzmir’e ayak basarak başlayan Anadolu’yu işgal ve Yunanistan Krallığı topraklarına katmak hayalleri, 9 Eylül 1922’de, Anadolu’da Yunan ordusunun yüzde seksenini toprak altında bırakarak 3 sene evvel ayak bastıkları İzmir’i kaçarak terk etmek zorunda kalmalarıyla sonuçlanmıştı.
Aynı hatayı Kıbrıs’ta da yaptılar.
Kendilerini adanın sahibi sanarak 21 Aralık 1963 sabahı, Kıbrıs adasının mutlak hakimi olmak ve adayı Yunanistan’a ilhak etmek için Kıbrıs Türklerine saldırdılar. Arkalarında Atlantik İttifakı vardı.
4 Mart 1964 tarihinde, Atlantik İttifakının bir yan kuruluşu olan ve adına Birleşmiş Milletler denilen kuruluşun aldığı kararla kendilerini adanın yasal hükümeti zannedip, 6 Ağustos 1964 ve 15 Kasım 1967’de Kıbrıs Türklerine yaptıkları silahlı saldırılar hüsranla biterken, 15 Temmuz 1974’de Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak amaçlı yaptıkları darbe de, kendileri için büyük bir yenilgi ve ulusal bir felaketle sonuçlandı.
Belli ki Rumlar ve Yunanlılar hala daha geçmişten bir ders almamışlar.
Arkalarını Atlantik İttifakını alarak, akıllarınca Kıbrıs Türklerinin mali açıdan çökertme ve kendilerine muhtaç etme hedefli ekonomik ve hukuksal bir saldırı başlattılar ve ellerinden gelen her baskıyı kuruyorlar. Tur operatörlerine KKTC’ye geçmeme anlaşması yapmaları da onlardan biri. Ancak sürecin sonunda gene bu akılsızca saldırının altında kalacakları kesin.
Hala daha, Kıbrıs Türklerini, uygulamaya çalıştıkları her tür izolasyon, ambargo, ekonomik baskı ve kısıtlamadan kurtulmak için Türkiye’ye ilhaka, Anavatanın bir parçası olmaya zorladıklarının farkında bile değiller.