KKTC’de 4000 küsur dönümlük bir çiftlik! İnekçilik ve koyunculuk yapılıyor. 2000 inek ve 1000 koyun kapasiteli! Hayvan yemleri, çiftlikte üretiliyor. Bir anlamda kendi kendine yeten bir işletme söz konusu!
Belki en önemlisi -ki duyduğumda şaşırmıştım- çiftliğin yalnız 20 personeli olması! Yoğun emeğe dayalı tarımsal üretim için şaşırtacak kadar küçük bir sayı! Üstelik personelin 6’sı koyunlara bakıyor çünkü koyunculuk yarı geleneksel yöntemlerle yapılmakta ve koyunlar, çiftlik dışına çıkarılıp dolaştırılıyor/otlatılıyor. Bu 6 kişi bir anlamda “koyun çoban!”
Anlaşılacağı gibi çiftlik, hayvancılık alanında varlık gösteriyor. Bir ara 200 dönümlük bir elmalık da yaratılmış ama ürün satılamamış. Ne yazık ki bu 200 dönümlük elmalık alan kurumaya terkedilmiş durumda!
Ne kadar yerine oturdu ya da öyle bir kavram kullanılıyor mu bilmiyorum ama bir “teknolojik/digital çiftlik” söz konusu! Çiftlikte neredeyse her şey, gelişmiş teknoloji kullanılarak yapılıyor ve digital ortama aktarılıyor. (Ayrıntı verecek cesaretim yok çünkü eksik ya da yanlış verebilirim.)
***
Çiftlik, Gazimağusa’ta bağlı ve Beyarmudu Belediye sınırları içinde yer alan Çayönü’nde! Hem de sınıra çok yakın. Sırf bu yüzden, çiftlik yapılırken Rum kesimi, Türkler mevzi/askerî tahkimat yapıyor diye ortalığı velveleye vermiş.
Kurucusu ve sahibi Ahmet Yeşilada, büyük konukseverlik gösterdi. Muhteşem bir sunumla da “Çiftliği”ni çok güzel anlattı ve sorulara doyurucu yanıtlar verdi. Ayrıca kendi arabasıyla Çiftliğin bütün bölümlerini gezdirdi ve her bölümün işlevini, kullandığı teknolojiyi anlattı. İşletmesinin her zerresini çok iyi bilen ve işletmesine/çiftliğine/konulara tam hakimiyeti olan bir yönetici portresi çizdi.
***
Bir çiftçinin (Hüseyin Bozkurt) çocuğu olarak köyde doğdum. Rahmetli babam, o zaman var olan komşu köy Geçitkale’de (Köfünye, Kophinou) rüştiyeyi (ortaokulu) bitirdikten sonra hayata çiftçilik yapan babasına yardım ederek başladı. Evlendikten sonra da çiftçiliği sürdürdü. Babası ona bir miktar toprak vermişti. Buna anneme ailesinin verdiği bir miktar toprak da eklendi. İki taraftan gelen zeytin ve harnıp ağaçları da vardı. Sonradan bir miktar üzüm bağı da ekti. Geçim derdinden olacak, arabacılık da yapıyordu. İki katırı, hem çiftçiliğinde ona yardımcı idi, hem arabaya koşulurdu. Katır arabası ile Lârnaka ve Terazi/Zyii köyüne mevsimine göre odun, kömür, harnıp taşımacılığı yapardı. Sonradan çiftçiliği bırakıp başta otobüsçülük çeşitli işler yaptı.
Liseyi bitirip de üniversite eğitimim gündeme geldiğinde, olası ve düşündüğüm mesleklerden biri ziraat mühendisliği idi ama biraz da rastlantı olarak Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (nam-ı diğerle Mülkiye’ye) girdim. Sonuçta mesleğim ziraî olmadı ama köylü yanım, köy yaşamı ve tarıma olan ilgim hiç bitmedi.
Bu ilgi dolayısıyla yazıma konu olan Çiftlik epey zamandır ilgimi çekiyordu. Çok da övgüsünü duymuştum ve uzunca bir süredir fırsat bulup orayı yakından tanımak istiyordum. Çöyönü’lü olan “deniz arkadaşım” Zekâi Kurucu, Ahmet Yeşilada ile bağlantıyı kurdu ve kısa bir süre önce kardeşim İbrahim (Bozkurt) ile birlikte Çiftliği ziyaret etme olanağımız oldu.
***
Sayın Ahmet Yeşilada, Çiftliğindeki bazı makinelerin/teknolojilerin, dünyada ulaşılan son nokta olduğunu, bu makinelerin/teknolojilerin ülkemizde hatta Güney’de olmadığını söyledi. Ben yine de ülkemizde başka “teknolojik/digital çiftlik”ler olma olasılığı ile olması dileğimi vurgulayarak onu içtenlikle kutluyorum.
Konukseverliğiniz, verdiğiniz bilgiler, gösterdiğiniz teknolojiler için teşekkürler Sayın Yeşilada! Yolunuz açık olsun.