Ateş vardı
Evvel emir
Öncesinde nar-ı beyza
Sonrasız.
Minnetle hak ve helâl’le
Hamd ve andolsun ki.
Adınla ki mananın kendisidir derinde.
Değerin değerini biliyor muyuz. Kıymetin kıymetini bildiğimizi söyleyebiliyor muyuz. Bilseydik değerin kıymetini emek en yüce değerdir gibi saçma bir sloganı savurup peşi sıra değersizleşmezdik. Daha da kötüsü şu ki şeylerin, metaların fiyatının artmasına artırılmasına artı değer diyebilecek kadar yoksunuz değerin değerini bilmek konusunda.
Sabah dedi
Koruyla yakıp
Kendini
Güneşten önce
Ve zifiriden evvel o
Vardı.
Işığıyla canın, TOPRAK toprak ve topraktı
Göğsü tarla buğdaya emeğe tere ve tuza
Ve tohum ilklerin ikincisi korundan sonra canın
“ölür ise ten ölür can ölesi değil”
Dedi ve dokudu kilimini
Sevdanın nurun şevkat ve rızkın
bağrından kaldırıp rüzigarı yedeğinde sabır ve tevekküle
kurdu dağlarını.
Uç bir örnek gibi gelse de size oynarken düşüp de dizi kanayan çocuğun ağrıyan kanayan dizine bir annenin konduracağı öpücüğün bir fiyatı bir ederi yoktur ve fakat bu öpücük anne ve çocuk için dahi hayat için paha biçilemez bir değerdir.
Nefes almak bir değerdir ve fiyatı yoktur.
Başımızı ellerimiz arasına alıp uzun uzun düşünmeliyiz.
Kav ve çakmak taşı
Umudun mihenk taşı
Göğsü diyordu bir ses
Kırlangıç değip suya başlatıp depremi
Geçiyordu kendinden
Ermek için menzile
Ve menzil
Uzaktı binyıllarca
Yakıp kendini
Yakın etti ırağı.
Ah dedi bir
Acı ve hüzünle dokuyup
Kendini örtüyordu üstüne toprağın
Binbir nakışlı yorgan olup uyarıyordu
Çocuğunu umudun
Kalk diyordu
Kelâm
kalk
Ve düş yoluna aşkın ve ateşin
Sabırla değiştirmeli kendini insan hayattan ve tabiattan yana, sabırla yıkamalı yüzünü arınmak için verili olandan arz ve talepten ücret fiyat ve kârdan