Tiyatro İçinde Tiyatro.

Kış nazlana nazlana gidiyor, bahar nazlana nazlana geliyor, açan çiçeklerle, böceklerle damdaki kedilerle ses veriyor diye başlayan yazılar yazmak istiyorum da; bölgemizde ve adacığımızın etrafında yaşanmakta olan olayları ve olabilecek gelişmeleri görmemek duymamak olası değil.
Televizyon ve radyo kanallarından, gazetelerden ve dijital sosyal haberleşme ve paylaşım ortamlarından, evlerimizin içine fışkıran görüntülü ve sesli hikayelerle 7/24 karşı karşıyayız. Kaçış var mı? Var. En azından bireysel olarak aile olarak cep telefonunu bile yanlarımıza almadan kırlara, ovalara, dağlara denizlere atabiliriz kendimizi. Denizler deyince de şu bizim Kıbrısın denizlerdeki münhasır ekonomik bölgeleri geliyor insanın aklına. Ne ki bu bölgelerin sınırlandırılması aynı adacıkta yaşayan Gıbrızlı Rum ve Türk yönetimlerinin birbirlerinden habersiz 3. Ülkelerle yaptıkları anlaşmalarla ortaya çıktığını da hemen belirteyim.
Yani birbirlerini haberdar ederek ve hatta işbirliği yaparak yapılamaz mıydı bu deniz sınırlandırma anlaşmaları? Bundan da öte olası gaz ve petrol yataklarının araştırılmasında ve bu kaynaklardan adil olarak yararlanmasında işbirliği yapamazmıydı Gıbrzlılıklarıyla, uygarlıklarıya insanlıklarıyla ve de YÜKSEK EĞİTİM VE KÜLTÜR seviyeleriyle çok öğünen adamız insanları? Hatta daha da önemlisi AB üyeliği olan taraf olan Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti bu konuda  çok da rahat davranma, uzlaşıcı  ve barış ve uzlaşma kültürünü geliştirme adına hoşgörülü olamazmıydı bu konuda?  Peki ama AB kendi üyesi tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetine ileride ortaklık kuracağını söylediği Kıbrıslı Türklere karşı adil ve ölçülü bir davranış içerisine girmesini isteyemez miydi? İsteyebilirdi. Ama istemedi. Bizler istediğini duymadık. Peki ama o zaman nerde kalır AB’nin Kıbrısa kadar genişlerken buralara uzlaşma, işbirliği ve barış getireceği sözleri ve hareketleri? 
Dün Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri bakanı Özersay’ın açıklamalarından bizler de dünya da bir kez daha öğrendi ki,  Kıbrıs Türk tarafı,  adanının denizlerindeki hidrokarbon kaynaklarının yönetilmesi ve işletilmesinde birçok kez Rum adadaşlara gelin beraber yapalım bu işleri demiş ve demekte. Garantör ülkeTürkiyenin de, denizlerimizdeki hidrokarbonlar konusunda, sadece Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti ile işbirliğine giren yabancı ülke ve şirketleri birçok defa uyarmış olduğunu biliyoruz.
O halde,  tüm bu açıklık ve iyi niyetine rağmen sadece Kıbrıslı Türklerin değil, Türkiye’nin de doğu akdenizdeki meşru hak ve çıkarlarının by-pass edilmesi, edilebilmesi, ne anlama geliyor? 
Bunun yanıtını Rum gidici dışişleri bakanı Casoulides birkaç hafta önce verdi . Casolulides Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin  tek yanlı sınırlandırdığı deniz bölgelerindeki kaynakları araştırmak ve çıkarmak için BÜYÜK ŞİRKETLERLE anlaştıklarını ve bu BÜYÜK ŞİRKETLERİN ARKASINDA DA BÜYÜK DEVLETLER BULUNDUĞUNU söyleyerek, Kıbrıslı Türk ve/veya Türkiye taraflarıyla olabilecek anlaşmazlıklarda karşımıza bu ülkelerin çıkacağını söylemedi adeta patlattı.
SAİPEM 12000 araştırma gemisinin dün 3 parsele giriş yapamadan Türkiye savaş gemileri tarafından durdurulması üzerine de aynı Casoulides, ENİ’ye ve İtalyan hükümetine haber gödermiş “ gelin 3. Parseldeki haklarınızı savunun” diye.
Utanmazlık olursa bu kadar olur. Böyle bir gösteriyi ancak bir sirk palyaçosu yapabilir. Tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetinin Kıbrıslı Türklerinin haklarını kaale almadan, Türkiyenin denizlerdeki hak ve yetki alanlarını dikkate almadan yaptığı anlaşmalarla işleri bu noktalara getirmesine izin veren ülkeler ve başta AB’nin kendisi tüm bu olayların baş sorumlumlular ve azmettiricileri durumundadıralr. Peki neden yaptılar tüm bunları? Akdenizde var olan kaynakları bir haydut iştahı ile alıp götürmek ve sömürebilmek için.
Beyler, tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıslı Türklerin devletteki ve egemenlikteki siyasal ve ekonomik olmak üzere her türlü haklarını 54 yıldır sömürmektedir. Bu Kıbrıs’ta sizlerin de BM’nin de “artık sürdürülemez” denen statükonun ta kendisidir. Şimdi sürdürülemez denen bu statükonun denizilerde yeni statükolar yaratmasına çanak tutuyor ve işbirliği yapıyorsunuz. Çünkü doymak bilmez çıkarlarınız bunu gerektiriyor anlaşılan.
Işıklar içinde olsun çok özel tanışmışlığım ve dostluğum da olan merhum Naci Talat’ın sözleri geldi aklıma söylenecek: “MA KİMDİR BE BUNNAR” ? 
Yanıtı da vermekte hiç çekinmiyorum. “BUNNAR, DEMOKRASİ, EŞİTLİK, İŞBİRLİĞİ, İSTİKRAR VE BARIŞ DİYEREK” yaklaşan, gelen, HAK YİYİCİ VE EMİCİ, KURT POSTUNA BÜRÜNMÜŞ NEO EMPERYALİSTLERDİR. YALANSA?! YALANDIR DEYİN.
İŞTE ALIN SİZE TİYATRO. 
1963’ten beri çiğnemekte olduğunuz Kıbrıslı Türklerin bu adadaki öz ve vazgeçilmez eşit toplumsal  haklarının üzerine basa basa, daha ne kadar yol alabileceğinizi düşünüyorsunuz ey Rum adadaşlarım?
EN GANİ VRE! YETER.