1990lı yıllarda, Glafkos Klerides’in güney Kıbrıs’ın lideri olduğu bir dönemde, Rum propaganda stratejisi ve taktiklerinde çok belirgin bir farklılık; özellikle Rum medya organlarında yayımlanan haber ve yorumlarda açıkça fark edilmeye başlandı.
Özellikle 1900’ların başında Doğu Bloku ülkelerinin bir bir bağımsızlıklarını kazanmaya başlamaları ve Komünist blokun çökmesi sonucunda Batı Avrupa ülkeleri soğuk savaşın baskısından kurtulurken, kendi Hristiyanlık orijinli öz kültürlerine dönmeye başladılar.
Kıbrıs Rum tarafının Makariosla başlatılan bağlantısızlık rollerini sürdürürken, bir yandan da başta Sovyetler Birliği olmak üzere doğu bloku ülkelerine göz kırpma politikaları zaman zaman Batı ülkelerini kızdırsa da, sonuçta bağlantısız ve komünist ülkelerin oylarıyla Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti, dünya siyasal platformlarındaki etkinliğini başarıyla sürdürmüştü.
Özellikle merkez-sağ eğilimli Disi partisi henüz Klerides iktidar gelmemiş olduğu yıllardan başlayarak, Avrupadaki benzer Hristiyan demokrat çizgideki siyasal partilerle çok yoğun ilişkiler kurmaya başladı. Klerides, Disi’nin bu çalışmalarına Rum Ortodoks Kilise’sini de katarak, Avrupa ülkelerindeki kilise örgütleri ile Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesinin kardeşlik bağlarının geliştirilmesine karşılıklı ziyaretlerle önemli katkılar koydu. Tüm çalışmaların odak noktasında özellikle Almanyadaki Hristiyan Demokrat parti ve Almanya Kiliseler birliği vardı. Bu bilgiler o günlerin Rum basınında açıkça yer aldı, söylendi yazıldı.
Klerides, Hristiyan odaklı Avrupa, ya da Batı kültürü merkezli çalışmaları ve bu yöndeki gelecekle ilgili beklentilerinin rügarlarına kendisini o kadarkaptırmıştı ki, bir defasında Rum basınına bu çalışmalarıyla ilgili açıkça şunları söylemişti: “Kıbrıs Hristiyan Avrupa’nın Akdeniz’deki en ileri kalesidir”. Klerides Kıbrıs kilisesinin de yardımlarıyla Avrupa kiliselerinin verdikleri destekle merkez-sağ eğilimli siyasal partilerle yakın ilişkiler kurabildiklerini ve onları etkileyebildiklerini de açıkça ifade ediyordu.
Tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyeliğine başvurusundan tam üyeliğe kabul edildiği 2004 tarihine kadar yürütülen diplomatik ve siyasi faaliyetlerin zemininde “Hristiyan Avrupanın, Batı kültürünün parçası Kıbrıs” algısı önemli rol oynadı.
Avrupa Birliği üyeliğini kazandıktan sonra Kıbrıslı Rum siyasal liderliği AB acentası olarak da bölgede oynayacakları rollerine iyice ısındı. Çeşitli nedenlerle Türkiyenin bölge ülkeleriyle olan ilişkilerinde yaşanan konjonktürel karşıtlıkları da kullanarak, üçlü ittifaklarla kendilerine göre enerji kaynakları zemininde bir doğuakdeniz dizaynına giriştiler.
Bu dizayn içerisinde Avrupa Birliği üyesi olan Kıbrıs ve Yunanistan’la iyi ilişkiler kurma ve işbirliği yapmayı cazip bulan başta Mısır, Ürdün ve İsrail gibi ülkeler AB’la olan ilişkilerinde de iyi bir referans kazanacaklarını düşünmüşlerdir.
Doğu Akdeniz’de zengin gaz ve petrol kaynaklarının keşfi ile daha da hız kazanan, Avrupa Birliğinin enerji açıklarını kapatmada yeni perspektifler de sunan bu yeni durumun AB fonlarıyla projelendirilip desteklenecek olması iştahları daha da kabarttı.
Exon Mobil gibi Amerikan, Total ve Eni gibi Fransız ve İtalyan gaz arama şirketlerinin öncülüğünde gelinen noktada Rum toplumlu Cumhuriyetin lisans ve ruhsatlandırılmasının pratikte ve Kıbrıs sorunu bağlamındaki geçerliliğinin test edildiği günler yaşıyoruz şimdilerde.
Saipem 12000 diye bilinen gaz arama platformunun Mağusa açıklarına gönderilme senaryosunun başyazarı ve sorumlusu güneydeki siyasal liderlik, bizzat Casoulides’in de açıkladığı gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni büyük devletlerle karşı karşıya getirmeyi murat ediyor.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki eşit kurucu ortağından biri olan Kıbrıslı Türk toplumunun adamızın karasında ve denizlerdeki haklarını büyük ülkeler yok sayabilir mi? Rum toplumlu Kıbrıs cumhuriyeti ile işbirliği yaparak Kıbrıs Türk Toplumunun haklarının üzerine otururlar mı?
Türkiyenin şu sıralar Suriyenin kuzeyinde yürütmek zorunda kaldığı sınır harekatı nedeniyle ilişkilerinde yaşamakta olduğu bazı gerginliklerden faydalanma yollarında Saipem 12000, sadece gaz aramak anlamına gelmiyor artık.
İlginçtir, Saipem’in durdurulması konusunda ABD ve AB’ne çağrı yine başpapaz Hrisostomos’tan geldi. İlginç ama hiç de sürpriz olmayan bir çağrı. “Akdenizdeki Hristiyan toplumcuğunu unutmayın yardım edin” der gibi. Ne kadar da masumlar! Elinden gelse 21 yüzyıl haçlı seferlerini başlatacak papaz efendi.
AB Komisyonundan Türkiye’ye yapılan çağrıda da, Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunda olan egemenlikteki eşit ve ortak hakları görmemezlikten geliniyor.
Saipem 12000 kurgulaması ne anlama gelirse gelsin, mukabil tedbirler tereddütsüz alınacak ve Kıbrısın egemenliğindeki vazgeçilemez Kıbrıs Türk hakları korunacaktır.