Rönesansın Çocukları

Üzerinden çağlar geçse de, Rönesans akımı hep hayatımızda olacaktır.  Bazı duyarlı ve sanata düşkün araştırmacılar, sürekli olarak rönesans döneminin resim ve heykellerini kamuoyunun bilgisine getirip, “İşte gerçek sanat budur” dercesine insanların gözlerine sokuyor.
Gerçekten yaşadığımız dönemin sanat akımları bir yana, devamlı ve hala insanları etkileyen eski ressam ve heykeltraşların eserleri bunca yıl ve bunca asır geçmesine karşın belleklerimizde bayağı “bir tazenlenme adına” hayatımıza girerek, “Bakınız eski sanatçıların yarattıkları muhteşem eserlere” mesajını veriyor.
Rönesans, on beşinci yüzyıl Avrupası’nda büyük bir çığır açan dönem akımıydı.  Gerçekte Rönesans’ın anlamı, “Yeniden doğuş” düşünce ve ideallerini taşır. O bağlamda Rönesans akımının en ünlü öncüleri, edebiyat alanında Petrark ve Makyavel, resim alanında Leonardo da Vinci, heykeltraşlık alanında Mikelanjelo ve mimarlık alanında Rafael’dir.
Özellikle resim ve heykeltraşlık sanatında hala insanları etkileyen eserlerin temasında, dinle aşk hakimdir.  Özellikle İtalya ve Viyana’da pek çok metropollerin çatılarında freskolara rastlamak mümkün.
Sanırım pek çok insan Kaya Artemis Otel’e gitmiş ve o otelin duvarlarında ve bahçesinde şahane bir estetik olarak otel müşterilerine sunulan muhteşem heykelleri görmüştür.
Tıp fakültelerinin ikinci ders yılında anatomi dersi alır öğrenciler.  O anatomi derslerinde insan vücudu bütün detayları ile incelenir.  Vücut-kafa-kol ve bacaklarla adaleler, onun da ötesinde insanın iç organları ve cilt dokuları hepten incelenir bilimsel açıdan.
Bu bilgi ışığında hep kendime şu soruyu sormuşumdur:
“15’nci yüz yılda yapılan figüratif resimler ve heykeller yaratılırken ressam ve heykeltraşlar anatomi dersi almışlar mı?”
O zamanlar ne gezerdi anatomi dersi almak.  Gerçi tıp biliminin de yavaş yavaş başlayıp kısmen gelişmesi tarih kitapları bize bilgi verse de ben şahsen, olaya esterik ve sanat açısından bakıyorum.
O dönemlerde anatomi dersi olmadığına göre, o dönem içinde yapılan heykel ve resimlerdeki denge müthişti.  O bağlamda insan şu anda içinde bulunduğumuz yirmi birinci yüzyıl sürecinde bile o heykel ve resimlerin, biz “Rönesans çocuklarını” etkilemeye devam ediyor.
Mimari de de durum aynıdır.
Binalarda kemer karakterleri bir yana, bazilike tarzında yapılan binaların esterik görüntüsü müthişti.
Şayet yeniden resim ve heykele dönecek olursak, o dönem sanatçılarının hiçbir kelime ile ölçülemeyecek kadar büyük ve önemli sanatçılar olduğunu ifade edebilirim.
O dönem sanatında, “Allah, din ve inançlarla birlikte” yaratılan hayal gücü ve o hayal gücü ile birlikte gerçekçilik esaslarına dayanan müthiş eserler...
Bilmem farkında mısınız!
O resimlerde cinsellik hep ön plana çıkıyor.  O dönemin şahane kadınları, yanlarında duran çıplak çocuklar, kadının bacak ve göğüslerinin görüntüsü ve sevişmekte olduğu erkeğinin kalın bacak ve kolları ile çok gelişmiş adaleleri, hep o cinselliğin birer sembolü gibi duruyor.
Resimde Tanrı teması, melekler, gökyüzünden yeryüzüne süzülen güneşin huzmesi, Meryem Ana ve kucağındaki İsa’nın çocukluk görüntüsü ve bununla beraber etrafını saran sanal güçleri temsil eden melekler v.s.
Rönesans akımı 15’nci yüzyılda bütün Avrupa’yı sardığının belgeleri, kentsel dokudaki benzerliklerdir.  Bununla beraber galerilerde sergilenen eski ressamların tabloları ve benzeşmeler müthiştir.
Tarih bize Rönesans’ın doğuş yeri olarak İtalya’yı söyler.  Tarihsel durum açısından; Roma, Yunan ve Helen uygarlıklarının izlerini de görmek mümkün.
Daha sonra Rönesans; Fransa, Almanya, İngiltere, İspanya ve Hollanda’ya kadar uzanan ve yayılan bir sanat akımıdır.
Şu anda düşünüyorum...
Binlerce sanatçı yetişiyor çağımızda.  İzlenimcilik ötesinde çağdaş resim ve heykelcilik daha bir biçim değiştiriyor sanatta.
Yani Rönesansın çocukları.
Herşey bir yana...
Binlerce ressama sorsanız, “Rönesansın resim ve hekellerini yapabilir misiniz” diye,  eminim kimse hayır demeyecek ve başarmanın dinamiğini, istenen tarzda ortaya koyamayacaklardır.
O halde işin temelinde doğal yetenek var demektir..
Bugün çağın sanat akımlarında, konservatuvarlar, resim ve heykel atölyeleri olmasına karşın, Rönesans sanatçılarının hangi konsertuvara girip de kendi sanatını geliştirip başarının doruklarına çıkarmışlardır? Onu soruyorum.
Yani Rönesans gerçeğinde insan yeteneği demek istiyorum.