Ortak Akıl Diye Birşey…

Dünya, tarihin hiçbir döneminde görülmeyecek biçimde çılgınca bir silahlanma yarışı içindedir. Silahlı çatışmalar giderek yayılmakta, Üçüncü Dünya Savaşı olasılığı yoğun biçimde dile getirilmektedir. Bölgemiz ateş çemberi içindedir.
Bu uluslararası ortamda ülkemize dönüp baktığımızda, siyaset kurumumuzda inanılmaz bir vurdumduymazlık gözlemlenmektedir.  Her şey dibe vurmuş, sistem çökmüş, siyaset itibarsızlaşmıştır.  
Meclis Başkanlığı bunalımı akıl almaz bir noktaya gelmiştir. Meclis Başkanlık Divanı’nın nasıl belirleneceği ve statüsüne yönelik kurallarla belirlenmiş düzeneğin partilerce özümsenmiş görünmesine karşın, gelinen aşamayı, anayasal ve yasal kuralların zorlanmasını, bu bunalımdan siyasal rant peşinde koşulmasını, kişi olarak akıl tutulması ve kabul edilmez olarak değerlendiriyorum.  
Pahalılık, iç güvenlik, -giderek artan- gelir eşitsizliği, sağlık, eğitim, çevre, trafik, hatta hemen hemen her konuda yaşanan ciddi sorunlar, hayatı zaten çekilmez hale getirdi. Bu yetmezmiş gibi, yakın bir geçmişte bu ülkede reçete ve diploma skandalları yaşandı. 
Derken, peş peşe gelen “Meclis bunalımı” ile -zaten gündemden düşmeyen- “sağlık sisteminde” yaşanan “yeni doğmuş bebekler” olayının, bardağı taşırdığını düşünüyorum. 
Sistem giderek tıkanmaktadır ve ne yazık ki Siyaset Kurumu’nun bu işin içinden çıkamayacağı algısı çok güçlüdür.
“Ortak akıl” diye bir şeyden söz edilmektedir.  
Üçüncü Dünya Savaşı’ndan bu denli yoğun biçimde söz edildiği bu ortamdan çıkış için “ortak akıl” denen şeye gereksinim vardır ve başta Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, Ana Muhalefet Lideri’nden tüm partilere, medyadan sivil topluma, meslek kuruluşlarından sendikalara, belediye başkanlarından muhtarlara ve elbette ki söz sırası onlara geldiğinde seçmenlere görev düşmektedir. 
Bu gemide hepimiz varız ve bu gemi batarsa içinde hepimiz varız ve geminin batmaması için ortak akla gereksinim vardır. İnsan, en azından asgari müştereklerde (hukukun üstünlüğü, liyakat, kamu yararının önceliği, sosyal adalet gibi) bir ortak akıl bulunmasını ümit ve hayal eder, amma ve lâkin siyaset kurumuna baktığımızda bu olasılık yok gibi!
Bunu söylerken Ada’daki varlığımızla doğrudan ilişkili ulusal güvenlik konusundan söz etmiyorum. O konuda şanslıyız, çünkü Güvenlik Kuvvetleri’mizin yanında duran Türk Ordusu’nun güvenlik şemsiyesi altındayız.  
Peki ama en azından şu Meclis bunalımını sona erdirecek kadar bir “ortak akıl” bulunamaz mı? Partilerin görüş ve duruşları arasında derin farklar olduğundan bu da pek olanaklı görünmüyor. Eğer bu işi bir yere bağlama niyeti varsa, iş sonunda yargıya taşınacak! Bari bu konuda, bu işi yargıya götürme olanaklarını/yollarını arayıp bulacak kadar ortak akıl olsa!
Bu gidişin, -ister iktidarda ister muhalefette olsunlar- siyaset kurumunun ana aktörleri olan siyasal partilere artı değer katmayacağını, eksi değer yazacağını düşünüyorum. Siyasetin dibe vurduğu, bu denli itibarsızlaştığı güvenilmeyen bir ortam  kimseye yaramaz. Yarar gibi görünse de cılkı çıkar, ağır bedeli olur.