Felsefe, sorgulamayı öncelediği için size eleştirel bir zihin sunar. Bu sayede hiç kimseye ya da hiçbir kuruma bel bağlamadan kendi mantığınıza güvenmeyi öğrenirken farkındalığınızı artırıp, özgüven biriktirmenizi sağlar, bu niteliği ayrıca karakterin de gelişiminde de önemli bir yer tutar,

Sorgulama ve eleştirel mantık haliyle sizi yeni bilginin ve kavramların dünyasıyla tanıştıracaktır, bu da daha fazla kitap yani okuma demektir. Felsefe ile uğraşanların vahiy yoluyla bilgi aldıklarına inanmayın, hepsi sağlam birer kitap kurdudur ve ellerine ne geçerse okuyan tiplerdir,

Felsefe metotları gereği mücadeleci bir insan tipini zorunlu kılar, sonsuz bilginin belirlenmiş bir sınırı olmadığından, insan sürekli sorgular ve bu kayda değer bir enerjiyi gerektirir. Bu enerjiye kısaca “cesaret” diyebiliriz, felsefe bu yüzden cesur insanların işidir,

Dürüstlük ve onur gibi erdemleri kazandırır, doğruyu ve iyiyi kendince değerlendirebilen bir insanı müjdeler. Bu sayede öz sermayesi mantık olan insan yanlış olana meyil etmez. (Bir soru: Bir toplumdaki refah ve huzur katsayısı, felsefe uğraşlarıyla doğru orantılıdır diyebilir miyiz? )

Etiketsiz (yüksüz) bir hayatın anahtarını verir. Felsefe insan üzerindeki gereksiz tüm yüklerden arındırır. (Örneğin, siyasi parti, ideoloji, dikte ettirilen değer yargıları vs… ) Bu sayede kendi başına bir birey olarak kendinizi ifade edebilirsiniz. Felsefenin en önemli işlevlerinden biri de budur, o sizi bir şekle sokmaya çalışmaz, özgür bırakır, tüm –izmler onun lügatinde zehirlidir. Sizi salt insan ya da bir varlık alanı olarak kabul eder ve bağrına basar, orada sadece sorular ve kesin olmayan cevaplar vardır, riayet etmeniz gereken tek kural budur,

Felsefe aktivitesi sizi evrensel (üstün) bir varlık yapar. Bu şu demektir: Lokal (yerel) birtakım düşünce kalıplarından ve geleneksel baskılardan sizi azade eder, daha genel ve herkes için belirleyici olana yaklaştırır. Çünkü felsefe edimi, herhangi bir coğrafya, ülke ya da bölge ölçeğinde vuku bulmaz, evrensel bir dildir,

Son olarak felsefe aktivitesi size toplum içinde kendinizi etkili biçimde ifade etmenizi sağlar. Kendinizce bir dil oluşturabilir, zarif ve etkili bir hitabete sahip olabilirsiniz. Bu farklı dile felsefede “retorik” diyoruz.

Peki, bunca yararı olan felsefeden neden uzak dururuz?

Güzel bir soru değil mi? Bu sorunun cevabı oldukça basit, felsefe sizi farklı ve muhalif kılar, işte burada bazı sıkıntılar baş gösterir. Örneğin bir cemiyette kendinizi ifade ettiğinizde, (…sanat ve insandan, ya da güncel siyasetten bahsettiğinizi varsayalım) etrafınızdaki kişiler lakırdınızdan hiçbir şey anlamayabilir. Sıkılabilir hatta sizi düşman bile görebilirler. Bu günlük hayatta yaşadığımız bir şeydir. Belki de felsefe ile uğraşanların tek handikabı budur: O sizi yalnızlaştırır çünkü kimse olaylara ve kavramlara sizin kadar sıra dışı ve derin bakamamaktadır. Bu durumda felsefe ile uğraşanların büyük bir yalnızlığa katlanması kaçınılmazdır, eğer bu yeteneğiniz yoksa bu yalnızlığa sarılamayacaksanız felsefe yapmayı bırakın, uzak durun.

Sonuç

Felsefe, hayatın içindedir. Ondan kaçamazsınız. “Felsefe nedir yahu, çok saçma, ilgilenmiyorum, anlayamıyorum, anlamsız geliyor bana” diyen kişi aslında kendi kendine yalan söylemektedir. Sadece kendini kandırmaktadır. Gündelik hayatta felsefi uğraş vermeyen insan yoktur, bu su götürmez bir gerçektir. Felsefe yapma edimi, insanın yaradılışından beri var olan bir alandır. Günlük hayatınızda sorunlarınızı masaya yatırırken, bir düşüncenizi biriyle paylaşırken, siyaset konuşurken, şiir okurken, yazarken, izlerken, bir romanı değerlendirirken, bir karakter analizi yaparken hep felsefe yaparız ama farkında değilizdir. “Felsefe ile alakam yok” diyen insan bu yüzden sadece kendisini kandırır. Farkına varmasak ta felsefe, her an yanı başımızdadır.