OKUDUKÇA ZOR İNSAN OLMAK : Ahmet İnam

Zor insan olmak, bütün insan olmaktır. Zor insan içindeki güçleri tepikleyen, içindeki çatışkıları alevlendiren, zıt yanlarına korkmadan bakabilen, içindeki tepileri harmanlayabilen, içinin dehlizlerine inebildiği gibi, içinin gökyüzüne de çıkabilen, içindeki magmayı dışına üzerinde yıldızlar dolusu çiçek açabilen toprak olarak taşırabilen insan.
Zor insan, tepesi atan insandır. Atar tepelidir. Ufku vardır. Yerleştirildiği hayatın dayatılan ufkuna bakan. Ufku öteki, ötedeki insanların ufuklarıyla genişlemiş, gözüne kendine özgü bir bakış açısı sağlamıştır. Zor, düşmanından öğrenendir. Zorun bakış açısı, başka açılarla genişler. Başka, zorun göbek adıdır. Özünde özgeyi barındırır. Gördüklerini hazır kalıplara tıkmaz. Kalıp kıran kalıplarla kendini sürekli gözden geçirendir, içindeki başkadan devşirdiği erkle.
Atar tepeli, bulunduğu durumların farklılığını zenginliğini duyar, bu durumların geçmişteki derin köklerini duyarak. Başına gelen belâlar, yaşadığı kayıplar, yaşadığı ağır yenilgiler onun öğretmenidir.
Zor, duyarlıdır. Algı kapıları ardına kadar açıktır, yaşadığı dünyanın tepesini attırması bundandır. Kolayın uyuşturduğu, kolaycı açıkgözün, hak yiyenin sömürdüğü dünya, ona acı verir. Bala dönüştürür de acısını, tepeler kurar kendine. Atılmak için gereklidir tepeler.
Zor, özerklik çabalayıcısıdır, özgürlük arayıcısı. İnsanın dünya denen bu gezegende yaşadığı nice zorluğun, zor insan olamamaktan kaynaklandığını anlar. Yaşamak zor bir sanattır. Ağır bir şiir. Yaşamanın üstesinden gelmeye çabalayan insanı zor insan diye çağırırız.
Tepemiz atmalıdır. Atmaz yoksa yüreğimiz. Yürüyemeyiz dünyanın henüz yürünmemiş yollarında. Yolun hep arkada olduğu topraklarda dolaşmaya korkarız yoksa. Gizlerine nasıl yönelebiliriz bu toprakların, tepesini uçuramazsak düzmece hakikatlerin.
Dünya böyle gitmesin istiyorsak atmalıdır tepemiz. Kimiz biz unuttuk mu? Atar tepeliyiz.
Tepesi atanlara tepesi atanlar için birkaç tepe göstermek gerekiyor. İlk tepe şu, ileride gördüğün doruk: Yaşam kolayların kolaylaştırdığı bir dünyadır. “Bu işin bir kolayı yok mu?” der dururuz. Kolayın ardına düşmüşüzdür, koşturur dururuz. Zorlarız kendimizi kolayı bulmak için. Oysa kolay, zordadır.
“Zorlaştırmayalım, kolaylaştıralım” deriz. “Kolay gelsin” deriz. “Kolaysa başınıza gelsin” derler. “Sevmek çok kolay” diyenler sevginin tepesini attırmış, sevgiyi düzlemişlerdir. Kolayların işi tepeleri düzlemek, dağları ovaya dönüştürmektir. Kara yazımız budur. Adına eğitim diyorlar. “Çocuklar, size bu işin kolayını öğreteceğim” der, öğretmendir, başımız üstünde yeri vardır, atılmış tepemize de koyarız onu, öğretmenimiz artık “öğretmeyin”imiz olmuştur. Öğütmenimizi selamlar, sınıflarımızı geçeriz.
“Çocuğum büyüyünce ne olacaksın?” “Kolaylar alayına katılacağım amca!” “Alayınıza kolay gelsin. Alay edemediğiniz için alayınıza kolay gelsin. Yeryüzünü kolayın kalayıyla kalayladığınız için, kolay gelsin.”
Neden bizi zor günler bekliyor görüyor musunuz?
Bir başka tepe daha göstereceğim. Zoru anlatma biçimimiz, zorla olan zorumuz, sözcüklerle oynadığımız, eskimiş bir romantizm içinde olduğumuz izlenimi yaratabilir. Biz de yaratsın diye yazıyoruz. Kolayı zorlamanın, zoru kolaylamanın diyarında ağır adımlarla, biraz dertli, biraz mahzun, hafif gülümseyerek yürüyoruz.
Dünya böyle gitmesin istiyorsak atmalıdır tepemiz. Kimiz biz unuttuk mu? Atar tepeliyiz.”