Seçimler, tek başına seçimler demokrasi demek değildir ve fakat seçim olayı demokrasilerin olmazsa olmaz ögelerinden bir

Bizim de yaşadığımız coğrafyada, biri çok yakın zamanda çözülmüş, “yıllanmış” üç konu söz konusu: Kıbrıs, Filistin ve Karabağ!
Kıbrıs sorununun nedeni çok açık: ENOSİS, yani Kıbrıs’ı Antik Yunan ve eski Bizans toprakları üzerinde hayal edilen Büyük Yunanistan’ın bir parçası yapma hayali! Rum Yönetimi’nin AB’ye alınmasıyla ENOSİS artık fiilen gerçekleştiğinden  artık Kıbrıs’a bütün olarak hakim olma hayali yaşatılıyor. İşin tarihsel derinliğine girmez ve sorunun bir yönüyle Kıbrıs’ın Osmanlı’ya geçmesine kadar uzandığını da göz ardı edersek, Kıbrıs sorununun somut olarak 21 Aralık 1963’te ortak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin köküne kibrit suyu dökülmesiyle başladığı söylenebilir.  
Filistin sorununun nedeni de çok açık: Nil ile Fırat ırmakları arasındaki toprakları kapsayan “Vadedilmiş Topraklar” üzerinde Büyük İsrail’i kurma hayali! Yani kökenini mitleştirilmiş tarihin derinliklerinde aramak gerekir. Bugünkü biçim ve niteliğiyle, siyonizmin orada bir devlet kurma planı, günümüz sorununun başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Yakın zamanda kapanmış olan Karabağ sorununun nedenine gelince: Neden, Rus emperyal iştihasının o coğrafyada boy göstermesi; SSCB döneminde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün bozulması ve Azerbaycan Türkiye arasındaki (bu bağlamda genel anlamda Türk ülkeleri arasındaki) coğrafi bütünlüğü bozmak isteği! Günümüzün kapanmış Karabağ sorunu, SSCB’den hemen sonra Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi ile başladı.    

BENZERLİKLER
Aslında üçünün de benzerlikleri var. Bu benzerlikleri ortaya koymaya çalışacağım:
-Üçü de (Kıbrıs, Filistin, Karabağ) işin başlangıcında Türk coğrafyasına yöneliktir.
-Üçü de İslam’a yöneliktir.
-Üçünün de temelinde genişleme-büyüklük (Büyük Yunanistan, Büyük İsrail, Büyük Ermenistan) hayali var.
-Üçü de Batı’nın şımarttığı ve korumaya aldığı etnik kimliklerle (Rum, Yahudi, Ermeni) bağlantılıdır.
-Üçü de kendilerini Dünya’nın jandarması sayan ama aslında Dünya’nın “dayılığına” soyunanların (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) kanatları altındadır. Bu bakımdan Uluslararası Hukuk (aslında ne idiğü belirsiz bir şey), onların semtine pek uğramaz, uğratılmaz. BMGK’den “veto” yemeleri de olanaksızdır.        
- Üçünde de hedef hayale maksimalist, şiddet ve soykırım nitelikli saldırılarla sonuca varılmaya çalışıldı.   
- Üç konuda da Batı’nın ikiyüzlülüğü, Batı değerlerinin yalnız Batılı ülkelerde geçerli olduğu olgusu/gerçeği var.
-Üçünde de saldırıya uğrayanların dayandığı sağlam uluslararası hukuk kuralları var ama üçünde de Dünya Dayıları, saldırganın yanında yer aldı.
Bunlar benim bir an içinde saptadığım benzerlikler! İyice inceleyip düşünsem belki de bir anda aklıma gelmeyen başka benzerlikler de olabilir.

SONUÇ
Günümüzde Gazze soykırımı ile sürmekte olan Filistin sorunu, başta BM, neredeyse tüm dünya ülkelerinin desteklediği, Dünya Dayıları’nın destekler göründüğü iki devletli (İsrail – Filistin) çözüme bir türlü ulaşamıyor ve ulaşması da pek kolay görünmüyor. Kardeş Arap devletlerinin bile arkasında durmadığı Filistinliler direnmekte kararlı görünüyor. Gazze’de bu işi Hamas yapıyor. Dünya Dayıları’nın koruması ve şımartması altındaki İsrail durdurabilecek mi? Filistinliler bunca yıllık direnmelerinin meyvelerini alacak mı? Sonuç ne olur bilinmez.
Ermenistan 30 yılı aşkın bir süre, tüm Dünya’nın Azerbaycan toprağı olarak kabul ettiği Karabağ ile bir kısım topraklarını işgal altında tuttu ama sorunu çözmek için dünyanın kılı kıpırdamadı, üstelik Dünya Dayıları el altından Ermenistan’a destek oldular.  Ta ki Azerbaycan, -yine bir Ermeni saldırısı üzerine- Ermenistan’ı yere serene kadar! Ermenistan yine ırın mırın edince, Azerbaycan 24 saatlik bir operasyonla topraklarını kurtararak hemen hemen son noktayı koydu. Ermenistan da elinde son kalan birkaç köyü kendiliğinden Azerbaycan’a bıraktı. Geride Ermenistan’ın kabul ettiği ama ayak dirediği Zengebur koridoru konusu var. İş nereye varır bilinmez ama Azerbaycan’ın bilek gücüyle sorunun esasını çözerek Dayılara iyi bir ayar verdiği ve benzer sorunlar yaşayan ülkelere yol gösterdiği de kesin!  
Kıbrıs Türkleri, gerçek anlamda ve sözle anlatılamayacak efsanevî bir savaşım vererek on bir yıl (1963-1974) ayakta kalmayı/yok olmamayı başardılar. Sonunda da   (1959 Zürih-Londra ile garanti ve ittifak anlaşmaları ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ile garantörlük ve tek başına müdahale hakkı kazanan) Türkiye’nin askerî müdahalesi ile Ada’daki varlıklarını sürdürme olanaklarını buldular; bizim diyebilecekleri bir vatan parçasına, güvenliğe, bir devlete kavuştular. Ya bundan sonrası?
Karabağ örneği çok açık! Uluslararası Hukuk denen ne idiğü belirsiz şeye ya da Dünya Dayıları’na bel bağlanamaz. Kıbrıs Türkleri de yazılı uluslararası hukuk kurallarına göre kâğıt üstünde apaçık ve çok çok haklıdır.  Bütün haklılıklarına göre, bir kez daha Dünya Dayıları’nın pohpohlamalarına ya da Batılı değerlere güvenebilir mi?
Onca deneyimden ve yaşanmışlıklardan sonra karar vermeden üzerinde düşünülmeye değer!