Şu koronavirüs belası nedeniyle evlerimizde kalıyor ve kendimize yeni meşgaleler arıyoruz. Bunun nedeni normal hayatın içinden çıkıp, zorunlu bir hayatın içine girmektir. Yani hayatımızı korumak ve kurtarmak için “EVDE KALIYORUZ” değerli okurlarım.
Bu da bize zor zamanlarımızda tahammül etmeyi öğretti. Zaten dinimiz de bize tahammüllü olmayı emrediyor. O bağlamda bu zor günler bize pek çok şeyi yaptırdığı gibi, pek çok şeye de katlanmayı öğretti.
Yaşadığımız günler “savaş ve barış” günleri gibidir. Ernest Hemingway’in o ünlü romanı “Harp ve Barış” bize bu günlerdeki zorluklarımızı da hatırlatıyor ayrıca.
Tahammül nedir?
Tahammül, içgüdülerinize yenilmemek, hırslarınızla savaşmak, olmaycak istekleri frenlemek, daha da önemlisi, sizi sevmeyenlere veya sizin sevmediklerinize katlanmaktır tahammül.
Tahammülün tanımını ve örneklerini pek çok yaşadıklarımızla verebiliriz.
Haksızlığa uğramadığınız halde içinde buluduğunuz durum yüzünden o haksızlığı sineye çekmektir tahammül.
Çok sevdiğiniz evladınızdan veya çok sevdiğiniz bir yakınınızdan uzakta olmaktır. Mesela koronavirüs nedeniyle ada dışından getirilen talebeler, tümden 14 gün koruma altına alındılar. Ne onlar görebilirler sevdiklerini, ne de sevdikleri onları görebiliyorlar.
En azından tahammülün kapılarını zorlama adına görüntülü telefonlarla hasret gideriyor insanlar bu zor günlerde.
Bir savaş düşünün...
O savaşta ölümüne çatışmalar oluyor, mermiler havada uçuşuyor, yokluk zamanları durum nedeniyle yaşanıyor ve siz zorunlu olarak evlerinize veya sığınaklarınıza kapanıyor, savaşın yavaşlamasını veye ateş-kesin sağlanmasını beklersiniz. Silahlar susana kadar geçirdiğiniz zaman dilmi, sizin tahammül çizgilerinizdir.
Hiç savaş esnasında kendinizi açık bir alanda, yani hedef olabileceğiniz bir noktada korunmsız bırakabilir misiniz? Korunursunuz hem de büyük bir tahammülle. Endişeleriniz olmaz mı?
Endişe ne demek?
Endişenin en daniskasını yaşarsınız ama birşey yapamazsınız.
Tıpkı şimdi yaşadıklarımız gibi. Koronavirüsten ötürü hem hayatınızdan hem de geleceğinizden endişe duymaz mısınız? Duyarsınız tabii.
Bazen şunu düşünüyorum bu süreçte...
Şayet evlerimizde kalmasak, tahammülle bu zor günlerin geçmesini beklemesek, sanırım bütün Kıbrıs halkının yarısı virüsten ölürdü, Allah korusun.
Bir de gelecek endişesi vardır tahammülle beraber.
Sanırım en zor zamanları, gün işleyip gün yiyen, veya işinden durdurulan ve açlıkla karşı karşıya kalan insanların durumu daha da zordur. Açlıkla karşı karşıya kalmayan ama riskli bir hayatı yaşayanlar tahammülün sınırları içinde gidip geliyorlar.
İsterseniz bir an için şöyle düşünün...
“Hiç bu kadar uzun zaman tatil yapıp dinlenememiştim” diyebilir misiniz?
Şayet bütçeniz ve satın alma gücünüz yerindeyse ve tahammül sınırları içinde bir zaman öldürme veya bir zaman geçirme durumundaysanız şimdiki gibi, demek sizler çok büyük bir tatile çıktınız ve o tatilde özlemlerinizi gideriyorsunuz. Hobilerinizle uğraşıyorsunuz. Ne bileyim kitap yazıyor, şiir, öykü ve daha nice şeyler yazıyorsunuz. Bunlara bir de resimi ekleyiniz. Başka? Bu “başkalara” örgü ve el işlerini de koyunuz. Eski aile fotoğraflarını gözden geçiriniz ve düzenleyiniz. Daha yüzlerce olanak var elimizin altında yaratıcılığımızı ortaya koymak için.
Sevgili okurlarım...